Simge ERCİYAS
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Akademik
  4. Bölüm 3 Türkiye’de Orman Yangınları ve Hayvanların Sessiz İsyanı

Bölüm 3 Türkiye’de Orman Yangınları ve Hayvanların Sessiz İsyanı

Türkün Dini Tabiattır. Türkler evrenin temel ve hakiki yasasına hem bedenen hem ruhen ve fiziken tam bağlı olan idrak ve iradedir. O zaman Orman yangını Türk idrakinin ve yaşam savaşının yangını da demektir.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Orman yangınları yalnızca bir habitat kaybı değil; bir medeniyetin, bir yaşam döngüsünün çöküşü.

Özellikle 2021 yılı, 139 bin 503 hektar alanın yandığı bir felaket yılı olarak kayıtlara geçti.

Türkiye’de Orman Yangınları ve Hayvanların Sessiz İsyanı

Bin yıldır Türkiye’nin yeşil ciğerleri alevlere teslim. Gökyüzü kızıl bir öfkeyle kaplanırken, ormanlar sessiz bir ağıtla yanıyor. Ağaçlar, dallarında barındırdıkları hayatla birlikte küle dönerken, asıl trajedi, o dalların arasında, toprakta, gölgelerde yaşayan hayvanların çaresizliğinde saklı.

Türk topraklarımızda ve Dünyada Roma kulübünün Rant Alevi ile yaşanan orman yangınları yalnızca hektarları değil, milyonlarca canlının yuvasını, umudunu ve hayatını yuttu. Dahası, bu yangınların bazılarının ardında, terör eylemi adı altında bilinçli politikalar olduğu biliniyor olmasıyla felaketin boyutları daha da karanlık bir hale geliyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle, “Ağaçsız orman ve ağaçsız toprak vatan değildir. Eğer vatan denen şey kupkuru dallardan, taşlardan, ekilmemiş alanlardan, çıplak ovalardan, kentlerden, köylerden oluşmuş olsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı.”

Bu söz, alevlerin gölgesinde kaybolan hayvanların sessiz çığlıklarını, bu çığlıkların ardındaki insan kaynaklı gölgeleri ve ağaç sevgisinin vatan sevgisiyle eşdeğer olduğunu anlatıyor.

Alevlerin Pençesinde Bir Vatan

Türkiye, Akdeniz’in sıcak kucağında, orman yangınlarının kaçınılmaz gölgesiyle yaşayan organik bir yaşam yeri. Bir cennet. Binlerce yıldır göz diktikleri bir cennet.

Orman Genel Müdürlüğü’nün verileri, 2012’den 2023’e kadar 255 bin hektar ormanın Terör ve politika alevlerine kurban gittiğini fısıldıyor.

2021, bu felaketin zirvesiydi; 139 bin 503 hektar, sanki bir gecede yitip giden bir uygarlık gibi yok oldu. İnsan ihmali, kasıt, bir sigara izmariti ya da kontrolsüz bir ateş…

Ve tabii, iklim değişikliğinin acımasız darbeleri: kuraklık, kavurucu sıcaklar, rüzgârın hain çığlıkları. Ancak, bazı yangınların ardında daha karanlık bir niyet yatıyor. Resmî açıklamalar ve Online platformlarında yankılanan yazılar ve resmi açıklamalar, özellikle hassas bölgelerdeki yangınların, terör örgütlerinin politik iş birliği, bu eylemlerin bilinçli olarak planlandığını gösteriyor. Bu tespitler yangınların yalnızca bir doğal afet değil, aynı zamanda bir politik silah olarak kullanıldığına işaret ediyor; ormanlar, hayvanlar ve insanlar, bu kirli oyunun kurbanları oluyor.

Yangınlar, yalnızca bitkileri değil, bir ekosistemi, bir yaşam senfonisini de yok ediyor.

Geyikler, karacalar, yaban domuzları alevlerden kaçabilir belki; ama ya kaplumbağalar?

Ya sincaplar, yılanlar, kuşlar?

Ya toprağın altında, dalların arasında saklanan minik yaşamlar?

Onlar, alevlerin kükreyişine karşı koyamıyor. Bilim, yangınlarda türlerin %3’ünden %40’ına kadarının hayatını kaybettiğini söylüyor.

Ama bu rakamlar, bir kaplumbağanın yanmış kabuğundaki çaresizliği, bir kuşun son kanat çırpışını, bir böceğin sessiz vedasını anlatabilir mi?

