Bir Tilki Hükmü Varsa, Bir de Kurt Töresi Var!
Tarih dediğin, sadece kronoloji değildir; karakter sınavıdır. Kimilerinin bugün “İngiliz kontrol subayı” hikâyeleriyle Mustafa Kemal’i gölgelemeye çalışması, işte bu sınavdan kaçmanın kurnazlığa sığınmış hâlidir. Ama unutulur sanılan her hakikat, zamanı geldiğinde kendi tırnaklarıyla kazıyarak ortaya çıkar. Çünkü her hesabın bir tersi, her zulmün de bir süresi vardır.
1919’un karanlığında Bandırma Vapuru’na binen irade, sarayın padişah fermanından değil, milletin vicdanından emir aldı. İngiliz’in izniyle Samsun’a çıktığını söyleyenler, o vapurun güvertesinde dalgaların değil, bir milletin kalp atışlarının yankılandığını göremez. Sivas’ta “Kontrol Subayı” masalı anlatanlar ise, delegelerin aldığı kararların telgraf telleriyle değil, bağımsızlık ateşiyle birbirine bağlandığını bilmez.
Bu masalların sahipleri tilki uyanıklığıyla tarih avına çıkar. Tilki, puslu havayı sever; sis çöktüğünde hile yapabileceğini sanır. Oysa kurt töresi, meydanı açık sever. Karanlıkta da yürür ama gündüzün alnı ak ışığında da aynı adımla ilerler. Atatürk’ün iradesi, işte bu törenin adıdır: açık, meydan okuyan, belgelerle, nutuklarla, zaferlerle konuşan bir irade.
Tilki kurnazlığıyla hakikati kemirenlerin bilmediği bir şey var: Tarih, pusuda bekleyen bir kurt gibi sabırlıdır. Yalanın ömrü kısa, arşivin hafızası uzundur. Bandırma’nın dümeni hangi rüzgârla çevrildi, Sivas’ın kararları hangi ellerle imzalandı, hepsi satır satır kayıtlıdır.
Bugün hâlâ İngiliz gölgesi arayanlara hatırlatmak gerek: Kurt töresi, tilkinin oyununa benzemez. Kurt, avını çalmak için değil, sürüsünü korumak için koşar. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı tam da budur: Milletin sürüsünü, yani bağımsızlığını, kurnazların ve işgalcilerin pençesinden kurtarmak.
Her hesabın bir tersi, her zulmün süresi var. Tilkinin masalı, kurtların uyanışıyla biter. Ve tarih, sonunda hep aynı hakikati yazar: Güneşe gölge düşmez, Bandırma’nın rotasını kimse İngiliz defterine kaydedemez.
Yorumlar kapalı.