Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Temsilcisi Kaja Kallas’ın “Türkiye-Libya deniz anlaşması üçüncü ülkelerin egemenlik haklarını ihlal ediyor” açıklaması: Doğu Akdeniz’deki jeopolitik gerilimi bir kez daha gündeme getirdi.
Kallas’ın, anlaşmanın deniz hukukuna aykırı olduğu, üçüncü ülkeler için yasal sonuç doğuramayacağı ve AB’nin üye ülkelerinin egemenlik haklarına saygı duyulması gerektiği yönündeki beyanları, hem hukuki hem de siyasi açıdan tartışmalı bir zemin oluşturuyor. Bu bağlamda, meselenin kökenine inerek, Kallas’ın açıklamalarını, AB’nin pozisyonunu, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) itirazlarını, Ümit Yalım’ın uyarılarını ve Türkiye’nin tutumunu, bir siyasi makale yazarı ve sevgili okuyucularımla, açık ve net bir şekilde değerlendirelim.
Türkiye-Libya Deniz Anlaşması: Stratejik Bir Hamle
27 Kasım 2019’da Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası,” Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini değiştiren bir adım oldu. Anlaşma, Türkiye ve Libya arasında münhasır ekonomik bölgeler (MEB) oluşturarak her iki ülkenin deniz tabanındaki haklarını güvence altına alıyor. Bu hamle, Yunanistan, GKRY, Mısır ve İsrail’in Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) dışlayan bölgesel ittifaklarına karşı stratejik bir yanıt niteliğinde. Anlaşma, Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrinine dayanıyor ve 2000’li yıllardan beri bölgede keşfedilen hidrokarbon rezervleri üzerindeki hak iddialarını güçlendirmeyi amaçlıyor.
Anlaşmanın temel noktaları:
- İmzalanma tarihi: 27 Kasım 2019, Türkiye ile Libya UMH arasında.
- Kapsam: Türkiye ve Libya arasında deniz yetki alanlarını belirleyen bir sınır çiziyor, MEB’ler oluşturuyor ve enerji kaynaklarına erişim sağlıyor.
- BM kaydı: 30 Eylül 2020’de Birleşmiş Milletler’e (BM) kaydedildi, uluslararası görünürlük kazandı.
- Ek anlaşma: 2022’de hidrokarbon iş birliği anlaşmasıyla desteklendi, enerji alanında iş birliğini derinleştirdi.
Türkiye, bu anlaşmayla, Yunanistan ve GKRY’nin “Sevilla Haritası” gibi haritalarla Türkiye’nin deniz yetki alanını 41.000 km²’ye sıkıştırma çabalarına karşı çıkıyor. Türkiye, 1.800 km’lik Akdeniz kıyı şeridiyle 189.000 km²’lik bir alana hak iddia ediyor ve bu anlaşma, bu hakları somutlaştıran bir adım olarak görülüyor.
Kaja Kallas’ın Açıklamaları ve AB’nin Rolü
Kaja Kallas, AB’nin dış politika şefi olarak, Türkiye-Libya anlaşmasını eleştirirken üç temel argüman sunuyor:
- Deniz Hukukuna Aykırılık: Anlaşmanın, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) aykırı olduğunu, özellikle Girit, Rodos ve Meis gibi Yunan adalarının deniz yetki alanlarını yok saydığını iddia ediyor.
- Üçüncü Ülkeler İçin Bağlayıcılık Eksikliği: Anlaşmanın, Yunanistan ve GKRY gibi üçüncü ülkelerin egemenlik haklarını ihlal ettiği için bu ülkeler üzerinde yasal bir etkisi olamayacağını savunuyor.
- Bölgesel İstikrar Vurgusu: AB’nin Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortam istediğini, tek taraflı adımların bu istikrara zarar verdiğini belirtiyor.
AB’nin bu tutumu, Yunanistan ve GKRY’yi destekleyen bir siyasi pozisyon olarak öne çıkıyor. AB, Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF) gibi Türkiye ve Libya’yı dışlayan oluşumları destekliyor ve 2024’te yayımladığı deniz alan planlama haritasıyla Yunan adalarının tam hukuki etkisini tanıyarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Türkiye, bu haritayı “yok hükmünde” ilan etti.
