Bir ülkenin ayakta kalması, sadece sınırlarının haritalarda çizili olmasına bağlı değildir. Devlet dediğimiz şey, toprak parçası ve nüfus sayısından ibaret değildir. Onu ayakta tutan, görünmeyen damarlarında dolaşan bir irade, bir inanç ve bir ruhtur. Bir ülkenin gerçek gücü, tanklarda, uçaklarda ya da gökdelenlerde değil; milletin yüreğinde taşıdığı inançta, birbirine olan güveninde ve ortak geleceğe duyduğu bağlılıkta saklıdır.
Öncelikle adalet bir ülkenin belkemiğidir. Adalet yoksa devlet, en güçlü ordulara da sahip olsa çöker. Çünkü haksızlıkla yaşayan bir millet, kendi içinde güvensizliğe mahkûm olur. Tarih bunun örnekleriyle doludur; nice imparatorluk dışarıdan değil, içeriden, terazisi bozulmuş adaletin çürüttüğü temeller yüzünden yıkılmıştır.
Bir diğer temel ise ekonomidir. Açlık çeken bir halk, en güçlü idealleri bile uzun süre taşıyamaz. Refah, yalnızca zenginlik değil; insanın onuruyla yaşayabilmesidir. Üretmeyen, tükettiğini dışarıdan alan bir ülke, başkasına bağımlıdır. Bağımlılık ise ayakta kalmanın en büyük düşmanıdır. Bu nedenle tarlasında buğdayını, fabrikasında çeliğini, atölyesinde teknolojisini üreten bir ülke, en zor zamanlarda bile kendine güven duyar.
Elbette bağımsızlık iradesi de vazgeçilmezdir. Siyasi kararlarını başka başkentlerden gelen telkinlere göre alan bir devlet, kendi geleceğini tayin edemez. Bu yüzden bağımsızlık, sadece askeri değil; ekonomik, kültürel ve zihinsel bir özgürlük meselesidir. Dilini, kültürünü, değerlerini koruyamayan milletler, zamanla başkalarının gölgesinde silikleşir.
Bir ülkenin ayakta kalması için eğitim de hayati önemdedir. Cehalet, zincirlerin en görünmezidir. Bilgiyle donatılmamış bir toplum, kimin peşinden gittiğini bile fark edemez. Eğitim, sadece okuma-yazma değil, insanın düşünme yetisini keskinleştirmesidir. Eleştiren, sorgulayan, üreten bir nesil yetiştiremeyen devletler, günü kurtarsa da yarını kaybeder.
Ve nihayet birlik ruhu olmadan hiçbir ülke ayakta kalamaz. Aynı bayrak altında, farklı düşüncelere rağmen ortak bir kader bilinciyle yaşamak… İşte bu, ülkenin harcını oluşturur. Tarih boyunca nice millet, içindeki bölünmeler yüzünden paramparça olmuştur. Halbuki el ele vermek, en sert fırtınalarda bile ülkeyi sahil güvenliğine çıkarır.
Bir ülkenin ayakta kalması için ordular, paralar, saraylar değil; adalet, bağımsızlık, üretim, eğitim ve birlik gerekir. Bunlar varsa, millet her fırtınaya göğüs gerer. Yoksa, hazineler dolsa da kâğıttan kuleler gibi yıkılmak kaçınılmazdır.
Bir ülkenin gücü, milletinin ruhundan başlar. Millet ayağa kalktığında, devlet de dimdik ayakta kalır.
Yorumlar kapalı.