1. Haberler
  2. Yorum-Analiz
  3. AKP’nin AB Türkiye Modeli- Küresel Güç Türkiye Vizyonu ve Millî Yetkinlik Hamlesi

AKP’nin AB Türkiye Modeli- Küresel Güç Türkiye Vizyonu ve Millî Yetkinlik Hamlesi

"Vatana ihaneti yasadan çıkarmak gibi olağanüstü bir hamle, bu güvensizliğin baş mimarı olarak önümüzde durmaktadır." Bu ihanet manevrası, devletin temel taşlarına yönelen tehditlerin cezasız kalabileceği fikrini uyandırabilir. Ama gerçek öyle değil.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Boş Söylemlerin Gölgesinde Bir Çöküş Hikâyesi

AKP sırasıyla İslam, Terör, Türk birliğini denedi ve şimdide ABD aklı ile Küresel güç ve Milli yetkinlik hamlesini öne sürdü.

Küresel Güç Türkiye vizyonu, yıllardır yüksek perdeden vaatlerle halkın önüne serilen, ancak özünde içi boş hatta emperyal bir retorikten ibaret bir arzudur. Bu arzunun adı 100 yıl önce SEVR ve bugün ki adı ise Büyük Roma arzudur. Hepsi Roma kulübünün hizmetine ait eylemlerdir.

AKP, Millî Yetkinlik Hamlesi, savunma sanayisinde devrim yaratma iddiasıyla yola çıkmış, fakat bu iddia, dış politikada başarısız, iç politikada liyakatsizlik ve hedefsiz adımlarla yalnızca bir propaganda alanına dönüşmüştür.

Halk, Siyaset sahnesinde İngiliz etkisindeki CHP ile Amerikan gölgesindeki AKP arasındaki sahte çekişmenin tiyatrosuna sahne olurken, sözde şeriatçı söylemlerle örtbas edilen misyoner Haçlı iş birliği, Türk milletinin bağımsızlığını sinsice kemiren bir yapılanmanın omurgasını oluşturmuştur.

Söylenenin aksine, savunma sanayisinde atıldığı söylenen adımlar ne dosta güven aşılamış ne de düşmana korku salmıştır. Aksine, ekonomik buhranların ve stratejik yanlışların gölgesinde, ülkenin kaynakları samimiyetsiz projelere ve gerçek dışı hedeflere heba edilmiştir. Türkiye’nin savunma kapasitesi, uluslararası arenada güvenilir bir aktör olmaktan ziyade, tartışmalı ittifaklar ve öngörüsüz politikalarla zedelenmiştir.

Meclisin, PKK ile Sevr alanında İkizler yasası tabanında ki iş birliği (lakin adına Terörsüz Türkiye) denilen afiş siyasetine ait vekillik yarışması, ikiz yasalar gibi tartışmalı düzenlemeler ve iklim yasası gibi küresel dayatmalara boyun eğen hukuksuz kararlar, tüm vizyonun ne denli temelsiz olduğunu gözler önüne sermektedir.

Dahası, kasıtlı bir kaos siyasetinin ürünü olan kontrolsüz göçmen politikaları, sınır güvenliğini zaafa uğratmış, toplumsal huzursuzluğu körüklemiş ve ekonomik yükü dayanılmaz boyutlara taşımıştır.

Üretimi baltalayan bilinçli politikalar, Roma oyunlarını andıran kirli ellerin uzantılarıyla birleşmiş; yeminsiz yeminli bir meclis ve onu kukla gibi yöneten bir yönetim anlayışı, halk ile devlet arasındaki bağı yüz yıl sonra yeniden koparmıştır.

Olmayan Avrupa Birliği’ne yaranma çabaları, anayasa değişikliği gibi Sevr’in gölgesinde şekillenen adımlarla, ulusal egemenliği teslimiyetçiliğin kucağına itmiştir. Bu süreçte, sözde şeriatçı söylemlerle maskelenen ve misyoner Haçlı iş birliğiyle desteklenen dış güçlerin etkisi, Türk milletinin bağımsızlığını tehdit eden bir ağın temel taşlarını döşemiştir.

Küresel Güç Türkiye vizyonu, Türk ve İslam birliği gibi parlak kavramlarla süslenerek halka sunulsa da bu birliğin hayata geçirilmesi için atılan adımlar birlik bilincinden çok çıkar iş birliğine dayanan, samimiyetsiz Lawrence’ci vizyonunun bir parçası olduğu gerçeği, Türk Milletinin nazarında artık şüphe yer bırakmayan durumlar olarak algılanmaktadır.

Çeyrek asırlık yönetim, Türk dünyasını birleştirmek bir yana, içerde toplumsal fay hatlarını derinleştirmiş, Türklük kavramını siyasi çıkarlar uğruna hiçe çıkarmıştır.

