“Dünya beşten büyüktür.”
Bir zamanlar bu söz, mazlum milletlerin umuduydu.
Bir dönemin lideri, o cümleyle adaletin, eşitliğin ve bağımsızlığın sesi olacağını söylüyordu.
Dünyayı yöneten beşli düzene meydan okuyordu. O “beş” dediği kimdi? Kimi Amerika, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa sandı. Kimi Almanya’yı da kattı listeye. Oysa Erdoğan’ın kastettiği, o ülkelerin ötesindeydi. O “beş”, devlet değil, aileydi — dünyayı perde arkasından yöneten beş büyük hanedan: Rothschild, Rockefeller, Morgan, DuPont ve Oppenheimer.
Bu beş aile, yüzyıllardır sadece para değil, düzen de yönetiyor. Savaşları finanse ediyor, hükümetleri değiştiriyor, borç verip ülkeleri diz çöktürüyor. Kimin demokrasi, kimin diktatörlük olacağına karar veren perde arkası güçlerdi bunlar.
Erdoğan o gün bu beşliye seslendiğinde, dünya dikkat kesilmişti.
Türkiye, bir anda küresel adaletin sesi gibi görünmüştü.
Ama gelin görün ki, yıllar geçti…
Dünya değişti, dengeler değişti, Erdoğan da değişti.
Bugün geldiğimiz noktada o “beşli masa” hâlâ duruyor, ama etrafında yeni bir sandalye var.
O sandalyede artık Erdoğan ailesi oturuyor.
Türkiye, bir süper güç olamadı.
Ama Erdoğan ailesi, küresel sermaye ligine girdi.
Artık o masada Türkiye yok, Erdoğan var.
Ülkenin kaynakları, limanları, madenleri, bankaları, toprakları bir bir bu ailenin ekonomik gücünün arkasında duruyor. Devletin kasasıyla ailenin kasası birbirine karışmış durumda.
Yıllardır “milli” denilen her şey, artık bir “şirket yatırımı” gibi görülüyor.
Enerji anlaşmaları, finans ortaklıkları, savunma sanayi projeleri, Ortadoğu sermayesiyle yapılan gizli mutabakatlar… Bütün bu ilişkiler artık Türkiye’nin değil, Erdoğan ailesinin çıkarına kurulu.
Petrol kokusu, dolar sesiyle birleşiyor.
Ve Erdoğan ailesi, dünyadaki toplam para gücü içinde 1 trilyon dolarlık bir etki alanına sahip hale geliyor.
Trump’ın sözünü hatırlayalım:
“Artık meşruiyetlerini halktan değil, güçten alıyorlar.”
İşte o güç artık Erdoğan ailesinin elinde.
Ne seçim, ne sandık, ne millet iradesi… Her şey finansal ortaklıklarla belirleniyor.
Washington, Riyad, Londra, Moskova hattında kurulan bu ağ, bir devletin değil bir aile imparatorluğunun temellerini atıyor.
Bugün dünya beşten büyüktür sözü, artık bir inanç değil bir ironi haline geldi.
Çünkü o cümleyi kuran kişi, o sistemin parçası haline geldi.
Bir zamanlar adalet için bağıran Türkiye, bugün kendi içinde adalet arayan bir ülke.
Bir zamanlar küresel beşliyle mücadele eden Erdoğan, şimdi onların sofrasında yemek yiyen altıncı konuk.
Evet, “dünya beşten büyüktü”… ama şimdi altıdan küçük.
Çünkü o altıncı güç, dünyayı değiştirmek için değil, dünyaya katılmak için geldi.
Yani o masada yeni bir sandalye açıldı, ama millet için değil, aile için.
Bir ülke düşünün:
Siyaseti, ekonomisi, diplomasisi bir ailenin kaderine bağlanmış.
Her kriz bir fırsat, her seçim bir servet kapısı olmuş.
Devletin kurumsal kimliği değil, sarayın duvarları belirleyici hale gelmiş.
Erdoğan ailesi artık bir siyasi aile değil, bir küresel finans markası.
Ortadoğu’da anlaşma masalarında, Afrika’da maden ihalelerinde, Avrupa’da fon görüşmelerinde adı geçen yeni bir aktör.
Türkiye, bu tablo içinde sadece kaynak sağlayan ülke konumunda.
Yani o masada konuşan Türkiye değil, konuşulan Türkiye.
Masada Erdoğan ailesi var, Türkiye ise o masanın üzerinde bir pazarlık konusu.
Bir zamanlar milletin iradesiyle büyüyen umut, bugün servetle büyüyen bir güç haline geldi.
Bir zamanlar “dünya beşten büyüktür” diyerek mazlumların sesi olan lider, bugün dünyanın en zengin altı ailesinden biri olarak sessizliğin simgesi oldu.
Dünya değişti evet.
Ama Türkiye’nin değişimi, dünyanınkinden çok daha ağır. Çünkü bir ülke, kendi kaderini bir ailenin ellerine bırakmış durumda. Ve o aile büyüdükçe, millet küçülüyor.
Bugün gerçek soru şu: “Türkiye beşten büyüktü” mü diyelim, yoksa “Türkiye, altının gölgesinde kaldı” mı?
Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne dünya o eski dünya, ne Türkiye o eski Türkiye. Bir aile büyüdü, bir millet sustu. Ve sessizlik, en tehlikeli ortaklık haline geldi
Yorumlar kapalı.