1. Haberler
  2. Gündem & Siyaset
  3. İznik Gölü’nün Çığlığı: Sermayenin Gölgesinde Bir Çevre Felaketi

İznik Gölü’nün Çığlığı: Sermayenin Gölgesinde Bir Çevre Felaketi

İznik Gölü, sanayinin aşırı su kullanımı ve yanlış politikalar nedeniyle kuruyor. Cargill, Gemlik Gübre gibi fabrikalar gölü talan ederken, DSİ denetim yapmıyor. Çiftçiler yoksullaşıyor, tarım bitiyor. Çözüm, Marmara Denizi’nden su alımı ve kamu denetimi. İznik Gölü’nü kurtarmak, geleceği kurtarmaktır; mücadele şart!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İznik Gölü, 8 bin yıllık bir tarihle Anadolu’nun incisi, Marmara Bölgesi’nin en büyük tatlı su gölü, Türkiye’nin ise beşinci büyük doğal gölü. Ancak bu eşsiz doğal miras, küresel sermayenin hırsı ve yanlış politikaların kıskacında can çekişiyor. Evrensel gazetesinin 3 Eylül 2025 tarihli haberine göre, gölün su seviyesi alarm verici bir şekilde düşüyor; 2022’de yüzde 16, 2023 ve 2024’te ise yüzde 40 su kaybı yaşandı. Yılda 300 milyon metreküp buharlaşma, 55-60 milyon metreküp tarımsal sulama ve 45-50 milyon metreküp sanayi kullanımı gölü kurutma noktasına getirdi.
Peki, bu felaketin sorumlusu kim?
Cevap, ne yazık ki, hepimizin gözü önünde:
Sermayenin sınırsız kâr hırsı ve buna göz yuman kamu politikaları.

Sanayi mi, Çevre mi? Sermayenin Tercihi Belli

İznik Gölü’nün suyunu adeta bir vampir gibi emen başlıca aktörler arasında Cargill, Gemlik Gübre, Asilçelik ve Hektaş gibi dev fabrikalar yer alıyor. İznik Ziraat Odası Başkanı Vedat Çakar’ın ifadeleri, sorunun boyutlarını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: Gemlik Gübre’nin özelleştirildiği 2004 yılından bu yana gölden aldığı su miktarı yıllarca denetlenmemiş. 2021’de nihayet bir sayaç takılmış, ancak fabrika hâlâ 10 milyon metreküp suya erişim izniyle gölü talan etmeye devam ediyor. Cargill’in yıllık 1,5 milyon metreküp su çekmesi ve diğer fabrikaların toplamda yaklaşık 50 milyon metreküp su tüketimi, gölün can damarını kesiyor. Çözüm basit: Marmara Denizi’nden su alınabilir, tuzlu su arıtılabilir. Ancak bu, sermaye için “maliyetli” bir seçenek. Onlar, gölün tatlı suyunu bedavaya sömürmeyi tercih ediyor.

Bu tablo, sadece bir çevre meselesi değil; aynı zamanda bir adalet ve eşitlik sorunu. Fabrikalar gölden su çekerken, tarımsal sulama için suyun köylülere kısıtlanması, üreticileri yoksulluğa mahkûm ediyor. İznik Ovası, muz hariç her türlü meyve ve sebzenin yetişebileceği verimli topraklara sahipken, çiftçiler geçim derdine düşmüş durumda. Üstelik, bu fabrikaların bölge halkına “iş” vaadiyle sunduğu pembe tablolar, çevre tahribatının üstünü örtmek için bir manipülasyon aracı olmaktan öteye gitmiyor.

Kamu Nerede? DSİ Ne İş Yapar?

Devlet Su İşleri (DSİ) ve diğer kamu kurumlarının bu talana sessiz kalması, hatta adeta sermayenin ortağı gibi davranması, meselenin en vahim yönlerinden biri. Çakar’ın da belirttiği gibi, DSİ’ye sunulan çözüm önerileri cevapsız kalıyor. Gölün pompalarına sayaç takılması, buharlaşmayı azaltmak için güneş panelleri kurulması, Kocasu Çayı’ndan gelen suyun barajlarla depolanması gibi öneriler, bürokrasinin tozlu raflarında unutulmuş durumda. Hükümetin çevre politikaları ise yangınlara, talan edilen ormanlara ve kuruyan göllere karşı etkisiz, hatta teşvik edici bir rol oynuyor. İznik Gölü’nün işletme kotunun altına düşen su seviyesi (82,28 metre), bu ihmalkârlığın somut bir göstergesi.

İklim Değişikliği mi, Sermayenin Vahşeti mi?

Haberde, iklim değişikliğinin gölün kurumasına katkı sağladığı belirtilse de, asıl suçlu sanayinin sorumsuzca su tüketimi ve kamu denetiminin yokluğu. İklim değişikliği, küresel sermayenin doğayı talan etmesinin bir sonucu olarak halka “kader” gibi sunuluyor.
Oysa gerçek şu: İznik Gölü’nü kurutan, ne sadece yağış azlığı ne de buharlaşma. Gölü kurutan, Cargill gibi küresel devlerin kâr hırsı ve buna izin veren politikalar. Avrupa’da bu tür uygulamalara izin verilmezken, Türkiye’de fabrikaların tatlı suyu hoyratça kullanması, adeta bir sömürge düzeni gibi işliyor.

Birlik ve Mücadele Çağrısı

Tüm Üretici Köylüler Sendikası (Tüm Köy Sen) ve İznik Ziraat Odası gibi örgütler, bu talana karşı mücadele bayrağını yükseltiyor. Çakar’ın “Birlik olmaktan yanayız” sözü, köylülerin ve çevrecilerin ortak hareket etme kararlılığını yansıtıyor. HEKTAŞ’ın yeni tesis planının ÇED raporunun reddedilmesi, bu mücadelenin küçük ama umut verici bir zaferi. Ancak, Cargill ve Gemlik Gübre gibi devlerin hâlâ gölden su çekmeye devam etmesi, mücadelenin daha uzun bir yol olduğunu gösteriyor.

İznik Gölü’nü Kurtarmak, Geleceği Kurtarmaktır

İznik Gölü’nün dramı, sadece bir gölün kaybı değil; tarımın, doğanın ve halkın geleceğinin yok edilmesi anlamına geliyor. Hükümetin çevre politikaları, sermayenin çıkarlarına hizmet ederken, köylüler ve çevreciler seslerini yükseltmeye devam ediyor. Çözüm, sanayinin Marmara Denizi’nden su alması, kamu denetiminin güçlendirilmesi ve tarımsal üretimin planlı bir şekilde desteklenmesi. Ancak bu, sermayenin kâr hırsına karşı toplumsal bir mücadele gerektiriyor. İznik Gölü’nü kurtarmak, sadece bir gölü değil, bir ülkeyi, bir geleceği kurtarmak demek. Soru şu: Bu çığlığa kulak verecek miyiz, yoksa 8 bin yıllık bir mirası sermayeye mi kurban edeceğiz?

İznik Gölü’nün Çığlığı: Sermayenin Gölgesinde Bir Çevre Felaketi
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin