Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından biri haline gelen konut meselesi, artık sadece ekonomik bir mesele değil, doğrudan toplumsal adaletin kalbine dokunan bir yaradır. Her gün binlerce genç, ailesinden ayrılıp kendi yuvasını kurma hayalini erteliyor. Orta gelirli insanlar yıllarca çalışıp didinse de ev sahibi olamıyor. Kiracılar her ay yeni zamlarla boğuşuyor. Bir yanda “tek bir evim olsun” diye umutla mücadele eden milyonlar, diğer yanda üç, beş, hatta on daireyi yatırım aracı gibi biriktirenler… Bu manzara, adil bir toplumla bağdaşmıyor.
Konut piyasası, barınma ihtiyacını karşılamaktan çıkıp, spekülasyonun arenasına dönmüş durumda. Ev artık insanların yaşama hakkını temsil eden bir yuva değil; kimileri için kolayca alınıp satılan bir yatırım nesnesi, bir rant kapısı. Bu bozulmanın önüne geçmek için radikal ama adil bir düzenlemeye ihtiyaç var: Çoklu konut sahipliğine kademeli olarak ağır vergiler getirilmesi.
Önerilen sistem çok açık: İkinci evi olan, rayiç bedelin yüzde 50’si kadar ek emlak vergisi ödeyecek. Üçüncü evde bu oran yüzde 70’e çıkacak. Dördüncü ev ve sonrasında ise yüzde 100’e ulaşacak. Bu model, kimsenin tek evine dokunmuyor. Kimsenin barınma hakkına gölge düşürmüyor. Ama birilerinin konut piyasasını manipüle ederek milyonların sırtına yük bindirmesine kesin bir dur diyor.
Dünyadan örneklere baktığımızda bu adımın ne kadar etkili olabileceğini görüyoruz. Kanada’nın Vancouver kentinde uygulanan “boş ev vergisi” sayesinde, yatırım amaçlı alınan ama boş bırakılan evler piyasaya geri döndü, kiralar dengelendi. İngiltere’de “Council Tax Premium” ile ikinci evlerden ekstra vergi alınıyor; bu da hem yerel yönetimlerin kasasına gelir bırakıyor hem de toplumsal adalete hizmet ediyor. Singapur ise çoklu konut sahipliğini neredeyse imkânsız hale getiren yüksek vergilerle, sıradan vatandaşın ev sahibi olma umudunu koruyor. Bütün bu örneklerde ortak nokta şu: Devlet, barınmayı bir hak olarak görüyor ve konutu yatırım nesnesi olmaktan çıkarıyor.
Türkiye’de de aynı kararlılık gösterilmeli. Çünkü bugün kira fiyatlarının ulaştığı fahiş noktalar, yalnızca enflasyonla açıklanamaz. Bu, aynı zamanda bir adalet krizidir. Bir evin fiyatı sadece tuğlası, betonu ya da arsasıyla değil; toplumun vicdanıyla da ölçülür. Eğer milyonlarca insan ev sahibi olamıyorsa, bu artık serbest piyasa meselesi değil, devletin doğrudan müdahale etmesi gereken bir adalet meselesidir.
Unutulmamalı ki ev, bir lüks değil, insan onurunun korunması için zorunlu bir ihtiyaçtır. Bir milletin geleceği, halkının güvenle yaşayabileceği yuvalara bağlıdır. Tek ev sahibi olmak herkesin hakkıdır. Ama fazlasını biriktirenler, topluma da sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Çoklu konut sahipliği ağır vergilendirilmedikçe, konut krizi büyüyecek, hayaller ertelenecek, toplumun huzuru yara almaya devam edecektir.
O halde çözüm nettir: Devlet, tek ev sahibi vatandaşını koruyacak, fazlasını biriktireni ise caydırıcı vergilerle toplumsal dengeye katkı vermeye zorlayacaktır. Çünkü ev sahipliği halkın hakkıdır, çoklu konut sahipliği ise vergilendirilmelidir.
Yorumlar kapalı.