Ne Boğaz’ın ihtişamı, ne sarayın gölgesi… Cumhuriyet’in sesi bozkırdan yükseldi.
Çünkü bazı şehirler doğmaz, direnir.
Bazı şehirler doğar; bazıları direnir.
Ankara, direnenlerdendir.
Bir zamanlar bozkırın ortasında, rüzgârla tozun birbirine karıştığı, sade ama inatçı bir yerdi burası. Ne denizi vardı ne ihtişamı. Ama bir kalbi vardı sert atar, doğru atardı.
Tarihin Taşına Kazınan İrade
Tarih, bir gün yönünü değiştirmeye karar verdiğinde, haritayı değil, ruhu seçti. Ve o ruhu Ankara’da buldu.
Sakarya’nın suyuna terini karıştıran bir millet, o gün bu toprağa sadece bir şehir değil, bir irade kurdu.
“Başkent” denildi ama bu bir bürokratik karar değil, bir medeniyet beyanıydı.
Ankara, o gün sadece idareyi değil, ideali de üstlendi. Ve bu milletin alnındaki ter kurumadan, kaderini yeniden yazdığı masayı kurdu.
Bir Şehirden Fazlası
İstanbul güzeldi, ama yorgundu. Ankara sade, ama kararlıydı. Bozkırın ortasında filizlenen bir direnişti bu şehir.
Başkent olmak, haritada kırmızıyla işaretlenmek değildi; Bir milletin aklı, kalbi ve onuru olmaktı. Bugün hâlâ gri derler Ankara’ya. Ama o gri, merminin çeliğiyle, vicdanın beyazı arasında doğmuş bir rengin adıdır.
Kütüğümde Yazılı Bir Gurur
Belki de bu yüzden, ben hep o rengi sevdim. Çünkü ben, bu şehrin taşında büyüdüm; rüzgârında yürüdüm; toprağında adım yazılı. Nüfus kütüğümde yazan sadece bir şehir değil, bir kimliktir: Ankara. Ve bu kimliği taşımak, süslü bir ayrıcalık değil; sessiz ama derin bir gururdur.
Ben bu gururu, kalbimin en sade yerine, bir not gibi düşerim: Ankara’da doğdum. Ankara’da büyüdüm. Ve bu şehir, benim değil, benimle birlikte nefes alan bir tarihin özetidir.
Kader Değil, Tercih
Atatürk’ün vizyonunda saklıydı bu karar: Ankara, kader değil tercihtir. Bir milletin “artık yeter” deyip yeniden ayağa kalktığı yerin adıdır. Bugün, o tercihin yıldönümünü kutluyoruz. Bir başkenti değil, bir bakışı. Bir coğrafyayı değil, bir fikri. Ve biliyoruz ki bazı şehirler tarihe sığınır ama Ankara… Ankara tarihin ta kendisidir.
Yorumlar kapalı.