“İnsan, düşünen bir canlıdır” der felsefe. Canlılar içerisinde insanın en tepe noktada bulunması da bu yüzdendir. Akıl insanda anlam bulur, insan akılla var olur. Aklın yanında da duygu, sezgi, vicdan gibi diğer “olmazsa olmaz”lar.. Geriye bir tek okuyup dinlemek, sorup soruşturmak, düşünüp sorgulamak kalıyor. Biz de onu yapıyoruz. Ya da en azından yapmaya çalışıyoruz.
Türk Dışişleri’ne göre Çin Hükümeti, Doğu Türkistan’da “radikal unsurlarla mücadele kapsamında” kamplar açıyor, bu kamplarda Uygur Türklerini rehabilite ediyormuş. Yani iyileştiriyormuş. Neymiş bu unsurlar? Evde Kuran bulundurmak ve okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, camiye gitmek… Hele de Türk dili, tarihi, kültürü ile ilgili etkinlikler, yayınlar söz konusu ise bir mezar taşına bile hasret gidiyor Uygur kardeşlerimiz. Soruyoruz; tüm bunlar size göre normalse siz niye Türkiye’deki bu tür radikal unsurlarla mücadele etmiyorsunuz? Siz niye küçük yaştaki kızları ailelerinden zorla koparıp başka illerdeki barlarda, pavyonlarda, -şanslı olanları- AVM’lerde, fabrikalarda zorla çalıştırmıyorsunuz? Siz niye uyduruk nedenlerle babaları-kocaları hapse atıp da evlerine yabancı erkek yerleştirmiyorsunuz? “Yüce Tanrı sizlerin çoruna çoluğuna da böyle iyileştirme (rehabilitasyon) kampları nasip etsin” diyelim mi, ne dersiniz?
Bu milleti bu ülkeyi bu devleti sevmeyen, bedel ödemeyen söz gelimi askerlik yapmayan bir adam niye devlet memuru olabiliyor, niye devletten ballı-kaymaklı ihaleler alabiliyor, niye basın-yayın kuruluşlarında en çok onlar konuşuyor, konuşuluyor, konuşturuluyor? Burada bir çarpıklık, burada bir hata, burada bir yanlışlık yok mu? Osmanlı’nın hataları, kusurları ve hatta suçları olduğu gibi devam edecek idiyse İttihatçıların, Kuvvacıların kısacası Türkçülerin/Türk milliyetçilerinin tertemiz kanı niye oluk oluk aktı? Öyle ya, devleti ha İngilizler yönetmiş ha etnik özürlü kriptolar.. Devleti, Türk milleti yönetmedikten sonra; Türk milleti sadece kenar mahalle muhtarını seçebildikten ve her 10 yılda bir darbeyle sınanıp her 100 yılda bir oluk oluk kan döktükten sonra ne anlamı var Türk milliyetçiliğinin?
CHP tarihinde Özgür Özel kadar etkisiz daha doğrusu silik bir genel başkan göreve gelmiş midir acaba? Erdoğan’ın Sol versiyonu diyebileceğimiz İmamoğlu’nun elinde kuklaya dönmüş bir adam.. Sanırsınız İmamoğlu Karagöz kendisi Hacivat.. Ara dönemlerdeki emanetçi genel başkanlar bile daha dirayetli, partiye daha hâkim idiler. Özgür Özel her sözüyle, hareketiyle “ben vekaletçiyim, ben vesayetçiyim” diye çığırmak yerine -hazır ortam da gerçek bir önder (leader) olmasına müsaitken- ipin ucunu Silivri’ye, Londra’ya şuraya buraya uzatmak yerine kendi eline almalıdır. Sırtını ise sadece ve sadece Türk milletine dayamalıdır. Tıpkı Atatürk gibi milliyetçi tıpkı Atatürk gibi cumhuriyetçi olmalıdır. CHP’de -Deniz Baykal’dan bu yana giderilemeyen- güçlü, karizmatik genel başkan sorunu bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. Aksi halde -çoğu zaman olduğu gibi- yine geçmiş olsun.
12 Eylül darbesinden bir yıl bir ay önce 12.08.1979 tarihinde Genç ilçesinden iftardan dönerken -annesi ve kardeşiyle birlikte- şehit edilen MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin, Çerkez boyundandı. Prof. Dr. Ümit Özdağ, Çerkez boyundan… “Herkes iyi dinlesin; Türk’üm, Türk’üm, Türk’üm ben!” diyen Ozan Erhan Çerkezoğlu da yine aynı şekilde.. Türkiye’deki Çerkezler niye Türkçü/milliyetçi olurlar? Karadeniz’in kuzeydoğusunda yer alan ana yurtları Ruslar tarafından işgal edilmiş; nüfuslarının ¾’ü soykırım ve sürgünle yok edilmiş -Hazar bakiyesi- bir Turan/Türk boyu oldukları için.. 1800’lü yıllarda sığındıkları Türkiye onların da son kalesidir. Tıpkı Kafkaslardan, Balkanlardan gelip, Anadolu’ya tutunan diğer boylar, topluluklar gibi.. Peki, günümüz İran’ının güneybatısında bulunan Zağros Dağları’ndan göçerek 1500’lü yıllardan itibaren Anadolu’ya gelmeye başlayan Gurmanç/Kürt boyuna mensup bir kısım hödükte niye bu psikolojiyi göremiyoruz? Araplar ve Ermeniler gibi askerlik yapmadan, doğru dürüst vergi vermeden yüzyıllarca barış ve bolluk içinde yaşayıp, devletin/ülkenin her türlü nimetinden yararlanıp hatta devleti bile ele geçirip de hiç külfet çekmemişken, bedel ödememişken üstelik.. Dememiz odur ki, Türkiye’de bazı gerçeklerin açık açık dile getirilmesi gerekiyor artık. Sağcı’sı ve Solcu’su ile kimse karnından konuşmamalı; ya olduğu gibi görünmeli ya da göründüğü gibi olmalı.. Osmanlı’nın son döneminde kabinenin yarısı Ermeni asıllı bakanlardan oluşuyordu. Öyleyken ihanet/isyan ettiler. Şimdilerde de kabinenin yarısı Gurmanç/Kürt boyuna mensup bakanlardan oluşuyor ve ülkede Gurmanç/Kürt sorunu var öyle mi? Peki, ama bu sorun İran’da niye yok? Orada yağlı urgan var öyle ya!.
Öfkeyle kalkan zararla oturur, demiş atalar. O halde Türk ulusu olarak sezgili, serinkanlı bir şekilde öfke uçurumlarına sabır köprüleri kura kura emin adımlarla geleceğe yürümeliyiz. Tarihe bakınca görülür ki Türkler ya özgür olmuştur ya ölmüştür ya da -Türkiye’de olduğu gibi- 12 Eylül, 28 Şubat benzeri zübüklüklerle yani toplumsal duyuya, bilince, algıya atılan formatlarla marabamsı bir duruma sokulmaya çalışılmıştır. Cıvık müzik türleri, çirkef televizyon dizileri, asgarî ücret/emek sömürüsü, yüksek enflasyon, yolsuzluklar, hukuksuzluklar diye giden kıskaçlarla günden güne yozlaştırılan, yoksullaştırılan bir toplum, bir kültür iflah olur mu sizce? Arap dilinden, kültüründen gelen selah ve selam sözcükleri esenlik; felah ise kurtuluş demektir. Felahın çekimli hali olan iflah sözcüğünün Türkçesi ise kurtulmak, kurtuluşa ermek.. İflah, felah gibi kendini ifade etmekten aciz yarım yamalak sözcüklerin ardına “olmak”, “ermek” gibi Türkçe eylem sözcükleri ekleyerek duygu-düşünce anlatmaya çalışmak yerine doğrudan Türkçe danışıp/konuşup, yazarak anlaşma yoluna gidilse daha doğru, güzel, mantıklı ve de verimli olmaz mı? Arapça’nın feraset’i, akl-ı selim’i yerine Türkçenin sezgi’sini serinkanlı’sını kullandığınızda, “yerli ve millî” olan bu sözcükler seher yeli gibi sinenizi serinletmiyor mu? “Türk demek Türkçe demektir.” diyen büyük önder Gâzi Mustafa Kemal Atatürk yadınıza düşmüyor mu? Kaygusuz Abdal’ın “Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrail” uyarısı şakağınızı zonklatmıyor mu? İslam ile Arap kültürünün, uygarlık ile Batı kültürünün sapla saman olduğunu; karışmaması, karıştırılmaması gerektiğini düşünemiyor musunuz? Niye Türk milletinin geleceğine, Türk kültürünün güzelliğine yazık ediyorsunuz?
Aklımıza takılan delice soruları döktük satırlara. Umulur ki bir yerlerde yaşayıp giden birilerinin beyin çeperlerinde de yankılansın. Dileğimizi (dua), beklentimizi (temenni), esenlememizi (selamlama) Türk’çe dile getirerek noktayı koyalım: Tanrı yâr ve yardımcınız olsun canlar. Esen kalın.
Aziz Dolu Atabey
Yorumlar kapalı.