45 yıl: Verdik Ne Aldık? İşte Tablo!
Yine yeni anlaşmalar kapıda iken, ne verdik ne aldık….tartışma konusu…BM tekelinde bir elden diğer ele geçen sisteme köle olmuş ekonomi siyasetinden bir an önce kurtulmak gerekmekte.

Partilerin 86 yıllık Anlaşma Stratejisi: Milli Kalkınmaya Darbe mi, Dizayn Edilmiş Sistem mi?
Avrupa Birliği’nin (AB) Çin yapımı elektrikli araçlara %35,3’e varan ek gümrük vergileri getirmesi, küresel otomotiv sektöründe dengeleri değiştirirken, Türkiye’nin bu süreçteki konumu, AK Parti hükümetinin çelişkili politikalarını bir kez daha ifşa ediyor. The Economist’in belirttiği üzere, Çinli üreticiler vergilerden kaçmak için Türkiye’ye yöneliyor; Manisa’da “Çin Mahallesi” ile başlayan sızma, şimdi BYD’nin 1 milyar dolarlık fabrika hamlesiyle devam ediyor. Ancak, bu gelişmeler, AK Parti’nin “anlaşma stratejisi”nin aslında anlaşma yapamama üzerine kurulu olduğunu gösteriyor. Bu durum, milli projelere düşmanlık eden bir yönetimle karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Dahası, CHP veya diğer partilerin elinde olsa da tablonun değişmeyeceği, sistemin iktidar ve muhalefetıyla dizayn edilmiş bir yapıda kilitlendiği açık. Mutlak idrak, kurucu değerlere dönüşü şart koşuyor.
AK Parti’nin Anlaşmasız Stratejisi
AK Parti, “yerli ve milli” söylemini dilinden düşürmezken, pratikte milli kalkınmayı baltalayan adımlar atıyor. Çinli BYD’nin Manisa’da 2026’da üretime başlayacak 150 bin araç kapasiteli fabrikası ve Chery’nin Samsun’da 200 bin araçlık tesis planları, Türkiye’yi AB pazarına sıfır gümrük vergisiyle erişim sağlayan bir üretim üssü haline getiriyor. Ancak, bu yatırımlar, AK Parti’nin ekonomik bağımsızlıktan çok, yabancı sermayeye teslimiyeti tercih ettiğini gösteriyor. Hükümet, Haziran 2024’te Çin’den ithal araçlara %40 ek vergi getirdi; ama aynı anda Çinli firmalara fabrika kurmaları için kapıları ardına kadar açtı. Bu, bir anlaşma stratejisinden ziyade, strateji eksikliğinin bir göstergesi. AK Parti, küresel ticaret savaşında Türkiye’yi bir montaj hattına dönüştürerek, milli projelerin ruhunu zedeliyor.
Dizayn Edilmiş İktidar ve Muhalefet
Manisa’da “Çin Mahallesi” ile başlayan süreç, CHP’nin yerel yönetim anlayışıyla filizlenirken, AK Parti’nin merkezi onayıyla fabrika yatırımlarına dönüştü. Bu tablo, iktidar ve muhalefetin aynı sistemin iki yüzü olduğunu düşündürüyor. CHP’nin zihniyeti, yabancı sermayeye teslimiyeti yerel düzeyde başlatırken, AK Parti bu teslimiyeti ulusal çapta kurumsallaştırıyor. TOGG gibi “milli” projeler, siyasi şov malzemesi olmaktan öteye gidemezken, Çin’in devasa yatırımları Türkiye’nin üretim kapasitesini gölgeliyor. Bu, sistemin dizayn edilmiş bir iktidar-muhalefet ikiliğiyle işlediğinin kanıtı. Ne AK Parti ne de CHP, milli kalkınmayı önceleyen bir vizyon sunabiliyor; zira her iki taraf da küresel sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir çarkın parçası.
