Türk milletinin geleceğini tayin edecek en büyük mesele, çocuklarına nasıl bir eğitim verdiğidir. Çünkü her fabrika, her yol, her köprü bir gün yıkılabilir; ama milletin zihnine ve yüreğine kazınan değerler, asırlara yön verir. Bugün dünya milletleri, çocuklarını yalnızca okuma yazma öğrenen bireyler değil; teknoloji üreten, bilim geliştiren, ufku geniş nesiller olarak yetiştirmekte. Biz ise hâlâ sınav maratonları, ezbere dayalı müfredatlar ve çocuklarımızın ruhunu körelten kalıplarla vakit kaybetmekteyiz. İşte en büyük handikaplarımızdan biri budur: Çocuklarımızı hayata değil, test kitapçıklarına hazırlıyoruz.
Türk çocuğu yalnızca soru çözmekle değil, problem çözmekle yetiştirilmelidir. Bugün bir Japon çocuğu okul sonrası saatlerini robotik atölyelerinde geçirirken, bir Amerikan çocuğu kodlama dersleriyle geleceğe hazırlanırken, bizim çocuklarımız özel derslerde aynı konuyu defalarca ezberlemek zorunda bırakılıyor. Oysa Türk çocuğu zekâsı, pratikliği, mücadeleci ruhuyla dünya milletlerinin hiçbirinden geri değildir. Tarih boyunca Alparslan’ın ordusundaki genç yiğitler, İstanbul’un surlarına tırmanan delikanlılar, Çanakkale’de düşmanı göğsüyle durduran Mehmetçikler işte o genç ruhun timsalidir. Bu ruh, doğru eğitimle birleşirse Türk çocuğu yalnızca yarışa katılmakla kalmaz, liderliğe oynar.
Eğitim sistemimizin bir başka çıkmazı, kendi kültürümüzü çocuklarımıza yeterince aktaramayışımızdır. Kendi tarihini bilmeyen, atasının hangi şartlarda vatan savunduğunu öğrenmeyen bir nesil, yabancı ideolojilerin esiri olmaya mahkûmdur. Türk çocuğu, Orhun Yazıtları’ndan Atatürk’ün Nutku’na kadar kendi kimliğini taşıyan metinleri okumalı, anlamalı, içselleştirmelidir. Ama aynı zamanda yabancı dilleri de iyi öğrenmeli, çünkü dünya artık kapalı kapılarla değil, açık ufuklarla ilerliyor. Bir Türk genci hem Yunus’un dizelerini hissedebilmeli, hem de Harvard’da yazılmış bir makaleyi anlayabilecek donanıma sahip olmalı. İşte gerçek millî eğitim budur: Kökleri Anadolu’da, dalları dünyada.
Fakat bütün bunlar yetmez. Ahlâk ve disiplin olmadan bilgi, millete fayda değil, zarar getirir. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile ahlaki yozlaşmanın pençesinde kıvranıyor. Türk çocuğu dürüst, vatansever, yardımlaşmayı bilen, büyüklerine hürmet eden, milletine hizmeti şeref sayan bir karakterle yetiştirilmelidir. Çünkü biz biliyoruz ki bilgiyi kötüye kullanan bir nesil, tank yapar ama kardeşine çevirir; bilgisini vatanına adayan bir nesil ise tank yapar, milletini korur.
Elbette sporu, sanatı, edebiyatı da unutmamak gerek. Avrupa’nın çocuğu piyano çalarken, Asya’nın çocuğu satranç turnuvalarında başarı kazanırken, Türk çocuğu da aynı alanlarda varlık göstermelidir. Zira sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözü yalnızca bir vecize değil, eğitimin omurgası olmalıdır. Çocuklarımızın yalnızca matematikte değil, sporda, sanatta, bilimde, her sahada zirveye çıkması mümkündür. Yeter ki onlara fırsat verelim, yollarını açalım.
Sonuçta mesele yalnızca bir eğitim politikası değil, bir milletin bekası meselesidir. Türk çocukları dünya çocuklarıyla aynı yarışa girmeli ama hedefleri yalnızca “yakalamak” olmamalı; önüne geçmek, liderlik etmek olmalıdır. Çünkü Türk milleti tarih boyunca hep öncü olmuş, milletlere yön vermiştir. Bugün de o şanlı geçmişin torunları, akranlarıyla aynı kulvarda koşarken yalnızca yarışa katılmak için değil, zirveye Türk bayrağını dikmek için koşmalıdır. Eğer bu ruhu çocuklarımıza verebilirsek, ne Batı’nın teknolojisi ne Doğu’nun disiplini bizi geçebilir. Çünkü Türk çocuğu, doğru eğitildiğinde yalnızca bir birey değil, milletin kaderini değiştiren bir kahraman olur.
Ve işte buradan sesleniyorum: Sayın Milli Eğitim Bakanı, omuzlarınızdaki yük yalnızca bir bakanlığın değil, koskoca bir milletin yarınlarının yüküdür. Sınav odaklı eğitimle zihinleri körelten sistemden, üretken ve millî bir anlayışa geçişi siz başlatabilirsiniz. Türk çocuğunu hem tarihin gururuyla, hem bilimin ışığıyla donatmak sizin iradenizle mümkün olacaktır. Bu milletin evlatları, sadece bugünün değil, bin yılların umududur. Onları geleceğe hazırlamak bir görev değil, bir şeref meselesidir. Ve en önemlisi; fırsat eşitliği sağlanmadan hiçbir reform kalıcı olamaz. Özel kolejlerin ayrıcalıklı imkânlarla bir elit zümre yaratmasına son vermek, bütün çocuklarımızı aynı nitelikte, güçlü ve millî bir eğitim çatısı altında toplamak, işte asıl büyük devrim olacaktır. Çünkü Türk çocuğunun kaderi, ailesinin cebindeki paraya değil, milletinin ona sunduğu eşit imkânlara bağlı olmalıdır.
Yorumlar kapalı.