Bugüne kadar bölücü terör örgütü PKK/KCK ile ilgili pek çok konu ele alındı. Ancak devletlerarası politikanın ana aktörü olan devletler ile olan örtülü ya da açık işbirlikleri nedense pek konuşulmadı; yazılmadı. Oysa herhangi bir terör örgütü dış destek almadan uzun süre varlığını sürdüremeyeceğini artık hemen herkes bilmektedir.
PKK/KCK terör örgütünün ortaya çıkışı ve faaliyetlerini, ikinci dünya savaşı sonrası dönemde ve sonrasındaki uluslararası güç rekabeti bağlamında değerlendirmek gerekir. Son bir yılı aşkın süredir ikinci çözüm süreci olarak sürdürülen “terörsüz Türkiye” stratejisi bağlamında gözlerden kaçırılan hatta neredeyse hiç dillendirilmeyen konu başlıkları; PKK/KCK terör örgütünün ulus aşırı yapılanması siyasi faaliyetleri, finansal kaynakları, dünya uyuşturucu trafiğindeki rolü, organize suç örgütleri ve örgüte destek veren ülkelerin gizli servisleriyle olan işbirliği göz ardı edilmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenen dünya düzeninde uluslararası güç rekabeti, kısa sürede Orta Doğu’ya da yansıdı. Bu rekabet, geçmiş politik araçların tekrar hatırlanmasına neden oldu ve SSCB tarafından boşaltılan İran’da “Mahabat Kürt Cumhuriyeti” kuruldu. Bu güç rekabetinde “Kürt” kartı da ikili nitelik kazandı. Mesut Barzani liderliğindeki hareket ABD-İran-İsrail ekseninden destek aldı, diğer taraftaki Celal Talabani liderliğinde ise zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte SSCB-Suriye-Irak (Irak’ın yer aldığı kamp bazen değişiklik göstermiştir) ekseninde yer almıştır. Bu bağlamda, Türkiye’deki bölücü Kürtçülük hareketi siyaseten iki farklı yol izledi. İlki, Barzani referanslı sağ Kürt hareketi; ikincisi ise 1960 sonrası Türkiye’deki sosyalist hareket içinden çıkan sol Kürt hareketi oldu.
Her iki hareketin Türkiye’deki liderlerinin birbirleriyle giriştikleri rekabette hayatlarını kaybetmeleri neticesinde doğan boşluktan bölücü Kürtçü terör örgütü PKK ortaya çıktı. Sovyetlerin Orta Doğu’da ABD’ye karşı denge kurma çabalarıyla bölücü Kürtçü terör örgütü PKK’nın kurulması ve Abdullah Öcalan’ın sivrilişi eş zamanlı olarak gelişti. 1982 yılından sonra PKK terör örgütünü Suriye ve 1986’dan sonra Saddam Hüseyin (İran-Irak Savaşı’nda bilgi toplamak için) desteklediler. Sovyet desteği ise 1988’de İran-Irak Savaşı’nı müteakip başladı. Öcalan’ın rahatlıkla Suriye’ye gitmeye karar vermesi, yanında o dönemde Şam’da TASS haber Ajansı görevlisi olarak KGB faaliyetlerini koordine eden ve daha sonraki yıllarda Dışişleri Bakanı olan Yevgeney Primakov, PKK ile yakın ilişki içinde oldu. Yanı sıra PKK, Marksist-Leninist ideolojiyi benimsemiş ve sol örgütleri örnek almıştır. Bununla beraber amaç; sosyalist enternasyonal değil, ülkemizi de kapsayacak şekilde bir Kürt devleti kurmaktı.
Suriye rejimi, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı, soğuk savaş çerçevesi içinde Türkiye’ye karşı güneyde Hatay ve mümkün olursa Fırat Nehri sularının paylaşılması yolundaki milli hedeflerinin gerçekleşmesinde kullanılacak faydalı bir aparat olarak gördü. Öcalan’ın Suriye’ye geçişini sağlayan Celal Talabani, KGB Bölge Şefi Anthony Primakov ve Şam rejimi, bu aşamada onu Orta Doğu’nun en radikal grupları olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderlerinden George Habbaş, Nayif Havatme ve Ahmet Cibril ile buluşturdu ve PKK terör örgütü militanlarının eğitilmeleri sağlandı.
