FETÖ soruşturmalarında “C” kodlu polislerin tayinleri gündemdeyken, İzmir Emniyeti’nde makam araçlarının usulsüz kullanımı ve rüşvet iddiaları ortaya çıktı.
Kim bu “C” Kodlu polisler
Tanık beyanına göre: Garson adlı gizli tanığın devlete teslim ettiği FETÖ personel arşivinde ‘C’ olarak görünen binlerce polis halen teşkilatta görev yapıyor. C kodu verilenler resmi kayıtlarda, ‘örgütte iken uzaklaşmış, örgütle bağı kesik kişiler’ olarak tanımlanıyor. Yani bu personelin FETÖ geçmişi mevcut.” ifadelerini kullandı.
AYM Başkanı Zühtü Arslan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasındaki kavgaya ilişkin T24 yazarı Tolga Şardan dikkat çeken yazı kaleme aldı. İşte Detaylarıyla haber incelemesi.
Türkiye’nin güvenlik mimarisinde, emniyet teşkilatı her daim hassas bir denge üzerine kuruludur. Yıllardır FETÖ gölgesinde temizlik operasyonları, atamalar ve soruşturmalarla şekillenen bu yapı, son dönemde adeta bir ayna gibi, iktidarın kendi yarattığı çelişkileri yansıtmaya başladı.
Tolga Şardan’ın T24’teki köşe yazısı, tam da bu çelişkilerin zirvesini işaret ediyor:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat şikâyetçi olduğu bir üst düzey polis müdürü, bugün Emniyet Genel Müdürlüğü’nün en kritik birimlerinden birinde başkan yardımcılığı yapıyor.
Üstelik bu, FETÖ davalarının en yoğunlaştığı dönemde beraat etmiş bir isim. İzmir Emniyeti’nde patlak veren araç tahsis skandalları ve rüşvet operasyonları ise, teşkilatın taşra kolunda benzer bir çürümeyi gözler önüne seriyor.
Bu olaylar, sadece bireysel hatalar mı, yoksa sistematik bir liyakatsizlik mi?
Gelin, detaylara inelim ve bu tabloyu siyasi bir mercekle yorumlayalım.
Öncelikle, olayın kalbine inelim:
M.Y.G. adlı üst düzey polis müdürü. 2015 yılında, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde FETÖ üyeliği iddiasıyla dava açılıyor. Tutuklanıyor, gözaltına alınıyor; gerekçe, polis müdürleri ve sivillere yönelik “kumpas” kurmak. Şikâyetçiler arasında dönemin Başbakanı Erdoğan var – ki Erdoğan, bu süreçte sadece iki davaya müdahil olmuş: İstanbul Selam-Tevhid dosyası ve bu Mersin davası. Avukatları vekâletnameyle dosyaya giriyor, süreç bizzat takip ediliyor. Ancak yargılama sonunda M.Y.G. beraat ediyor. Ve işte çarpıcı kısım: Beraat sonrası, 2022’de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun imzasını taşıyan bir kararla Diyarbakır’dan Ankara’ya tayin ediliyor. Bugün, Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi’nde başkan yardımcısı.
FETÖ soruşturmalarının kalbi olan bir birimde, Erdoğan’ın şikâyetçi olduğu bir isim! Bu, devletin hafızasındaki bir kara delik mi?
Yoksa, “beraat ettikçe temizlendi” mantığıyla mı işliyor?
Hatırlayalım: Benzer davalarda beraat eden yüzlerce polis, göreve dönemedi, emekliye sevk edildi veya dışlandı. M.Y.G.’nin yükselişi, FETÖ hassasiyetinin seçici uygulandığını gösteriyor – iktidara yakın isimler mi korunuyor, yoksa liyakat mi artık bir formalite?
Bu atamalar, Emniyet İstihbaratı’nın körlüğünü de sorgulatıyor.
Nasıl olur da, Erdoğan’ın kişisel müdahalesi olan bir dosya, kritik bir birime evrilir? Soylu dönemiyle başlayan bu tayin zinciri, Yerlikaya’nın bakanlığında da devam ediyor. Küçük tayinler, “C” kodlu FETÖ fişlemeli polislerin Ankara’ya kaydırılması…
Teşkilat, adeta bir personel rotasyonuyla arındırılmaya çalışılıyor, ama kök sorunlar derinlerde. Bu, siyasi bir tercih mi?
Erdoğan’ın “FETÖ ile mücadele” retoriği, kendi yarattığı davaların mağdurlarını geri entegre ederek sulandırılıyor mu?
Evet, beraat masumiyet karinesidir; ama devletin güvenlik mimarisinde, bu kadar kritik bir pozisyon için yeterli mi?
