Türkiye’nin adalet sistemi bir kez daha tartışmaların odağına oturdu. Zonguldak Ereğli Limanı’nda, geçtiğimiz yıl ele geçirilen 137 kilogram kokainin sanığı olan Hırvat kaptan Marko Bekavac, 30 yıl hapis cezası almış olmasına rağmen, Yargıtay’ın kararı henüz kesinleşmemişken, ani bir kararla tahliye edilip ülkesine gönderildi. Bu olay, yargı bağımsızlığından diplomatik pazarlıklara kadar uzanan bir dizi soru işaretini beraberinde getiriyor.
Peki, bu tahliye nasıl gerçekleşti?
Adaletin terazisi mi bozuldu, yoksa uluslararası ilişkiler mi devreye girdi? Detaylara inelim.
Olayın kökeni, Ekim 2023’e dayanıyor. Panama bayraklı Phoenician M adlı gemi, Kolombiya’nın Barranquilla Limanı’ndan kömür yüküyle yola çıkıp Ereğli’ye vardığında, Türk yetkililer tarafından arandı. Geminin kargo bölümünde gizli bir kompartımanda 137 kilogram kokain bulundu. 62 yaşındaki deneyimli Hırvat kaptan Marko Bekavac, birinci kaptan yardımcısı Ali Albokhari ve sekiz mürettebat üyesi tutuklandı. Mürettebat daha sonra beraat etti, gemi serbest bırakıldı, ancak Bekavac ve Albokhari, uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu tutuldu. Bekavac, duruşmada masumiyetini savunarak, Kolombiya’da gemiye bindiğini, güvenlik önlemlerini artırdığını ve hatta Kolombiya yetkililerinin kalkış öncesi küçük miktarda kokain bulduğunu Türk makamlarına bildirdiğini iddia etti. Ancak Türk mahkemesi, gemi kaptanı olarak “komuta sorumluluğu”nu gerekçe göstererek, Ekim 2024’te her ikisini de 30 yıl hapse mahkûm etti.
Bekavac’ın ailesi ve Hırvat hükümeti, bu kararı “adil olmayan bir cezalandırma” olarak nitelendirdi. Hırvat medyasına göre, Bekavac’ın 44 yıllık kusursuz denizcilik kariyeri, hiçbir suç kaydı olmaması ve mahkemede kendisine bağlanan somut kanıt bulunmaması, davayı uluslararası bir skandala dönüştürdü. Hırvat Cumhurbaşkanı Zoran Milanović ve Başbakan Andrej Plenković, aileyle görüşerek diplomatik çabalara öncülük etti. Bu çabalar meyvesini verdi: 8 Ağustos 2025 Cuma günü, Bekavac hapishaneden çıkarıldı, bir restorana götürüldü ve “Artık özgürsün” denilerek serbest bırakıldı. Aynı gece İstanbul üzerinden Zagreb’e, oradan da Split’e uçtu. Ailesi, başlangıçta başka bir hapishaneye nakil sandıkları bu olayın, diplomatik müdahale sonucu gerçekleştiğini belirtti.
Peki, bu tahliyenin nedeni ne?
Türk yetkililerden resmi bir açıklama gelmedi – ki bu da skandalın en büyük parçası.
Yargıtay’ın temyiz kararı henüz çıkmamışken, nasıl olur da bir mahkûm serbest bırakılır?
Bu durum, Türkiye’de yargı süreçlerinin siyasi ve diplomatik baskılara açık olduğunu gösteriyor mu?
Muhalif kesimler, olayı “adalet sistemindeki keyfiyet” olarak yorumlarken, bazı yorumcular Hırvatistan’ın AB üyesi olması nedeniyle Avrupa Birliği’nin dolaylı baskısının etkili olduğunu öne sürüyor. Öte yandan, birinci kaptan yardımcısı Albokhari’nin hala hapiste olması, çifte standardı akıllara getiriyor:
Yemen kökenli bir denizci mi daha az diplomatik koruma görüyor?
Bu olay, yalnızca bir tahliye skandalı değil; denizcilik sektöründe kaptanların “suçsuz yere kriminalize edilmesi” sorununu da gündeme taşıyor. Uluslararası denizcilik örgütleri, benzer vakalarda kaptanların kanıt olmadan sorumlu tutulmasını eleştiriyor. Bekavac, Hırvat medyasına verdiği demeçte, “Bu kimsenin başına gelmemeli. Olayın tüm detayları aydınlatılmalı” dedi. Ancak Türkiye’de sessizlik hâkim.
Marko Bekavac’ın tahliyesi, adaletin evrensel ilkeleriyle diplomatik pragmatizmin çatıştığı bir örnek. Türkiye’de yargı reformu tartışmaları sürerken, bu tür olaylar sisteme olan güveni sarsıyor.
Diplomasi zaferi mi, yoksa adalet ihmali mi? Karar sizin.
Kaynak :
HaberDenizde.com
Halk Tv Sözcü Tv
Yorumlar kapalı.