Ancak AB, ne bir uluslararası mahkemedir ne de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında bağlayıcı kararlar alabilecek hukuki bir merci. Kallas’ın açıklamaları, hukuki bir karardan çok, AB’nin üye ülkelerinin çıkarlarını savunan siyasi bir manevra olarak değerlendirilmeli. Türkiye ve Türk analistler olarak, AB’yi “sömürgeci bir zihniyetle” hareket etmekle suçluyor ve AB’nin tarafsızlıktan uzak, Yunanistan-GKRY eksenli bir politika izlediğini vurguluyoruz. AB’nin, Güney Kıbrıs’ı 2004’te Annan Planı’nın başarısızlığına rağmen tek taraflı olarak üye yapması, bu güvensizliğin temel nedenlerinden biridir.
Deniz Hukuku ve Uluslararası Boyut
1982 UNCLOS, deniz yetki alanlarının belirlenmesinde temel çerçeve sunar, ancak Türkiye-Libya anlaşmasının bu bağlamdaki durumu karmaşıktır:
- UNCLOS Kuralları: Madde 74 ve 83, karşı veya bitişik kıyıları olan devletlerin MEB ve kıta sahanlığını uluslararası hukuka uygun bir anlaşmayla, adil bir çözüm hedefiyle belirlemesini öngörür. Anlaşma sağlanamazsa, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) veya Deniz Hukuku Mahkemesi (ITLOS) gibi mekanizmalara başvurulabilir.
- Türkiye’nin UNCLOS’a Taraf Olmama Durumu: Türkiye, UNCLOS’u imzalamamış olup, bu sözleşmenin adaların hakları gibi bazı maddelerinin uluslararası teamül hukukunu tam yansıtmadığını savunuyor. Özellikle, Meis gibi küçük adaların, Türkiye gibi uzun kıyı şeridine sahip bir ülkenin haklarını orantısız şekilde kısıtlayacak MEB’ler oluşturamayacağını öne sürüyor.
- Adillik İlkesi: UNCLOS, eşit mesafe (ortay hat) ilkesini zorunlu kılmaz; bunun yerine adillik ilkesini vurgular. Kıyı uzunluğu, coğrafi yapı ve devlet uygulamaları gibi faktörler dikkate alınır. Türkiye, Yunanistan’ın küçük adalar üzerinden geniş deniz alanları talep etmesinin bu ilkeye aykırı olduğunu savunuyor.
- Üçüncü Ülkelerin Hakları: UNCLOS, ikili anlaşmaların üçüncü ülkelerin haklarını ihlal etmemesi gerektiğini belirtir. Yunanistan ve GKRY, Türkiye-Libya anlaşmasının kendi MEB’lerini kestiğini iddia ederken, Türkiye, onların Mısır, İsrail ve Lübnan’la yaptığı anlaşmaların kendi kıta sahanlığını ihlal ettiğini öne sürüyor.
Türkiye-Libya anlaşması, iki egemen devlet arasında yapılan ve BM’ye kaydedilen bir ikili anlaşma olarak hukuken geçerlidir. Ancak, üçüncü ülkelerin haklarını etkileyebilmesi için bu ülkelerin rızası gerekir. Bu, Yunanistan ve GKRY’nin itirazlarının temelini oluşturuyor, ancak Türkiye, onların anlaşmalarının da aynı şekilde tek taraflı olduğunu ve Türk-KKTC haklarını yok saydığını vurguluyor.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın İtirazları
Yunanistan ve GKRY, Türkiye-Libya anlaşmasına sert bir şekilde karşı çıkıyor:
- Yunanistan: Anlaşmanın, Girit, Rodos ve Meis gibi adaların MEB haklarını yok saydığını savunuyor. Yunanistan, 2019’da Libya büyükelçisini “istenmeyen kişi” ilan etti ve 2020’de Mısır’la bir deniz yetki anlaşması imzalayarak Türkiye’ye karşı pozisyon aldı. Yunanistan’ın “maksimalist” talepleri, Sevilla Haritası’na dayanarak adalarından geniş deniz alanları talep ediyor ve Türkiye’yi dar bir kıyı şeridine hapsetmeyi amaçlıyor. Türkiye, özellikle 12 km²’lik Meis’in, 2 km uzaklıktaki Türk kıyılarından 40.000 km²’lik bir MEB talep etmesini absürt buluyor.
- Güney Kıbrıs (GKRY): Anlaşmanın kendi MEB’ini ihlal ettiğini iddia ediyor. GKRY, Mısır (2003), Lübnan (2007) ve İsrail (2010) ile imzaladığı anlaşmalarla kendi MEB’ini tanımladı, ancak Türkiye ve KKTC, bu anlaşmaları Türk ve Türk-Kıbrıs haklarını yok saydığı için gayrimeşru görüyor. GKRY, meseleyi UAD’ye taşıma tehdidinde bulundu, ancak 2025 itibarıyla somut bir adım atılmadı.
Her iki ülke de Türkiye’yi uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlarken, Türkiye, onların anlaşmalarının da aynı şekilde Türk ve KKTC haklarını ihlal ettiğini savunuyor. Örneğin, bazı analizler, GKRY-Mısır anlaşmasının, adil paylaşım ilkesine aykırı olarak, GKRY’ye orantısız bir deniz alanı sağladığını gösteriyor.
Ümit Yalım’ın Uyarıları
Emekli Deniz Albay Ümit Yalım, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarını savunan bir isim olarak, Yunanistan’ın eylemlerine karşı sert uyarılarda bulunuyor. Yalım’ın temel tezleri şunlar:
- Yunan İşgali: Yunanistan’ın, 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Antlaşmaları’na aykırı olarak, Zourafa (Sefalonya) gibi Türk adalarını ve kayalıklarını işgal ettiğini iddia ediyor. Bu işgallerin hukuksuz olduğunu ve Türkiye’nin egemenlik haklarını savunması gerektiğini vurguluyor.
- Yunanistan’ın Maksimalist Talepleri: Yunanistan’ın, Meis gibi küçük adalar üzerinden 200 deniz mili MEB talep etmesinin, uluslararası hukuka ve adillik ilkesine aykırı olduğunu savunuyor. Meis’in, Türkiye’ye 2 km mesafede olmasına rağmen 40.000 km²’lik bir alan talep etmesi, Yalım’a göre, hukuki değil siyasi bir gasp girişimidir.
- Yunanistan’ın Hukuksuz Anlaşmaları: Yunanistan ve GKRY’nin, Mısır, İsrail ve Lübnan’la yaptığı anlaşmaların, Türkiye ve Libya gibi komşu devletlerin haklarını ihlal ettiğini, bu anlaşmaların “sıkıştırma” politikası güttüğünü belirtiyor.
- Eylem Çağrısı: Türkiye’nin, işgal edilen adaları geri almak ve deniz yetki alanlarını korumak için diplomatik ve gerekirse askeri adımlar atmasını öneriyor. Ayrıca, Türkiye’nin resmi bir MEB ilanı yapmasını ve Libya gibi diğer devletlerle anlaşmalar yaparak pozisyonunu güçlendirmesini savunuyor.
Yalım’ın görüşleri, “Mavi Vatan” doktriniyle uyumlu ve Türkiye’deki milliyetçi çevrelerde yankı buluyor. Ancak, Yunan işgali iddiaları uluslararası alanda tartışmalı; Yunanistan, adalar üzerindeki egemenliğini Lozan ve Paris antlaşmalarına dayandırıyor.
