Türkiye, bir milletin en zor şartlarda bile nasıl ayağa kalkabileceğinin en büyük kanıtıdır. Yüzyıl önce Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca topraklarımızı değil; özgürlüğümüzü, onurumuzu ve geleceğimizi de kurtardı. O, savaşı cephede kazandı ama asıl zaferini, milletin ruhuna işlediği hürriyet ve bağımsızlık fikriyle taçlandırdı.
Bugün, onun mirası hâlâ elimizde. Ama bir mirasın değerli olması, onun yalnızca hatırlanmasıyla değil, yaşatılmasıyla mümkündür. Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, sadece bir duvar yazısı değil; bir yönetim anlayışı, bir milli duruştur.
Peki, günümüz Türkiye’si bu duruşun neresinde?
Teknolojiden savunma sanayiine, diplomasiden kültürel etkileşime kadar pek çok alanda ilerliyoruz. Ancak bu ilerleme, zaman zaman ekonomik kırılganlıklar, toplumsal kutuplaşma ve kültürel erozyonla sınanıyor. Atatürk’ün hedef gösterdiği “muasır medeniyetin üzerine çıkma” ideali hâlâ önümüzde duruyor; ama o yola sadece fabrika binalarıyla değil, fikir üretimiyle de yürünebilir.
Geleceğimizin anahtarı üç kelimede gizli: Eğitim, Birlik, Bağımsızlık. Eğitim; çünkü bilim, bugün dünyadaki tüm güç dengelerinin temelidir. Birlik; çünkü bir milletin iç dayanışması, dış tehditlerden çok daha güçlü bir kalkandır. Bağımsızlık; çünkü kendi ekonomisini ve teknolojisini üretemeyen hiçbir ülke, gerçek anlamda özgür değildir.
Unutmayalım; gelecekte bize hazır bir zafer sunulmayacak. Onu, tıpkı atalarımız gibi çalışarak, üreterek ve aklımızı kullanarak kazanacağız. Ve bu yolda bize hâlâ en net pusulayı gösteren, yüz yıl önceki o vizyondur: Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlık yolu.
Yorumlar kapalı.