Bu milletin karakteri ne kitaba sığar ne hesaba… Türk milleti için vatan söz konusu olduğunda tereddüt, pazarlık, korku olmaz. Türk önce kıyama kalkar; aklıyla, yüreğiyle, bileğiyle cevap verir. Çünkü bu millet, tarih boyunca varoluşunu kılıcının hakkıyla, imanının ateşiyle yazmıştır.
Malazgirt’te Sultan Alparslan’a bakın… O gün, sayıca katbekat üstün ordulara karşı beyaz kefenini giyip milletiyle birlikte yürüdü. Çünkü mesele vatandı. Alparslan’ın o hamlesi, Asya’dan Avrupa’nın bağrına uzanan Türk medeniyetinin sonsuza dek sürecek varlık manifestosuydu. Korku varsa düşmana aitti, cesaret Türk’ün doğasında…
İstanbul’un fethine bakın… Fatih Sultan Mehmet’in 21 yaşındaki azmi “imkânsız” denen surları yıktı. Ulubatlı Hasan, ok yağmuruna aldırmadan, bedenini siper ederek bayrağı surların tepesine dikti. Yıkılmaz sanılan kapılar bir anda Türk’ün iradesiyle aşılmıştı. Çünkü mesele vatandı. Refleks buydu: durmak yok, duraksamak yok; yalnızca fethetmek…
Çanakkale’de Seyit Onbaşı, insan gücünün sınırlarını aşan bir kuvvetle 276 kiloluk mermiyi sırtladı; düşmanın çelikten gemilerine meydan okudu. Nene Hatun, evladının beşiğini değil, vatanın istiklâlini korumaya koştu. Kara Fatma, kolunun ağrısına değil, milletinin namusuna koştu. Çünkü mesele vatandı. Türk’ün refleksi, imanla yoğrulmuş bir cesaretti.
Ve sonra…
Bir milletin kaderini, bir adamın yüreği değiştirdi.
Mustafa Kemal Atatürk!
Mondros’un karanlığında herkes “bitti” derken, o millete dönüp “Düşmanı geldikleri gibi göndeririz” dedi. Samsun’a çıktığında yanında ne ordu vardı ne imkân… Ama Türk milletinin küller altındaki ateşini gördü.
İzmir’de Hasan Tahsin o ateşi ilk kurşunla alevlendirmişti. Amasya’da millet irade olduğunu ilan etti. Erzurum’da, Sivas’ta vatanın tapusu yeniden yazıldı. Sakarya’da bir çizgi değil, bir milletin kaderi savunuldu.
Ve 30 Ağustos’ta bütün dünya, Türk’ün refleksinin ne demek olduğunu bir kez daha anladı:
“Ya istiklâl, ya ölüm!” hamlesiyle doğan Türkiye Cumhuriyeti, bu milletin esaret zincirini sonsuzluğa gömmesidir.
Bugüne gelelim…
15 Temmuz gecesi gökyüzü kurşun yağarken, tanklara gövdelerini siper edenler; Malazgirt’in, Çanakkale’nin, Sakarya’nın torunlarıydı. O ruh aynı ruh, o refleks aynı refleks:
Vatan tehlikedeyse, Türk milleti ayağa kalkar!
Çünkü Türk için vatan; haritada bir renk değil, al bayrağın gölgesinde yaşanan namustur.
Bayrağı yere düşürenin hesabı sorulur.
Toprağı çiğneyenin bedeli kesilir.
Düşman çoğaldıkça Türk’ün yiğidi çoğalır, saldırı büyüdükçe Türk’ün iradesi çelikleşir.
Biz, yıkılmak istenen her duvarı yumruğuyla parçalayan; düşmanı geldiğine pişman eden bir milletiz.
Zaferi düşünmek için zamana değil; yüreğe bakarız.
Ve bu yürek, bin yıldır aynı cevabı verir:
Türk’e kefen biçen çok oldu…
Ama Türk’e kefen giydirebilen çıkmadı!
Mevzu vatansa;
Türk milleti için zafer kaçınılmazdır.
Türk’ün refleksi dünyayı titretecek kadar güçlüdür!











Yorumlar kapalı.