ABD’den koparak Suriye ile ittifak kuran İran yönetimi, bölücü Kürtçü terör örgütü PKK’yı savaş hâlinde bulunduğu Irak’ın kuzeyine taşırken Türkiye’de bir güvenlik sorunu yaratıp Irak’taki gelişmelerin dışında tutmayı ve Türkiye’yi ABD ile ilişkilerinden dolayı cezalandırmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda Suriye ve İran, “ortak düşman” ilan ettikleri ABD ve onun bölgedeki müttefikleri Türkiye ve İsrail’e yönelik vekâleten savaşı gerçekleştirdiler. Bu denklemin Avrupa ayağını ise 1981 yılında Yunanistan’da iktidara gelen PASOK önderliğindeki Yunan hükûmeti üstlenmiş, bölücü terör örgütü PKK da böylece ilk temsilciliğini Atina/Yunanistan’da açmıştır. Bu tarihten itibaren ise neredeyse tüm Avrupa’da temsilcilik ve örgütün yapılanmasına hız verilmiştir. Bölücü terör örgütü PKK/KCK, artık sadece Irak, İran ve Suriye’de silahlı ve siyasi olarak varlığını sürdürmemiş; Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Japonya merkezli Asya yapılanmasına da 1990’ların ikinci yarısından itibaren başlamıştır.
Bölücü Terör Örgütüne Destek Sağlayan Ülkeler
Destek sağlayan ülkeler iki ana grupta incelenmiştir:
Birinci Grup (Aktif Destek)
Örgüte açık veya gizli, direkt veya dolaylı her türlü desteği sağlayan devletlerdir. Başlıcaları Suriye, Yunanistan, GKRY, Rusya, İran, Ermenistan, Irak, Lübnan ve Libya’dır. (Eğitim kampı, finansman, silah, sahte kimlik vb.)
İkinci Grup (Görmezden gelme veya İzin): PKK’yı terörist olarak nitelendirmekle birlikte, paravan kuruluşlarına geniş müsamaha göstererek faaliyetlerine izin veren ve siyasal, propaganda, lojistik destek sağlayan ülkelerdir. Başlıcaları Almanya, Fransa, İngiltere, ABD ve diğer birçok Avrupa ülkesidir.
Örgütün Finans Kaynakları
PKK/KCK terör örgütünün yıllık gelirinin, yaklaşık 500 milyon avro olduğu Avrupa Polis Teşkilatı EUROPOL ve pek çok Avrupa ülkesi istihbarat raporlarında ifade edilmektedir. PKK/KCK terör örgütünün başlıca finans kaynakları (her ne kadar 2023 yılı itibari ile AB Komisyonu tarafından dondurulduğu ifade edilse bile istihbarat raporlarında örgütün illegal gelir kaynaklarına yönelik, sadece Covid-19 dönemi bir durgunluğun olduğu sonrasında ise sürmekte olduğu 2024 Europol Trend Raporunda belirtilmektedir) şunlardır:
- Uyuşturucu Kaçakçılığı: Yıllık 200-250 milyon avro gelirle, Avrupa’daki uyuşturucu ticaretinin yaklaşık %80’ini kontrol etmektedir. Türkiye, uyuşturucu üreten ülkeler ile pazar ülkeler arasında köprü konumundadır.
- Haraç Toplama ve Bağışlar: Avrupa genelinde haraç ve bağışlardan yıllık 50 milyon avroya yakın gelir elde etmektedir. Özellikle Türk tır şoförleri ve Kürt asıllı iş insanları ve iş yerlerinden “bağış” adı altında zorla para toplamaktadır.
- Diğer Yasa Dışı Faaliyetler: Göçmen/İnsan Kaçakçılığı, Akaryakıt/Silah/Sigara Kaçakçılığı, Gasp/Soygun/Hırsızlık, Adam Kaçırma/Fidye, Bahis çetesi, Genelev işletmeciliği, Evrakta Sahtecilik.
- Para Aklama: Kazanılan yasa dışı paralar, HAWALA sistemi ile paravan şirketler üzerinden ve finans kuruluşları aracılığıyla değişik ülkelerde aklanmaya çalışılmaktadır.
Uluslararası Terörizm ve Türkiye’nin Mücadelesi
- Uluslararası Terörizmin Niteliği: Terörün günümüzde büyük mali kaynaklar gerektiren, uluslararası bağlantıları içeren ve devlet desteğiyle ayakta kalan küresel bir ticari faaliyete dönüşmüştür. Dış kaynaklı ve gizli servis bağlantısının olmadığı bir terör eylemi düşünülemez.
- Gelecekteki Olası Eylemler: Etnik terörün ulusal kurtuluş hareketlerine dönüşmesi, kitle imha silahlarına yönelik (NBC) eylemler, aşırı dini akımların etnik terör örgütleriyle kolektif eylemleri, elektronik/dijital/Yapay Zeka kaynaklı terörizm ve narko terörizm gibi eylemlerin artış gösterme riski.
