Düşmanlarımız akıllı… Bunu kabul edelim. Birbirlerinin dilini bilmezler, birbirlerinin yemeğini yemezler, birbirlerinin müziğine tahammül etmezler. Ama söz konusu Türk’e çelme takmak olunca aynı anda nefes alıp verirler.
Farklı ülkeler, farklı bayraklar, farklı pasaportlar…
Ama aynı akıl.
Aynı plan.
Aynı nefret.
Peki biz?
Koca tarih, koca millet, koca gurur. Ama hâlâ “hangi kahvede toplanalım” tartışmasındayız. Birimiz Bozkurt, birimiz Kartal, birimiz Asena. Ama bir masada iki çay içemiyoruz.
Bakın dostlar…
Dedelerimiz çölleri geçmiş, buzulları aşmış, demir dağları eritmiş. Biz ise hâlâ “o derneğe gitmem, bu grubun admini bana selam vermedi” diye küskünlük yapıyoruz. Kurt sürüsü gibi örgütlenen düşmanlarımız, tek başına gezen aslanlarımızı bir bir avlıyor. Aslan tek başına güçlüdür ama aç kalınca çakalların yemeği olur.
Tarih kitapları yazıyor: Türk milletini kimse yenemez. Ama Türk’ü, Türk’ten başka kimse yenemez. Bunu anlamamakta ısrar edenler, kaybettiğimiz topraklara, söndürülen ocaklara, susturulan dillere baksın. “Çok olan biziz!” diyoruz ya… Evet, çok olan biziz. Ama çokluk, birlik olmadan sadece rakamdır. Çoğuz ama dağınık, çoğuz ama küskün, çoğuz ama suskun. Kalabalık olmak başka, millet olmak başkadır.
Unutmayın…
Güneş gibi doğmak için önce aynı yöne bakmak gerek. Aynı hedefe yürüyen Türk, dünyayı titretir. Birbirine omuz veren Türk, gök kubbeyi sallar. Düşman çok, oyun büyük. Ama oyun bozan da çok büyük olabilir. Yeter ki artık uyanalım. Yeter ki birbirimizi yemeyi bırakıp, haklarımızı savunmak için bir olalım.
Çünkü, Türk’ün Türk’le kavgası bitmeden, Türk’ün zaferi başlamaz.
Yorumlar kapalı.