Bugün Türkiye’ye baktığımda, her alanda büyük bir yorgunluk hissediyorum. Umudunu yitirmiş insanlar, güvenini kaybetmiş kurumlar, geleceğinden endişe eden bir gençlik… Böyle bir tablo karşısında ister istemez düşünüyorum: Atatürk bugün yaşasa, bu ülkenin sorunlarını nasıl çözmeye başlardı?
Benim inancım şu: Atatürk bugün burada olsaydı, ilk yapacağı şey “milletin moralini” yeniden ayağa kaldırmak olurdu. Çünkü o, bir ülkenin en büyük gücünün topu, tüfeği, parası değil, milletinin özgüveni olduğunu çok iyi biliyordu. Halkın umudunu yitirdiği bir yerde reform da, kalkınma da, adalet de kök salmaz. O yüzden işe önce güvenden, dürüstlükten, şeffaflıktan başlardı. Devletin dili yeniden sade, eli yeniden temiz, niyeti yeniden samimi olurdu. Halkına yalan söylemeyen, onu kandırmayan bir yönetim kurardı.
Eğitim ise kuşkusuz onun birinci önceliği olurdu. Çünkü Atatürk için eğitim sadece bilgi vermek değil, insanı özgürleştirmekti. Bugün çocuklarımıza ezber değil, düşünme gücü kazandırmak gerekir. O, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” derken aslında bir devletin değil, bir karakterin inşasından söz ediyordu. Bugün eğitim sistemimiz gençleri yarışa sokuyor ama hayata hazırlamıyor. Atatürk yaşasaydı, öğretmeni toplumun en saygın insanı yapar, okul kapılarını yeniden düşüncenin, sorgulamanın, üretmenin alanı haline getirirdi. Çünkü o, biliyordu ki öğretmeni değersizleştirilen bir milletin geleceği karanlıktır.
Ekonomide de farklı davranırdı. Atatürk, bağımsızlığın temeli olarak ekonomiyi görüyordu. Bugün Türkiye’nin en büyük meselesi üretimden uzaklaşmış olmasıdır. Atatürk olsaydı, üretimi yeniden bir “milli görev” haline getirirdi. Tarımı ihya eder, sanayiyi planlar, gençlerin enerjisini sadece tüketmeye değil, üretmeye yönlendirirdi. O, bir ülkenin geleceğini ithalat rakamlarında değil, kendi fabrikasında, tarlasındaki emeğinde, gençlerinin buluşlarında arardı. Ekonomiyi sadece para değil, ahlak meselesi olarak görürdü. Çünkü üretmeyen toplum bağımsız kalamaz, israf eden devlet de güçlü olamazdı.
Adalet konusunda da tavrı nettir. Atatürk bugün yaşasaydı, ilk olarak yargının onurunu korurdu. Çünkü bir devleti ayakta tutan ordu değil, adalettir. Adaletin sarsıldığı bir toplumda, hiçbir kurum güven veremez. O, hakimlerin vicdanını siyasetten değil, hukuktan yana tutardı. Yargı kimsenin gücü değil, milletin namusu olurdu. Çünkü adaletin olmadığı yerde, sadece korku hüküm sürer.
Dış politikada ise yine aynı çizgide olurdu: ne eğilirdi ne de kavgacı bir dil kullanırdı. “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü bugün dahi anlamını koruyor. Atatürk olsaydı, Türkiye’yi yalnızlaştıran politikalardan değil, diplomasiyle güçlenen bir ülke haline getirirdi. Komşularla kavga eden değil, bölgesinde sözü dinlenen, güven duyulan bir Türkiye inşa ederdi. Çünkü gerçek güç, hem kendi halkına hem dünyaya güven verebilmektir.
Ve elbette laiklik… Bugün en çok tartışılan ama en az anlaşılan kavram. Atatürk yaşasaydı, laikliği bir kalkan gibi değil, bir barış projesi olarak anlatırdı. Çünkü laiklik, dinsizlik değil; inancı özgürce yaşamanın teminatıdır. O, herkesin inancına, düşüncesine, yaşam tarzına eşit mesafede duran bir devleti savunurdu. Devletin dini olmaz, çünkü devletin vicdanı olmaz. Vicdan, milletin kalbindedir. İşte o vicdanı korumak, ancak laiklikle mümkündür.
Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan şey, yeni bir “fikri istiklal savaşıdır.” Bu savaş silahla değil, akılla, dürüstlükle, üretimle verilecektir. Atatürk olsaydı, milletini yeniden düşünmeye, yeniden sorgulamaya, yeniden üretmeye çağırırdı. “En büyük zafer, cehaleti yenmektir” der, kavgayı değil bilgiyi, kutuplaşmayı değil birliği büyütürdü.
Bence Atatürk bugün yaşasaydı, ne bugünün iktidarına ne de muhalefetine yaslanırdı. O, yine millete yaslanırdı. Çünkü o, gücünü hiçbir zaman koltuktan değil, halktan aldı. Onun en büyük mirası, fikirleridir. Ve o fikirler, hâlâ tamamlanmamış bir görev gibi karşımızda duruyor. Bugün bize düşen, Atatürk’ü anmak değil, anlamaktır. Çünkü bu ülkenin kurtuluşu bir kez cephede kazanıldı ama fikren hâlâ tamamlanmayı bekliyor.
Atatürk bugün yaşasaydı, belki de tek cümleyle söylerdi:
“Türkiye’nin geleceği ne geçmişinde ne bugünkü kavgalarında… geleceğe cesaretle bakan gençlerinin kalbindedir.”












Yorumlar kapalı.