- Türkiye’nin Mücadelesi: Türkiye’nin 50 yıla yaklaşan terörle mücadele tecrübesi olduğu, başından itibaren terörle mücadelenin başlangıçta TSK-Emniyet ağırlıklı olduğu, son yıllarda ise sivil itaatsizlikle beraber mücadelenin terör örgütlerinden ziyade teröristlerle mücadeleye döndürüldüğü ve Türk milleti nezdinde kabul görmeyen açılım süreçleri ile terörle mücadelenin terör örgütü lideri ile müzakereye döndürülmüştür.
- Gündemdeki Tehlike: Birinci çözüm sürecinin ardından “terörsüz Türkiye” ile sürdürülen müzakere sürecinde bölücü terörün taleplerinin “demokratik özerklik” çıtasına yükseltildiği ve örgütün siyasi uzantılarının, anayasa değişiklikleri ve Öcalan’ın serbest bırakılması gibi beklentilerle siyasi ve hukuki kimlik kazanarak bölünmeyi kolaylaştırma stratejisi izlediği anlaşılmaktadır.
- Güncel Durum: Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki de facto yapılar ve Batı’nın desteğiyle örgütün siyasi olarak meşrulaştırıldığı yeniden Türkiye geneline yayılarak siyasi konumunu güçlendirdiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca birkaç gün önce AB Parlamentosu’nda bölücü terör örgütü PKK/KCK’nın terör örgütleri listesinden kaldırılacağının konuşulması; gerekçe olarak Türkiye’de sürdürülen “terörsüz Türkiye” müzakere sürecinin ileri sürülmesi.
PKK/KCK terör Örgütünün Siyasallaşma Çabaları
PKK/KCK, silahlı eylemlerinin yanı sıra, siyasal alanda da varlık göstermeye çalışmıştır. Bu çabaları şu ana başlıklar altında toplamak mümkündür:
- Legal Siyaset Alanı: PKK’nın ideolojik uzantısı olduğu iddia edilen siyasi partiler ve oluşumlar aracılığıyla TBMM’de temsil edilme, yerel yönetimlerde etkinlik kurma ve kamuoyu nezdinde meşruiyet kazanma çabaları. Bu partiler zaman zaman hukuki süreçlerle karşılaşmış olsalar da PKK/KCK terör örgütü ile ilişkili partilerin 1990’ların başında Halkın Emek Partisi (HEP) ile başladığı ve farklı isimler altında devam etmektedir.
- KCK Çatısı: 2005 yılında kurulan KCK, örgütün sadece silahlı değil, aynı zamanda siyasi, ideolojik, ekonomik ve sosyal alanları da kapsayan bir üst yapıdır. KCK’nın, “demokratik özerklik” gibi kavramlar etrafında bir paralel devlet yapısı kurma amacı güttüğü ve bu kapsamda siyasal faaliyetler yönlendirmektedir.
- Uluslararası Alanda Meşruiyet: Özellikle Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerdeki çatışma ortamlarından faydalanarak PYD/YPG aracılığıyla uluslararası alanda kendine yer edinmiş ve destek bulmuştur. Bu yapılar, bazı uluslararası aktörler tarafından IŞİD’e karşı mücadele eden güçler olarak görülmüş ve desteklenmiştir.
Terör Üreten Güçler ve Destekçiler
PKK/KCK terör örgütünün varlığını sürdürmesinde ve faaliyetlerini genişletmesinde rol oynayan faktörler ve güçler geniş bir yelpazeye yayılmaktadır:
- Bölgesel Devletler: Örgütün, faaliyet gösterdiği coğrafyadaki (Irak, Suriye, İran) otorite boşluklarından, zayıf yönetimlerden veya bölgesel dengelerden faydalanarak barınma, eğitim, lojistik ve stratejik derinlik sağlamıştır.
- Uluslararası Aktörler: Bazı devletler, PKK/KCK terör örgütünün Suriye’deki uzantısını (PYD/YPG), kendi ulusal çıkarları doğrultusunda (örneğin IŞİD ile mücadele gerekçesiyle) askeri, siyasi veya lojistik olarak destekleyebilmektedir.
- Finansal Kaynaklar: PKK/KCK, terör eylemlerini finanse etmek için uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, haraç, kara para aklama ve Batı Avrupa ve Japonya’daki benzer illegal/legal yapılanmalar ve diaspora üzerinden topladığı sözde “yardımlar” gibi yasa dışı suç faaliyetlerini kullanmaktadır. Almanya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi, bölücü terör örgütü PKK/KCK için hem geri çekilme ve toparlanma cephesi hem finans ve militan devşirme açısından büyük ve zengin bir lojistik üs konumundadır.