Avrupa’nın Milli Duruşu, Türkiye’nin Teslimiyeti
Avrupa, Çin’in devlet destekli üretim modeline karşı milli sanayisini koruma yolunda kararlı. %35,3’e varan ek vergiler, Volkswagen ve Stellantis gibi markaları destekleyen sübvansiyonlar ve Ar-Ge yatırımları, AB’nin milli değerlerine sahip çıktığını gösteriyor. Türkiye ise tam tersi bir yol izliyor. AK Parti, Katar’a sıfır vergi kolaylıkları sunarken, Çin’e fabrika kapılarını açıyor. Bu, veren bir sistemin alma hamlesi yapmaktan aciz olduğunu ortaya koyuyor. Çin’in batarya ve yarı iletken hakimiyeti, Türkiye’yi teknolojik bağımlılığa iterken, milli projeler bir bir eriyor. TOGG, Çinli devlerin gölgesinde sembolik bir çabadan ibaret kalma riskiyle karşı karşıya.
Manisa’ya Çin mahallesi kurulacak: 2 bin 500 Çinli aileleriyle geliyor
Manisa’da fabrika kurma hazırlıklarına devam eden Çinli otomotiv üreticisi BYD’de, Çin’den 2 bin 500 civarında çalışan ve ailesi geliyor. Başkan Ferdi Zeyrek, Çin’den gelecek çalışanların ülkeye adaptasyonu noktasında çalışmalar başlattıklarını açıkladı.
Asya merkezli bazı işletmeler, uluslararası pazarlarda sessiz ama etkili bir stratejiyle ilerliyor.
Gittikleri ülkelerde sektörleri ele geçirirken, “para yakma” taktiğiyle kâr hedefini erteleyip agresif büyüme peşinde koşuyorlar. Bu süreçte yoğun devlet desteklerinden faydalandıkları görülüyor; ancak komünist rejimlerin şeffaflıktan uzak yapısı nedeniyle bu desteklerin boyutu belirsiz. “Salam dilimleme” taktiğiyle, yavaş ve fark ettirmeden hakimiyet kuruyorlar. Bu istila politikası, özellikle Afrika’da açıkça kendini gösteriyor. Küresel ekonomide bu strateji, uzun vadeli hegemonya arayışını yansıtıyor ve uluslararası ilişkilerde dikkatle izlenmesi gereken bir tehdit oluşturuyor.
Kurucu Değerlere Dönüş Şart
AK Parti’nin anlaşma yapamama stratejisi, Türkiye’yi küresel ticaret savaşında bir üretim merkezi olmaktan uzaklaştırıyor. Çin’in Manisa’daki fabrikası, kısa vadede istihdam ve ihracat artışı sağlayabilir; ancak bu, milli kalkınmaya değil, yeni bir bağımlılık modeline hizmet ediyor. CHP’nin yerel düzeydeki teslimiyetçi politikaları ve AK Parti’nin merkezi düzeydeki pragmatizmi, sistemin dizayn edilmiş bir bütün olduğunu gösteriyor. Bu döngüyü kırmak için mutlak idrakle kurucu değerlere dönmek şart. Türkiye, kendi markalarını yaratma, teknolojik bağımsızlığını kazanma ve küresel sermayeye karşı milli çıkarlarını koruma yolunda kararlı adımlar atmadıkça, “yerli ve milli” söylemi boş bir retorik olarak kalmaya mahkum.
Dizaynın Gölgesinde Milli Kalkınma
AK Parti’nin Çinli üreticilere kucak açması, milli projelere düşmanlık eden bir yönetimin varlığını sorgulatıyor. Manisa’daki “Çin Mahallesi”nden fabrika hamlesine uzanan süreç, CHP ve AK Parti’nin aynı sistemin iki yüzü olduğunu kanıtlıyor. Avrupa, milli değerlerini korurken, Türkiye, küresel sermayenin montaj hattına dönüşüyor. Kurucu değerlere dönmeden, bu dizayn edilmiş sistemin dışına çıkılamaz. AK Parti’nin anlaşmasız stratejisi, Türkiye’yi ekonomik bağımlılığa iterken, milli kalkınma hayali, Çin’in gölgesinde bir kez daha yitip gidiyor.
İçindekiler
Yorumlar kapalı.