1. Haberler
  2. İnceleme
  3. Derin Devlet Tezi Üzerine Söyleşi

Derin Devlet Tezi Üzerine Söyleşi

Bu söyleşi, Türkiye’de “derin devlet” tartışmalarının aslında devlet içi bir güçten değil, dış akılların Türkiye’yi kuşatma stratejisinden kaynaklandığını ele alıyor. Kadir Uğur Yılmaz, Demokrat Parti’den AKP’ye uzanan müdahale hatlarını ve Cumhuriyet’in yüzyıllık kuşatmayla mücadelesini yorumluyor.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Simge Erciyas – Kadir Uğur Yılmaz Söyleşi

Simge Erciyas:
2024 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, sizin de bulunduğunuz özel bir görüşme odasında geçen bir konuşmada “Derin devlet kararını verdi, Erdoğan başkan olacak; bunu engelleyemezsiniz” şeklinde bir ifade geçtiği iddia edildi.
Bu cümle, Türkiye’de “derin devlet” tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Sizce bu iddia neyi işaret ediyor?
Bu ifadede anlatılmak istenen, gerçekten devletin içindeki bir güç mü; yoksa daha geniş bir kuşatma mekanizması mı?

Kadir Uğur Yılmaz:
Sorunuz, Türkiye’de çoğu zaman üstü kapalı bırakılan ama aslında siyasal tarihimizin tam merkezinde duran bir gerçeği işaret ediyor.
Bakın, “Derin devlet kararını verdi” gibi cümleler aslında bir güç gösterisi değildir; bir teslimiyet itirafıdır.
Çünkü o sözün içinde “milletin iradesi yoktur, karar mekanizması bizde değil” anlayışı gizlidir.

Burada kritik fark şudur: Bu yapı, devletin kendi derinliği değildir. Bu yapı, devletin içinde boşluk bulup oraya yerleşen dış aklın uzantısıdır. Yani mesele devletin kendisi değil, devleti içeriden kuşatan bir akıl meselesidir.

Türkiye, Kurtuluş Savaşı’yla bu kuşatmayı kırmıştı. Ancak o kuşatmayı planlayan akıl pes etmedi, sadece biçim değiştirdi. Sizin de daha önce yazı dizisi olarak ele aldığınız gibi İnönü dönemiyle birlikte bu dış akıl yeniden Türkiye’ye yerleşti. O gün “Chester Projesi” denilen haritalar nasıl masadaysa, bugün NATO planları da aynı masadadır. Bu konuda çok daha ayrıntılı bilgilere sahip olduğunuz için, okuyucuların sizin önceki yazılarınızı okumasını tavsiye ediyorum. İsimler değişti ama akıl aynı: Türk devletini yöneten değil, yönlendiren akıl.

Simge Erciyas:
Ben “Chester’dan NATO’ya: Türkiye’nin Yüzyıllık Kuşatma Haritası” başlıklı yazımda, Cumhuriyet’ten önce planlanan emperyal stratejilerin Türkiye’yi çevreleme çabasını anlatmıştım. Bu hat üzerinden baktığımızda, Demokrat Parti, Anavatan Partisi ve AKP dönemleri, NATO merkezli üç ana müdahale hattı gibi görünüyor.
Bu çizgi size göre neyi hedefliyordu?

Kadir Uğur Yılmaz:
Bu üç müdahale, aslında aynı zincirin üç halkasıdır. Ancak sizin tespitlerinizle harmanlayarak bir değerlendirme yapmak gerekirse; Demokrat Parti ile sistem “din–liberal–Batı eksenli” bir model denedi. Anavatan Partisi ile “serbest piyasa ve Amerikan rüyası” Türkiye’ye enjekte edildi. AKP döneminde ise bu model artık “İslam–liberal sentez” üzerinden kalıcı hale getirilmeye çalışıldı.

15 Temmuz dahil, tüm bu süreçlerin amacı Cumhuriyet’in kuruluş kodlarını dönüştürmekti. Yani mesele bir darbe ya da seçim değil; devleti yeniden biçimlendirme operasyonudur.

Bu zincirin iki ayağı vardır: Biri emperyal akıl, diğeri içerideki aparatları. Bu aparatların bir kısmı MHP’de, bir kısmı DEM Parti’de, bir kısmı da farklı kimliklerde bulunur. Farklı gibi görünürler ama aynı merkezden beslenirler.
Biri Türk’ün damarına, diğeri Kürt’ün duygusuna dokunur.
Sonuçta her ikisi de Türkiye’yi ayrıştırır, yöneten aklı dışarıya taşır.

Simge Erciyas:
Son yıllarda Erdoğan üzerinden yürüyen siyaseti bazı çevreler “Yeni İsmet modeli” olarak tanımlıyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Kadir Uğur Yılmaz:
Evet, bu tanım yerinde. Erdoğan dönemi, aslında “İsmet modeli”nin modern versiyonudur. Yani “denge siyaseti” adı altında yürütülen dış bağımlılığın yeni şeklidir. İsmet modeli, Türkiye’yi savaştan uzak tutmak için kuruldu ama zamanla bağımlılık düzenini meşrulaştırdı.
Bugün de aynı şey yaşanıyor: “Bölgesel güç” söylemi altında Türkiye yeniden Batı’nın ve NATO’nun kontrol şemasına oturtuluyor.

Dahası, bu süreçte CHP bile sistemin parçası hâline getirildi. CHP tabanı Cumhuriyet’e bağlı ama yönetimi uzun süredir “denge siyaseti”nin gönüllü ortağı gibi davranıyor. Yani artık hesaplaşma CHP ile değil; Cumhuriyet’in kendi ruhuyla yapılıyor.

Simge Erciyas:
Yani siz “derin devlet” kavramının, devletin içinden değil; dışarıdan yönlendirilen bir mekanizmayı tarif ettiğini söylüyorsunuz?

Kadir Uğur Yılmaz:
Aynen öyle.
Bugün “derin devlet” diye anlatılan yapı, devletin derinliği değil, devletin içindeki derin boşluktur. O boşluğu dolduranlar da, Cumhuriyet’i kuran değil; Cumhuriyet’i kuşatan aklın bugünkü temsilcileridir.

Devlet dediğimiz şey, milletin bilincidir. O bilinç köreltilirse, geriye kalan sadece tabela olur. Bizim mücadelemiz tam da bu bilincin yeniden ayağa kalkması mücadelesidir. Dolayısıyla bugün yaşadıklarımız ne sadece bir iktidar değişimi, ne de bir seçim tartışmasıdır. Bu, Türkiye’nin bitmeyen hesaplaşmasıdır. Cumhuriyet’in yüzyıllık direnci ile emperyal aklın yüzyıllık ısrarı karşı karşıyadır. Ve bu mücadeleyi kazandıracak tek şey, Türk bilincinin yeniden uyanmasıdır.

Simge Erciyas:
Yani özetle siz, “Derin devlet yok; derin kuşatma var” diyorsunuz.

Kadir Uğur Yılmaz:
Evet, aynen öyle.
Derin devlet dediğiniz şey bir illüzyon, perde arkası bir gölge oyunudur. Asıl mesele, yüzyıllık kuşatmanın hâlâ devam ediyor olmasıdır. Ve biz bu kuşatmayı ancak millet bilinciyle, milli iradeyi yeniden inşa ederek aşabiliriz.

Söyleşimiz için çok teşekkür ederim Kadir Bey, bu konu son seçimlerden sonra sıklıkla lanse edilen bir algıydı, açıklamaların faydalı olmasını dilerim.

Derin Devlet Tezi Üzerine Söyleşi
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin