Türk milliyetçiliği, asırlar öncesinden kopup gelen, bozkırın sert rüzgârlarıyla yoğrulmuş, Orhun Yazıtları’na kazınmış bir iradenin adıdır. Bu ruh, Bilge Kağan’ın taşlara “Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım” sözleriyle mühürlediği, Alparslan’ın Malazgirt ovasında kılıçla yazdığı, Fatih’in çağ kapatıp çağ açtığı, Yavuz’un ufku üç kıtaya genişlettiği bir tarihin özüdür. Türk milliyetçiliği, sadece bir siyasi düşünce değil; bin yılları aşan bir varoluş mücadelesinin, hürriyet aşkının ve bağımsızlık şuurunun adıdır.
Ve bu şuur, modern çağda Atatürk’le zirveye çıktı. O, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden bir milletin yeniden dirilişini sağladı. Atatürk’ün milliyetçiliği, geçmişin şanlı mirasını geleceğin çağdaş ufuklarıyla birleştiren, dar kalıpları yıkan bir anlayıştı. Türk’ün bağımsızlık yemini onun dilinde “Ya istiklal ya ölüm” oldu. Türk milliyetçiliği, işte bu noktada yeniden kendi köklerine dönüp çağdaşlığın ışığıyla bütünleşti.
Atatürk’ten sonra gelen nesiller, bu mirası farklı dönemlerde farklı biçimlerde yaşattılar. Terörle, emperyalizmin oyunlarıyla, içerideki fitnelerle sınanırken milliyetçilik hep bir sığınak, bir umut, bir güç oldu. Kimi zaman bir destanın dizelerinde, kimi zaman bir cephedeki askerin bakışında, kimi zaman bir fabrikada işçinin alın terinde kendini gösterdi. Türk milliyetçiliği, yalnızca geçmişin zaferlerinde değil; yarının ideallerinde de yaşamaya devam etti.
Bugün Orkun Albay gibi şerefli Türk subaylarının hayatı da bu asırlık destanın bir parçasıdır. Onun mücadelesi, aslında Bilge Kağan’ın taşlara kazıdığı sözlerin, Alparslan’ın dualarının, Atatürk’ün Nutuk’ta haykırdığı sesin çağımızdaki yankısıdır. Orkun Albay, sadece bir asker değil; bu köklü milletin bağımsızlık uğruna tereddütsüz mücadele eden evlatlarından biridir. Onun adı, Türk milliyetçiliğinin dünle bugün arasındaki köprüsüdür. Çünkü Türk milliyetçiliği, yalnızca tarih kitaplarında değil; yaşayan kahramanların yüreğinde nefes alır.
Asırlardır süre gelen bu milli şuur, bazen bozkırda bir otağın dumanında, bazen bir sancak dibinde, bazen de Cumhuriyet’in meclis kürsüsünde şekillendi. Bugün de sınırda nöbet tutan Mehmetçik’te, ilim üreten gençte, vatanı için ter döken her bireyde yaşamaktadır. Türk milliyetçiliği, dün Orhun Yazıtları’ndaydı, dün Sakarya’nın siperlerindeydi; bugün Orkun Albay’ın şanlı mücadelesinde, yarın da gelecek nesillerin umut dolu ufuklarında olmaya devam edecektir.
Bu yüzden Türk milliyetçiliği bir fikir değil, bir varoluştur. Zaman değişir, çağ değişir, yöntemler değişir ama öz değişmez. O öz, asırlardır Türk milletini ayakta tutan, ona “Ne mutlu Türk’üm diyene” dedirten ruhtur. Ve bu ruh, hem tarihin derinliklerinden, hem Atatürk’ün çağdaş vizyonundan, hem de Orkun Albay gibi kahramanların yüreğinden geleceğe doğru akmaktadır.
Yorumlar kapalı.