Ekonomik çöküş, işsizlik, dizginlenemeyen enflasyon ve yaygın, yoksulluk, bu vizyonun halkın gerçekliğine dokunmadığını, yalnızca otoriter bir dikte aracı olarak işlediğini açıkça ortaya koymaktadır.

Hukukun siyasallaşması ve kayırmacı atamalar, devlet kurumlarını bir çıkar şebekesine dönüştürmüş, liyakati yok ederek kamu yönetimini çökertmiştir.

İngilizci CHP ile Amerikan mandacısı AKP arasındaki çekişme, bu yozlaşmayı daha da körüklemiş; sözde şeriatçı ve misyoner Haçlı iş birliği, bağımsızlık iradesini adım adım erozyona uğratmıştır.

Toplumsal çöküş, yalnızca ekonomik ve siyasi alanlarla sınırlı kalmamış, ahlaki ve sosyal dokunun tahribiyle yeni bir boyut kazanmıştır.

Uyuşturucunun toplumun damarlarına yayılarak genç nesilleri zehirlemesi, hükümetin bu belaya karşı etkili bir mücadele yürütememesi bir yana siyaset ile örülü ağların ifşası, basiretsizliğin en çıplak göstergesidir.

Kadın cinayetlerindeki artış, adalet sisteminin caydırıcılıktan yoksun kalmasıyla durdurulamayan bir çöküşün habercisidir. Fuhuşla mücadele yerine, bu ahlaki yozlaşmayı suç olmaktan çıkaran yasalarla destekleyen politikalar, toplumun değerlerini hiçe saymıştır.

Çocukların tarikatların karanlık ellerine teslim edilmesi, eğitimin bilimsellikten uzaklaştırılarak ideolojik bir bataklığa sürüklenmesi, gelecek nesillerin zihinsel ve manevi gelişimini ipotek altına almıştır. Eğitim sisteminin tarikatların ve dogmatik yapıların egemenliğine terk edilmesi, gençlerin eleştirel düşünce yeteneğini körelterek, bağımsız bir Türkiye idealini dinamitlemiştir.

Sözde Terörle Mücadele Kanunu gereği 12 Nisan 1991 tarihinde yasadan çıkardığınız Vatana İhanet suçu: “Vatana ihaneti yasadan çıkarmak gibi olağanüstü bir hamle, bu güvensizliğin baş mimarı olarak önümüzde durmaktadır.” Bu ihanet manevrası, devletin temel taşlarına yönelen tehditlerin cezasız kalabileceği fikrini uyandırabilir.

Vatana ihanet, tarihsel olarak bir ülkenin egemenliğine, bütünlüğüne ve güvenliğine karşı işlenen en ağır suçları tanımlar. Türkiye’de 29 Nisan 1920’de kabul edilen Hıyanet-i Vataniye Kanunu, bu tür eylemleri cezalandırmak için sağlam bir çerçeve sunmuşken, 12 Nisan 1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile bu kanunun kaldırılması ve ani bir manevra ile Turgut Özal döneminde, sözde “ikiz yasalar” gibi düzenlemelerle teröre yandaşlık yapmayı kolaylaştırmak için bu adımın atıldığı, bugün hala siyasi bilimciler arenasında yankılanmaktadır.

Ancak, Hatırlatmakta fayda gördüğümüz bir gerçeklik ile; vatana ihanet suçu Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) açıkça tanımlı olmasa da TCK’nın 302. maddesi gibi düzenlemeler, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarını kapsar. Anayasa’nın 3. maddesi, devletin bölünmezliğini korurken, 14. madde temel hakların kötüye kullanımını yasaklar.

Bu maddelerin koruyucu ruhu, hukukun üstünlüğünü sürdürmek için kritik bir kalkandır.

Teröre destek olmayı veya devletin temel değerlerini sarsmayı planlayanlar, bu suçların başka yasal düzenlemelerle yargılanacağını unutmamalıdır. Vatana ihanetin yasadan çıkarılması, bazılarınca özgürlük kılıfı altında savunulsa da bu hamle toplumsal güveni derinden sarsmış ve devletin otoritesine gölge düşürmüştür.

Hukuk, her zaman bu tür tehditlere karşı duracak araçlara sahiptir; zira adalet, geç de olsa, mutlaka tecelli eder/edecektir.

Unutmayın; Düşüncede Özgür Fikirde Hukuka tabi Eylemde ise Yaptırıma tabisiniz.

AKP’nin AB Türkiye Modeli- Küresel Güç Türkiye Vizyonu ve Millî Yetkinlik Hamlesi
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin