Aziz Dolu (Atabey)
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Atatürk Düşmanlığı

Atatürk Düşmanlığı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kurtuluş Savaşı’nın ta başında “Ben ve kolordum emrinizdeyiz Paşam!” diyen Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’e cihatçı (mücahit); Kocatepe’de hayranlık, minnet ve takdirle karışık “Seni bize Allah mı gönderdi Kemal?” diyen Mareşal Fevzi Çakmak’a ermiş (veli) muamelesi… Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’e gelince yok şu yok bu… Atatürk’ün emir-komutasına giren bu paşalar kıt akıllı, bu paşalar zihinsel engelli miydiler acaba? Atatürk düşmanlarının, -ardına kadar açık- kalp gözleriyle gördüklerini bu anlı şanlı paşalar göremediler mi? Yüksek lisanslarını, doktoralarını Atatürk düşmanlığı üzerine yapmış olan bu dünya bilgelerinin (allame-i cihan) üstünün de üstü zekaları ile tartıp biçtiklerini bu paşalar kestiremediler mi? Alevî-Bektaşî iklimden Sütçü İmam (İmam Ali), Ankara müftüsü Mehmet Rifat Börekçi, “Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin.” diyen millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy, “Keşke ben de ordunuzda bir nefer olarak bulunabilseydim.” diyen Medine kahramanı Ömer Fahreddin (Türkkan) Paşa gibi yüzlerce binlerce kişi de cabası.. Cumhuriyet tarihinde iz bırakmış onca ulusal kahraman hödük, -sanırsınız- bir tek bu soysuzlar bilge?!.

Gel de “Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin (toplumun) üvey evladıdır.” diyen Cemil Meriç’e hak verme. Neymiş, Atatürk Batılıların giyimini kuşamını almış. Avrupalıların ceketi, pantolonu, kemeri, fötr şapkayı, çizmeyi/botu Hun Türklerinden aldığını hatta haç işaretinin bile Türklerin Tengri tamgası (Tanrı damgası) olduğunu bilmezler. Latin dedikleri alfabenin Etrüsklere yani Türklere ait olduğunu yine aynı şekilde.. Dahası Atatürk daha doğmadan, padişah-halifenin -sözde gâvur (cavır) icadı dedikleri- bu giysilerle poz verdiğini bilmezden gelirler. Türk ordusu (dolayısı ile Türk milleti) Polatlı’nın Sakarya Köyü yakınlarında ölüm kalım savaşı verirken padişah-halifenin çocuğu yaşındaki bilmem kaçıncı kızla gerdeğe girdiğini; son halifenin çıplak kadın (nü) tabloları çizdiğini; hanım sultanların açık (dekolte) giyinip, piyano dersleri aldığını; sarayda -kilise müziğinden evirilmiş- klasik Batı müziği dinlendiğini de bilmezden gelirler. Atatürk eş-dost ortamlarında Türk rakısı içti diye homurdanırlar ama uyduruk dizilerle parlattıkları padişah-halifenin saraya Bordo-Porto şarabı, Viyana birası aldırdığını; kendisinin ise akşamları yatmadan önce ve tabi kapalı kapılar ardında Karayip romu içtiğini söylerseniz sus pus olurlar. Üstelik bu bilgi de bizzat oğlu Şehzade Orhan’a aittir. Yine bu padişah-halifenin İngiltere kraliçesini Cebrail, İngiltere büyükelçisini yalavaç (peygamber) gibi gördüğünü görmezden gelirler. Çünkü gerçekle yüzleşmek işlerine gelmez. Çünkü kendilerinin de kraliçenin kapısında yal çanağı parlatmışlıkları vardır. Hatta kimisi kraliçeden dizbağı nişanı alır kimisi kraliçenin armalı düğmeleriyle cübbesini ilikler. Hatta kimisi de -nerede gördüyse artık- İngiltere kralının doğuştan sünnetli olduğunu söyler. Din ticaretinin yanında ek iş olarak sünnetçilik falan da yapıyorsa artık.. Ve ne yazık ki Siyasal İslamcılar bu zübüğün yatak odasında yere diz çöküp fasulye okutan bir safa büyükelçilik payesi verir. Gerçi Bakara (Sığır) suresine “makara” diyen zübüğe verilen payelerin yanında bu ne ki?!. Başlarının “diz bağı” için diz çöktüğü yerde, ayak takımının -kısmet açtırmak için- halıya diz çökmesini de çok görmemek gerekir. “Balık baştan kokar” diyen atalara, “Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkar!” diyen Ziya Paşa gibi aydınlara rahmet.. Bir kişiye daha rahmet; asker ve diplomat İsmail Hakkı Onday’a.. Kendisi son sadrazam Ahmet Tevfik Bey’in oğlu ve de Sultan Vahdettin’in kızı Ulviye’nin kocasıdır. Her onurlu Türk subayı gibi Anadolu’ya geçmiş, 16. Tümen’e komutan olmuştur. Kurtuluş Savaşı’na katıldığı için -sözde- “Atatürk’ü, Anadolu’ya gönderen kişi” denilen Sultan Vahdettin kızı Ulviye’yi “kocalık görevlerini yerine getirmiyor” gerekçesiyle bu vatansever insandan boşatmıştır.

