Tarih kitaplarında, ansiklopedilerde, müzelerde karşımıza çıkar “Türk” kelimesi. Ama bu kelime yalnızca bir etnik etiket ya da pasaport damgası değildir. O, bozkırın rüzgârını, Alp dağlarının sertliğini, Akdeniz’in sıcaklığını, Orta Asya’nın uçsuz bucaksız göğünü içinde taşır. Ve belki de en önemlisi, binlerce yıl boyunca değişen coğrafyalara rağmen değişmeyen bir kimliği temsil eder.
Bugün bilim, genetik ve arkeoloji sayesinde geçmişe daha net bakabiliyoruz. DNA analizleri gösteriyor ki, atalarımızın kökleri MÖ 3000’lerde Altaylar’ın eteklerinde filizlenmiş. Bu insanlar, atı evcilleştirmiş, demiri eritmiş, yıldızlara bakarak yol bulmuş. Ama ilginçtir, göç ettikleri her yerde yalnızca fethetmemiş; yerel halklarla kaynaşmış, onlardan öğrenmiş, onlara öğretmiş. Yani “Türk olmak” demek, hem köklü hem de kapsayıcı olmak demek.
Dilbilimciler, Orhun Yazıtları’nda geçen o meşhur hitabı hatırlatır: “Türk budun, işit!” Bu sadece bir çağrı değil, bir uyarıdır. Bir milletin kendi tarihini, kendi dilini unutmaması için dikilmiş taşlardır o yazıtlar. Ve bugün hâlâ aynı çağrı kulağımızda yankılanıyor: “Kendini bil, geçmişini unutma.”
Atatürk, bu çağrıyı 20. yüzyılda yeniden haykırdı. Ama onun farkı, sesini yalnızca tarihten değil, bilimden de almasıydı. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Savaş meydanlarında zaferler kazanmış bir liderin, barış günlerinde bilime sarılması boşuna değildi. Üniversite reformları, dil ve tarih araştırmaları, modern eğitim sistemi… Bunların hepsi, Türk’ün geleceğini sağlam temele oturtma çabasıydı. Çünkü o biliyordu ki, bilim olmadan özgürlük, özgürlük olmadan da kimlik korunamaz.
Bugün küreselleşme rüzgârları estikçe, Türk kimliği yalnızca tarih kitaplarında hatırlanacak bir nostaljiye dönüşmemeli. Tam tersine, çağın bilim ve teknoloji alanlarında da varlığını hissettirmeli. Uzay programlarımız, yapay zekâ projelerimiz, savunma sanayimiz, tıp araştırmalarımız… Bunlar, bin yıl önce yıldızları izleyerek at süren atalarımızın bugünkü torunlarının göğe bakma biçimleri. O zaman göğü pusula niyetine kullanıyorduk, bugün ise uzay araçlarımızın rotasına yerleştiriyoruz.
Bazıları “Türk olmak ne demek?” diye sorar. Bence bu sorunun cevabı, ne yalnızca genetikte, ne yalnızca tarihte, ne yalnızca kültürde gizli. Türk olmak;
• Köklerini unutmadan yenilik peşinde koşmaktır.
• Cesaretle aklı, gelenekle bilimi yan yana yürütmektir.
• Savaşta bile adaleti, barışta bile mücadeleyi bırakmamaktır.
Bizim yolumuz, ne kör bir geçmiş övgüsü, ne de hafızasız bir modernleşmedir. Bizim yolumuz, tıpkı Orhun’daki taşlara kazınan, tıpkı Atatürk’ün sözlerinde yankılanan bir gerçeği anlatır: “Bilimin ışığında, özgürlük ve onurla var olmak.”
Ve ben inanıyorum ki, bu milletin tarihi ne kadar derinse, geleceği de o kadar yüksektir. Çünkü Türk’ün yürüyüşü, yalnızca geçmişe değil, yıldızlara doğrudur.
Yorumlar kapalı.