- Propaganda ve İdeolojik Destek: Propaganda faaliyetleri aracılığıyla sempatizan kazanmaya ve toplumda korku ve yıldırma etkisi yaratmaya çalışmaktadır. Örgütün özellikle 18 yaş altı çocuk savaşçıları ve Avrupa ülkelerinde yetişkin olmayan çocuklara yönelik ideolojik çalışmalar sürdürmektedir. Bununla beraber özellikle “Jin Jiyan Azadi” sloganıyla özdeşleştirilmiş Kadın militanları ile özellikle örgüt içinde erkek militanları tutmak örgüt dışında da “kadın özgürlük savaşçıları” maskesi ile yeni militanlar kazandırma gayretindedir. Marksist-Leninist ideolojiden yola çıkan örgüt, daha sonra “demokratik konfederalizm” gibi yeni söylemleri benimsemiştir.
Türkiye’nin Mücadelesi
Türkiye Cumhuriyeti, PKK/KCK terör örgütüne karşı hem ülke içinde hem de sınır ötesinde kapsamlı bir mücadele yürütmüştür:
- Askeri ve İstihbari Operasyonlar: Sınır ötesi operasyonlar dâhil olmak üzere, örgütün silahlı yapısına karşı sürekli ve kararlı operasyonlar düzenlenmiştir.
- Siyasi ve Hukuki Mücadele: Terör örgütünün siyasi uzantısı olduğu iddia edilen yapıların legal alandaki faaliyetleri, örgütün propagandasını yapan bazı Baro ve STK, Akademi içerisindeki ağ üzerinde hukuki süreçler sürdürülmelidir. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) çerçevesinde örgüt propagandası yapan, ilişiği olanlara yönelik gerekli işlemler yapılmalı; TMK ile ilgili yeni düzenlemeler ivedilikle ele alınmalıdır.
- Uluslararası Diplomasi: Örgütün terör örgütü olarak tanınması, finans kaynaklarının kurutulması ve uluslararası alandaki lojistik, diplomatik, istihbari, siyasi desteklerinin kesilmesi için diplomatik girişimlerin artırılması zaruridir.
Sonuç yerine:
Gelinen noktada PKK/KCK terörünün talepleri, “Kürt” kimliğinin tanınması, Kürtçe’nin resmi dil olması sonra “demokratik özerklik” çıtasına yükseltilmesi ile sürmektedir. Bunun için de anayasanın 66. maddesinin değiştirilmesi istenmektedir. Bölücü Kürtçü terör örgütünün ve sözde siyasi uzantısının beklentileri içinde örgüt elebaşı Öcalan’ın bir an önce hapishaneden çıkarılarak cezasının önce ev hapsine dönüştürülmesi, sonrasında ise salıverilmesi bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa çalışmaları ile Kürt kimliğinin siyasi ve hukuki bir kimliğe dönüşmesi için Türk kamuoyu, geçmişte olduğu üzere sözde ‘akan kanı durdurma’ kılıfı ile uyutulmak istenmektedir.
Seçmenin %6’sının oyunu alan terör örgütünün sözde siyasi uzantıları, Türk seçmeninin %94’üne kendi çözümünü AKP-MHP-DEM ittifakı üzerinden dayatmaktadır. Kültürel zeminde Türklerden kopamayacağını bilen örgüt ve sözde partisi, siyasi ve hukuki kimlik ile oluşacak zeminde bölünmenin daha kolay olacağını hesaplamışlardır. Böylece Türk-Kürt ayrışması kolaylaşacak, Kürt kimliğinin kazanımı sadece bir aşama olduğundan sıra Kürt bölgesi ve özerklik aşaması ile nihayet bağımsızlık için sözde ‘siyasi çözüm’ pazarlıklarına gelecektir.
Geçmişten günümüze bölücü Kürtçü terör örgütü ve sözde siyasi uzantılarının AB ve Batı’nın da desteklerini alarak izledikleri strateji anımsanacak olduğunda, mevcut hükûmeti “açılım” adı altında masaya oturttular ve kendilerini meşru kıldılar. Uluslararası kamuoyunu kullanarak örgüt lideri Öcalan’ın terörist değil, siyasi figür hâline gelmesini sağladılar. Sadece Güneydoğu’da birkaç ilde sıkışmış bir bölücü Kürtçü siyasi uzantıydılar ancak yeniden Türkiye geneline yayıldılar. Irak’ın kuzeyindeki ve Suriye’nin kuzeyindeki de facto yapı ve ülkedeki son gelişmeler de ele alındığında, arkalarındaki destek veren güçleri de hesaba kattığınızda bölücülüğün ve Kürtçülüğün getirildiği yer Türkiye’nin gelecekteki karanlığıdır.


Yorumlar kapalı.