Türk milletinin en büyük gücü tarih boyunca imanla, ilimle ve ortak bir ülküyle büyüyen evlatları olmuştur. Eğitim, milletin damarlarındaki kan gibi hayat kaynağıdır. Bu kaynak temiz olduğunda millet yükselir, kirletildiğinde ise çöküş başlar. Bugün milli eğitimimiz, içten içe kanayan bir yara ile karşı karşıyadır. Bu yaranın adı, milletin çocuklarını “müşteri” gören, okulu “ticarethane” yapan özel okul düzenidir.
Milletin vergileriyle kurulan devlet okullarının itibarı yıllardır sistemli bir biçimde aşındırılmaktadır. “Yetersiz”, “geri kalmış”, “çocuk yetiştiremeyen” bir algı yaratılmış, anne babaların gönüllü olarak özel okullara yönelmesi sağlanmıştır. Böylece çocuğunun geleceğini düşünen aileye, sanki tek kurtuluş yolu özel okullarmış gibi sunulmuştur. Oysa bu, ustalıkla örülmüş bir tuzaktır. Devlet okullarını zayıflatan, öğretmeni değersizleştiren her söylem, aslında milletin köküne indirilmiş bir darbedir. Çünkü milli eğitim, milletin bağımsızlığının teminatıdır.
Kapitalizm, tam da böyle fırsatları bekler. Eğitimi bir hak olmaktan çıkarıp bir ayrıcalığa dönüştürmek, piyasacı düzenin en sevdiği oyundur. Bugün özel okullar, tabelaları ışıl ışıl parlayan fakat ruhu parayla satılan mekânlara dönüşmüştür. Çocuğa değil, cüzdana göre değer biçilen bir düzen kurulmuştur. Üstelik bu düzen, sadece bugünü değil, yarını da esir almaktadır. Çünkü milletin evlatları arasına derin uçurumlar açılmaktadır. Parası olanın kaliteli eğitim aldığı, olmayanın ise kenara itildiği bir toplumda birlik, beraberlik ve eşitlik nasıl sağlanacaktır? Bu çelişki, kapitalizmin en acımasız planıdır: İnsanları sınıflara bölmek, aynı toprağın çocuklarını birbirine yabancılaştırmak.
Bir milletin geleceği, parayla ölçülmez. Öğretmenlik mesleği, ticaretin konusu olamaz. Çocukların hayalleri, reklamlara malzeme yapılamaz. Ancak özel okul sistemi, tam da bunu yapmaktadır. Milli Eğitim’in üzerine düşen gölge, işte bu noktada derinleşmektedir. Devlet okullarına yapılan yatırım bilinçli şekilde azaltılırken, özel okullar teşviklerle desteklenmektedir. Böylece milletin vergileri bile yine sermayeye akıtılmaktadır. Bu, yalnızca adaletsizlik değil, aynı zamanda ihanettir. Çünkü eğitimde eşitliği yok etmek, milletin birliğini yok etmektir.
Kapitalizmin istediği şey tam da budur: Toplumu parçalara ayırmak, evlatları yarış atına çevirmek, kimilerini yükseltip kimilerini umutsuz bırakmak. Türk milletinin ruhunda ise buna karşı çıkacak bir cevher vardır. Çünkü bu millet, tarih boyunca “birlik” ile ayakta kalmıştır. Eğitimde ayrımcılığa, adaletsizliğe ve ticarete boyun eğmek, o cevheri unutmaktır. Eğer bugün özel okul tuzağını fark etmez, milli eğitimi yeniden güçlendiremezsek, yarının Türkiye’sinde söz hakkı parası olanın olacak, milletin ortak iradesi kaybolacaktır.
Eğitim, bir milletin bağımsızlık bildirgesidir. Bunu parayla satmak, geleceği satmaktır. Türk milleti için asıl kurtuluş yolu, devlet okullarının onurunu ve gücünü geri kazanmaktır. Öğretmeni yeniden baş tacı etmek, sınıfı kutsal bir ocak olarak görmek, çocukları eşit şartlarda hayata hazırlamaktır. Unutulmamalıdır ki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, en ücra köydeki çocuğun bile en yüksek makama gelebileceğini göstermiştir. Bu büyük mirası çürütmeye kimsenin hakkı yoktur.
Bugün özel okul tuzağına karşı verilecek mücadele, yalnızca eğitimle ilgili değildir; milletin haysiyetini, bağımsızlığını ve geleceğini savunma mücadelesidir. Eğer Türk milleti kendi çocuklarının eğitiminin ticaret konusu yapılmasına göz yumarsa, yarın sadece cehaletle değil, kölelik düzeniyle de yüzleşmek zorunda kalacaktır. Ve unutulmamalıdır ki kölelik önce zihinde başlar. Bu zihni özgür tutmanın tek yolu, milli eğitimi yeniden milletin en güçlü kalesi yapmaktır.
Yorumlar kapalı.