Hayır. Bu, çifte standartın ta kendisi: Bir yanda binlerce mağdur, diğer yanda seçkin “beraatliler”.
Şimdi, İzmir’e dönelim – zira Şardan’ın yazısı, başkentteki bu tuhaflığı taşraya indirgeyerek somutlaştırıyor. İzmir Emniyeti, Türkiye’nin en kalabalık illerinden birinde, operasyonel gücün nabzını tutan bir kale. Ama son aylarda yaşananlar, kale duvarlarının çatlaklarını ifşa etti. İlk skandal, Mayıs ayında Torbalı’da patlak veriyor. Trafik polisleri, 170 km/s hızla giden bir aracı durduruyor. Araç, İzmir Emniyeti’nin “önemli bir şubesine” tahsisli, sivil plakalı resmi bir araç. İçinde iki sivil: Sürücü, kendini şube müdürünün kardeşi olarak tanıtıyor.
Amaç?
Arkadaşıyla Şirince’ye piknik! Yetkisiz kullanım nedeniyle trafik cezası kesiliyor, araç şubeye teslim ediliyor. İddia daha da vahim: Aynı şube müdürü, eşine de benzer bir araç tahsis etmiş. Eşi, aracı emniyet önünde kullanırken kaza yapıyor – ve kazayı, şube müdürüyle çalışan polisler üstleniyor!
Emniyet Genel Müdürlüğü soruşturma başlatıyor, ama detaylar muğlak.
Bu, sadece bir “ailevi kolaylık” mı?
Hayır; devletin kaynaklarının kişisel zevk için istismarı, teşkilat kültürünü zehirliyor.
İkinci darbe, Ekim’de geliyor: İzmir Adliyesi’nde bir savcı, yanına İzmirli bir iş insanı alarak, yine “önemli bir şube müdürü”nü ziyaret ediyor. İş insanı, acil bir iş için makam aracı ve şoför talep ediyor. Müdür, anında tahsis ediyor. Araç, Menderes’teki bir benzin istasyonuna gidiyor – çakarlar yanık! Orada, seri numaraları alınmış 12 bin 500 dolar rüşvet, suçüstü yakalanıyor. Jandarma operasyonu: Rüşveti teslim alan iş insanı ve aracı kullanan polis memuru tutuklanıyor. Memur ifadesinde, “Şube müdürünün talimatı” diyor.
Savcılık adli, Emniyet idari soruşturma yürütüyor. Bu iki şube –ki teşkilatın en aktif operasyonel ve adli kolluk birimleri– nasıl bu kadar sorumsuzlaşmış?
Müdürlerin seçilme kriterleri ne?
Yetkiler, kamu yararı dışında mı kullanılıyor?
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, kolluk eleştirilerine ateş püskürürken, bu olaylar onun manifestosunu gölgeliyor.
Siyasi okuma burada netleşiyor: Bu skandallar, AKP iktidarının 20 yılı aşkın yönetiminde emniyetin “siyasallaşmasını” özetliyor. Atamalar bakanlık kapılarında dönüyor, liyakat yerine sadakat ön planda. Erdoğan’ın kişisel şikâyetçi olduğu bir ismin yükselişi, FETÖ mücadelesinin ironisini vuruyor: Kumpas mağdurları sisteme dönüyor, ama gerçek FETÖ’cüler mi ayıklanıyor, yoksa yeni bir “kontrollü” yapı mı kuruluyor?
İzmir’deki rüşvet ve araç istismarı, taşradaki yozlaşmayı simgeliyor – iktidarın “güvenlik devleti” modeli, kendi içinden çürüyor. Yerlikaya’nın “suçla mücadele” vaadi, bu tür olaylarla erozyona uğruyor; Soylu’nun mirası ise tayinlerle gömülüyor.
Sonuç?
Halkın emniyete güveni sarsılıyor, muhalefet ise bu çatlakları genişletme fırsatı buluyor.
Eğer reform yapılmazsa, bu tuhaflıklar bir domino etkisiyle daha büyük krizlere yol açacak.
Teşkilat, siyasi müdahalelerden arındırılmalı; yoksa, Erdoğan’ın kendi şikâyetleri bile boşa düşecek.
Kaynaklar:
- T24, Tolga Şardan, “Cumhurbaşkanı’nın şikâyetçi olduğu polis müdürü ve İzmir Emniyeti’nde yaşananlar!”, 02 Aralık 2025.
- Egedesonsöz, “3 olay ve iddia… İzmir Emniyeti’nde neler oluyor?”, 02 Aralık 2025.
- T24 Yazarlar Sayfası, Tolga Şardan Köşe Yazıları.

















Yorumlar kapalı.