9 Eylül… Bu tarih sadece takvim yapraklarına düşen bir gün değil, Türk milletinin kaderine kazınmış bir dönüm noktasıdır. O sabah İzmir semalarında doğan güneş, yalnızca bir şehri değil, koca bir milletin yeniden doğuşunu aydınlatıyordu. Yıllarca süren işgalin, ihanetin, gözyaşının ve acının ardından, Türk ulusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde destanını tamamlamış, esaret zincirlerini paramparça etmişti.
Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’nun bağrından yükselen inanç, yalnızca bir askeri mücadele değildi; bu, var olma ya da yok olma savaşıydı. İstanbul’un sessizliğe gömüldüğü, İzmir’in düşman postallarıyla çiğnendiği, Anadolu’nun köy köy yakıldığı yıllarda milletin yüreğinde tek bir haykırış vardı: “Ya istiklâl ya ölüm!” İşte bu haykırış, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Kocatepe’de göğe yükseldi, toprağa kazındı, tarihin en onurlu direnişlerinden biri oldu.
Mustafa Kemal Atatürk, gözlerinde yalnızca bağımsızlığın ateşiyle, bu büyük yürüyüşü başlatan liderdi. Samsun’dan İzmir’e uzanan yolculuk, bir milletin uyanış destanıydı. 9 Eylül 1922’de Türk süvarileri İzmir’e girdiğinde, yalnızca düşman kovulmadı; milletin boynuna geçirilen esaret zinciri sonsuza dek kırıldı. İzmir kıyılarında dalgalanan Türk bayrağı, asırlardır hürriyetine düşkün bu milletin onurunun simgesiydi.
O gün, yalnızca bir şehrin kurtuluşu değil, bütün bir milletin yeniden dirilişiydi. Çünkü 9 Eylül, mazlum milletlere ilham kaynağı olan bir zaferin adıdır. Dünyaya, emperyalizmin karşısında boyun eğmeyen bir ulusun var olduğunu gösteren tarihtir. Yorgun, aç ve yoksul Anadolu insanı, Mustafa Kemal’in rehberliğinde, imanını ve cesaretini silah bilerek en güçlü orduları dize getirmiştir.
Bu zaferin değeri, yalnızca askeri anlamda değil, ruhunda gizlidir. 9 Eylül bize, hiçbir şartın imkânsız olmadığını; vatan söz konusu olduğunda bütün engellerin aşılacağını hatırlatır. Bugün özgürce nefes alabildiğimiz bu topraklarda, İzmir’in kurtuluşunun ışığı yanmaktadır. O ışık, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de yolunu aydınlatmaktadır.
9 Eylül’ü anmak, yalnızca bir hatırlama değil, aynı zamanda bir şükran borcudur. Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, canını feda eden şehitlerimize ve bağımsızlık için dua eden analarımıza duyulan sonsuz bir minnettir. Çünkü onların kanıyla, alın teriyle, gözyaşıyla yazdığı destan olmasaydı, bugün göğsümüzde taşıdığımız bağımsızlık gururu olmayacaktı.
Ve işte bu yüzden 9 Eylül, bir son değil, bir başlangıçtır. Türk milletinin küllerinden doğup çağlara meydan okuduğu gündür. Bizlere düşen görev, bu büyük mirası yalnızca övünerek değil, aynı zamanda koruyarak, yaşatarak ve geleceğe taşıyarak sahiplenmektir. Çünkü hürriyet, bir kez kazanıldı mı sonsuza kadar korunması gereken en kutsal emanettir.
Yorumlar kapalı.