Seyit Haşim’i idam ettiren Sultan 4. Murat’a ermiş (veli) gözüyle bakacaksınız; Haşim’in 6. kuşaktan torunu olduğu söylenen Şeyh Sait idam edildi diye Atatürk’e çemkireceksiniz. İhanet ihanettir. Yapan da nerede, ne zaman ve ne şartta olursa olsun cezasını çekmekle yükümlüdür. Kaldı ki vatana ihanetin karşılığı olan idam kararını bağımsız yargı vermiştir. Niçin vermiştir? İsyancılar yüzünden verilen asker ve sivil can kayıpları için.. Kısacası (vel’hasıl) dincilerin olduğu kadar etnik özürlülerin de Atatürk konusunda ikiyüzlü davrandıklarını bilmelisiniz. Ve hain!.. Tarihte Potamya olarak da adlandırılmış olan Anadolu’nun kuzeydoğusunda “Atma Hamidiye, atma. Asker de vereceğuk, vergi de vereceğuk.” diyenleri ve yine Anadolu’nun Mezopotamya olarak da adlandırılmış olan güneydoğusunda “Devlet bize bahmiir.” diyenleri hatırlayın. Etnik özürlülerin Osmanlı’ya da birçok kez başkaldırdığını, tüm dertlerinin devletten koparacakları ayrıcalıklarla (taviz) ekmek elden su gölden yaşamak daha doğrusu asalak gibi Türk halkının sırtından geçinmek olduğunu bilmelisiniz. Atatürk’e karşı bu tür düşmanca tutum ve davranışları geçmişte sosyalist-komünist devrim havarisi geçinen kimi ahmaklar da sergilemiştir bu arada. Bir kadın bacağına vatan satmalar falan.. Potamya ve Mezo (Aşağı) Potamya denilen bölgenin yani Anadolu’nun doğusunun Batılı kaynaklarda geçen yüzyıla kadar Türkomania (Türkmen Ülkesi) olarak kayda geçtiğini ve Azerbaycan-İran hattında kurulan Şiî-Caferî Türkmen devletlerinden çekindiği için İran’ın güneybatısındaki Sünnî-Şafiî Gurmançlarla/Kürtlerle ittifak kuran Osmanlı’nın sırf siyasî kaygılarından ötürü bölgeye -uyduruktan- “Kürdistan Eyaleti” dediğinin de altını çizelim. O dönem Gurmançlar/Kürtler sadece Hakkâri-Şırnak hattına kadar olan dağlık alanlarda yaşarken üstelik!..

Edebiyatla yola çıkıp, ilahiyatla günü kurtarmaya çalışanlar Atatürk’ü; tarihi, sosyolojiyi, matematiği, iktisadı (ekonomi), istatistiği ne bilsin. Atatürk’ün, bu ülkenin üstünde emeği bu milletin midesinde ekmeği vardır. Nan ekmek demektir, yemek yediği kaba pisleyene ise nankör denir. Bugün Karadeniz’de çay, Orta Anadolu’da pancar, Akdeniz’de narenciye yetişiyorsa ve bunlar üzerinden -tarıma dayalı- sanayi dalları gelişmişse unutulmamalıdır ki bu kazanımların temeli Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılmıştır. Ya bin bir yokluk, bin bir kıtlık içerisinde kurulmuş onlarca fabrikaya ne demeli? “Her fabrika bir kaledir.” diyen Atatürk’e kem söz söyleyenler önce dönüp bir aynaya bakmalıdırlar. Tabi bakacak yüzleri varsa!..

1924 yılındaki Samsun ziyareti sırasında öğretmenlere hitaben “Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit (gerçek yol gösterici) ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.” diyen bir bilge.. “Bana insanlar üstünde bir doğuş atfetmeğe kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkalâdelik (olağanüstülük) Türk olarak dünyaya gelmemdedir.” diyen bir adam.. Ve bu adam Tanrı’nın, Türk milletine bir armağanı.. Fazla söze ne hacet deyip, Jonathan Swift ile noktayı koyalım: “Dünyaya gerçek bir dahi geldiğinde, onu şu işaretten tanıyabiliriz; bütün ahmaklar ona karşı birleşmişlerdir.”

Aziz Dolu Atabey

Atatürk Düşmanlığı
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin