Bugün takvimler 13 Ağustos 2125’i gösteriyor. Cumhuriyet 202 yaşında.
İki asırdır bu topraklarda tek bir bayrak dalgalanıyor. İki asırdır bu topraklarda tek bir kelime en yüksek sesle söyleniyor: Hürriyet.
Dünya değişti, imparatorluklar çöktü, sınırlar defalarca çizildi. Ama Türkiye Cumhuriyeti, dimdik ayakta. Çünkü biz, 1923’te yalnızca bir devlet kurmadık… Biz, bir milletin onurunu yeniden ayağa kaldırdık. Ve o onuru hiç yere düşürmedik.
Mustafa Kemal Atatürk, bundan 202 yıl önce bize yalnızca bir vatan değil, bir ruh bıraktı. O ruh, cephelerde kazanılan zaferlerden de güçlüydü: Bağımsız düşünme, özgür yaşama ve asla boyun eğmeme ruhu.
İşte o ruh, bu yüzyıl boyunca her zorlukta elimizi tuttu.
Bugünün Türkiye’si, gökyüzünde kendi yıldız gemilerini uçuruyor; denizlerinde kendi gemilerini yüzdürüyor; tarlasında kendi tohumunu ekiyor. Ama bütün bunlardan daha kıymetlisi, kendi iradesini koruyor.
Çünkü biliyoruz ki, kendi iradesini kaybeden millet, her şeyini kaybetmiştir.
2125’te bu ülkenin gençleri, Atatürk’ü sadece ders kitaplarındaki bir fotoğraf olarak bilmiyor. Onun kararlı bakışını, seçim sandığında oy verirken hissediyor; onun sesini, adliyede adalet ararken duyuyor; onun nefesini, İstiklal Marşı okunurken kalbinde taşıyor.
Bugün Anıtkabir’e giden yollar yine dolup taşıyor. Anadolu’nun dört bir yanından gelen insanlar, ellerinde kırmızı karanfillerle mozolenin önünde duruyor. Kimisi fısıldıyor, kimisi ağlıyor, kimisi başını dik tutarak gururla söylüyor:
“Paşam, biz buradayız. Nöbetimiz devam ediyor.”
Ve evet… Biz, iki asırdır bu nöbeti bırakmadık.
Çünkü biliyoruz ki, Cumhuriyet yalnızca bir yönetim biçimi değil; bu milletin alın teri, gözyaşı ve kanıyla yazdığı bir namus sözüdür.
O sözü, 100 yıl sonra da, 200 yıl sonra da, sonsuza dek tutacağız.
Yorumlar kapalı.