Türkiye Cumhuriyeti, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde çağdaş, üniter bir devlet yapısıyla taçlanan köklü bir devlet geleneğinin ürünüdür. Bu geleneğin merkezinde, parçalanamaz egemenlik, güçlü merkezi yapı ve ulusal irade vardır. Bugün Tom Barrack ve benzeri figürlerin Türkiye’ye dönük S-400 çıkışları, ademi merkeziyetçilik telkinleri ve dolaylı siyasal yönlendirmeleri, Türk ulusunun bu tarihsel birikimini hedef alan dış müdahale girişimlerinden başka bir anlam taşımamaktadır.
S-400 meselesi, teknik bir savunma sistemi tartışması değil; Türkiye’nin bağımsız karar alma hakkının somut göstergesidir. Türk ulusu, güvenliğini kime emanet edeceğine, hangi sistemi kullanacağına ve nasıl bir savunma mimarisi kuracağına kendi karar verir. Tom Barrack’ın ve benzer çevrelerin bu tercihi sorgulayan, hatta Türkiye’yi hizaya sokmaya çalışan dili; müttefiklik hukukuyla değil, emperyal alışkanlıklarla açıklanabilir.
Bu söylemlerin ademi merkeziyetçilik çağrılarıyla birlikte dile getirilmesi ise tesadüf değildir. Merkezi devlet yapısını zayıflatmak isteyenler, aynı zamanda bağımsız ve dirençli bir Türkiye istemeyenlerdir. Oysa Atatürk’ün üniter devlet ısrarı, bir ideolojik inat değil; bu coğrafyada ayakta kalmanın tarihsel zorunluluğudur. Güçlü merkez, Türkiye’nin hem güvenlik kalkanı hem de siyasal omurgasıdır.
Türk ulusunun bir diğer kırmızı çizgisi ise son derece nettir: Kemalistler, emperyal projelerin hiçbirine, özellikle de bölgeyi etnik ve mezhepsel fay hatları üzerinden yeniden dizayn etmeyi hedefleyen sözde “Büyük İsrail Projesi”ne asla izin vermez. Türkiye’yi merkezsizleştirme, sınırlarını tartışmalı hale getirme ve devlet yapısını gevşetme çabaları bu projelerin yan ürünleridir. Türk devleti ve Türk ulusu, bu senaryoların farkındadır ve tarih boyunca olduğu gibi bugün de karşısında dimdik durmaktadır.
Aynı netlik, terör konusunda da geçerlidir. Eli kanlı teröristbaşı ve PKK terör örgütü, Türk milletinin muhatabı değildir. Ne siyasi, ne ahlaki, ne de hukuki olarak. Türk devleti, terörle müzakere eden değil, terörü kaynağında yok etmeyi esas alan bir devlet geleneğine sahiptir. Bu konuda dışarıdan yapılan telkinler, “çözüm” adı altında sunulan dayatmalar, Türk ulusunun vicdanında ve devlet aklında karşılık bulmaz.
Tüm bu tartışmaların üzerinde ise Anayasa gerçeği durmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk 4 maddesi, 42. ve 66. maddeleri tartışmaya açık değildir. Devletin şekli, üniter yapısı, resmi dili, vatandaşlık tanımı ve milli eğitim anlayışı; günlük siyasetin ya da dış baskıların konusu yapılamaz. Bu maddeler, Türk ulusunun ortak iradesinin ve Cumhuriyet’in temel direklerinin anayasal ifadesidir.
Tom Barrack’ın S-400 üzerinden yaptığı açıklamalar da, merkezsizleştirme söylemleri de, bu anayasal ve tarihsel gerçekliğe çarparak anlamını yitirmektedir. Türk ulusu, egemenliğini pazarlık konusu yapmaz. Devlet yapısını dış akıllara göre yeniden şekillendirmez. Güvenliğini, kimliğini ve geleceğini başkalarının projelerine teslim etmez.
Selçuklu’nun devlet disiplini, Osmanlı’nın merkez geleneği ve Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi, bugün de yolumuzu aydınlatmaktadır. Güçlü merkez, üniter devlet, bağımsız savunma politikası ve teröre karşı tavizsiz duruş; Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez omurgasıdır. Türk ulusunun sesi de iradesi de bu konuda son derece açıktır: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve bu egemenlik tartışmaya kapalıdır.












Yorumlar kapalı.