Türkiye değerler açısından yorum yapacak oluTürkiye-Libya deniz anlaşması, Doğu Akdeniz’in jeopolitik satranç tahtasında Türkiye’nin attığı cesur bir hamledir. rsak
Hukuken, iki egemen devlet arasında yapılan ve BM’ye kaydedilen bir anlaşma olarak geçerlidir. Ancak, Yunanistan ve GKRY’nin hak iddia ettiği alanlarla çakışması, üçüncü ülkeler üzerindeki bağlayıcılığını tartışmalı hale getiriyor. Kaja Kallas’ın açıklamaları, AB’nin Yunanistan ve GKRY’yi kayıran siyasi bir tutum sergilediğini gösteriyor. AB, bir mahkeme değil, siyasi bir birliktir ve anlaşmayı “hukuksuz” ilan etme yetkisi yoktur. Bu, AB’nin sömürgeci bir zihniyetle, üye devletlerinin çıkarlarını koruma refleksiyle hareket ettiğini ortaya koyuyor.
Yunanistan’ın, küçük adalar üzerinden geniş MEB talepleri, UNCLOS’un adillik ilkesine aykırıdır. Uluslararası içtihatlar, örneğin İngiltere-İzlanda Balıkçılık Davası (1973) ve Libya/Malta Davası (1985), küçük adaların orantısız hak taleplerinin sınırlandırılabileceğini gösteriyor. Türkiye’nin, uzun kıyı şeridiyle orantılı bir paylaşım talep etmesi, bu bağlamda hukuki bir zemine dayanıyor.
GKRY’nin durumu, Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğüyle karmaşıklaşıyor. Güney Kıbrıs’ın tek taraflı anlaşmaları, Türk-Kıbrıs halkının eşit haklarını yok sayıyor ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı. AB’nin, 2004’te GKRY’yi tek taraflı üye yapması, bu hukuksuzluğun bir göstergesi. Türkiye’nin KKTC’yi desteklemesi ve deniz haklarını savunması, bu adaletsizliğe bir yanıt.
Ümit Yalım’ın uyarıları, Yunanistan’ın agresif tutumuna ve AB’nin taraflılığına dikkat çekiyor, ancak işgal iddiaları, uluslararası antlaşmalar ışığında daha dikkatli bir incelemeyi gerektiriyor. Türkiye’nin, Libya anlaşmasıyla Yunanistan-GKRY ittifakının planlarını, örneğin EastMed boru hattını, bozması stratejik bir başarı. 2025’te Libya’nın doğu parlamentosunun anlaşmayı onaylama eğilimi ve Türkiye’nin doğu Libya ile ilişkileri, pozisyonunu daha da güçlendirebilir.
Türkiye-Libya deniz anlaşması, Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinde Türkiye’nin elini güçlendiren bir hamle.
Kallas’ın açıklamaları, AB’nin hukuki değil, siyasi bir aktör olarak Yunanistan ve GKRY’yi desteklediğini gösteriyor. AB’nin “sömürge valisi” tavrı, Türkiye’nin haklı tepkisini haklı çıkarıyor. Yunanistan’ın adalar üzerinden orantısız talepleri ve GKRY’nin Türk-Kıbrıs haklarını yok sayan anlaşmaları, asıl hukuksuzluğu teşkil ediyor.
Türkiye, Mavi Vatan’ı korumak için diplomatik, hukuki ve stratejik adımlarına devam etmeli. Mısır veya İsrail gibi diğer devletlerle benzer anlaşmalar, Türkiye’nin pozisyonunu daha da güçlendirebilir. AB uyum yasalarından çıkma önerisi, milliyetçi bir duruş olsa da, Türkiye’nin bölgesel ittifaklarla hareket etmesi daha gerçekçi bir strateji. Uluslararası bir konferans çağrısı, tüm kıyı devletlerinin haklarını dikkate alan adil bir çözüm için bir fırsat olabilir. Ancak, AB’nin taraflılığı ve Yunanistan’ın maksimalist talepleri, bu süreci zorlaştırıyor.
Doğu Akdeniz, hâlâ bir barut fıçısı. Türkiye-Libya anlaşması, bu gerilimlerin merkezinde, Türkiye’nin haklarını savunma kararlılığını gösteriyor. Adil bir çözüm, ancak UNCLOS’un ilkeleri ve uluslararası hukuk çerçevesinde, tüm tarafların haklarına saygı duyan bir diyalogla mümkün. Türkiye, bu süreçte haklarından taviz vermemeli, ancak diplomasiyi de elden bırakmamalı.
Yorumlar kapalı.