Yitip Giden Hayatlar

Yangınlar, yalnızca can almıyor; hayatta kalanları da bir göçe, bir yokluğa mahkûm ediyor. Antalya’nın, Muğla’nın, Mersin’in, Hatay’ın yemyeşil vadileri, Ankara’nın kuş cenneti, 2021/2024 yıllarında politik hain alevlerin ihanetine teslim olduğunda, binlerce hayvan ya alevlerde can verdi ya da yuvasız, susuz, aç kaldı. 2025’te Seferihisar ve Menderes’te 10 bin hektar kül olduğunda, 50 bin küçükbaş hayvanın otlakları, arıların çiçekleri, kuşların dalları yok oldu. Endemik türler, Türkiye’nin biyoçeşitlilik hazinesi, alevlerin gölgesinde bir bir kayboluyor. Kekliklerin ötüşü, kaplumbağaların ağır ama kararlı adımları, böceklerin toprağı işleyen sessiz dansı… Hepsi, yangınların hışmına uğradı/uğruyor.

Yangın Terörü, bu kaybı daha da acı kılıyor; çünkü bu, yalnızca doğanın değil, insanlığın da bir kasıtla yaralandığı anlamına geliyor.

Yangın sonrası, toprak yaralı bir beden gibi inlediğini hepimiz duyuyoruz, hissediyoruz. Tıpkı tenlerimizin yanışı gibi, tıpkı nefessiz kalışımız gibi…

Elbette Orman yangınlarıyla, ellerimizden akıp giden hayatla, su kaynakları kirleniyor, erozyon toprağı yutuyor, besin zincirleri kırılıyor. Yok olan hayat yokluğu devam ettiriyor. Hayatta kalanlar, bir zamanlar yuva dedikleri harabede ne yiyecek bulabiliyor ne de sığınacak bir gölge.

Bu, yalnızca bir habitat kaybı değil; bir medeniyetin, bir yaşam döngüsünün çöküşü.

Atatürk’ün dediği gibi, “Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki, görmeyenler bile yeşillikler arasında olduğunu anlasın.” Ancak, bu yeşilin yok oluşu, yalnızca gözleri değil, kalpleri de mahrum bırakıyor.

Bir Avuç Umut: Kurtarma Çabaları

Alevlerin ortasında, umut kırıntıları da var. Isparta’dan yükselen bir ses, Veteriner Hekim Osman Bütüner’in sözleri, yangınlarda yaralanan hayvanlara uzanan elleri anlatıyor. “Yanan bir hayvan görüldüğünde en yakın kriz noktasına haber verilmeli. Veteriner hekimler olarak orman yangınlarında her zaman göreve hazırdır.”

Yaralı bir karaca, yanmış pençeleriyle bir yaban domuzu, dumanla kör olmuş bir kuş… Onlar, insanlığın vicdanına sığınıyor. Ambulanslar, barınaklar, milli parklar, bu yaralı ruhlar için bir sığınak olmaya çalışıyor.

Vatandaşlar, bir canı kurtarmak için kriz merkezlerine koşuyor; bir örtüyle sarılan bir hayvan, alevlerin elinden çekip alınıyor. Ama bu çabalar, alevlerin hızına, yangınların vahşetine ve bilinçli bir kasıtla başlatılan yangınların ağırlığına karşı bir damla su gibi aciz kalıyor.

Bu terör karşısında yetersiz, eksik ve çaresiz kalmamıza sebep olan bu zafiyete zemin hazırlayan herkes her yönetim, irade ve idrak hesap vermenin de gününü yaşayacaktır.

İnsan: Hem Yakan Hem Kurtaran

Yakanlardan mı ,Yaktıranlardan mı, Yananlardan mısınız?

Yangınların çoğu insan elinden çıkıyor. Bazen bir anlık ihmal, bir sigara izmariti, bir anız ateşi… Ve çoğu zaman kasıtlı bir politikanın, terörün soğuk yüzü.

Birçok makale ve haber ve resmî açıklamalar, bazı yangınların stratejik bölgelerde, toplumsal kaosu körüklemek ya da ekonomik zarara yol açmak için başlatıldığını söylüyor

Madenler, inşaatlar, enerji projeleri ormanları daha da savunmasız kılıyor.

Greenpeace Türkiye, orman suçlarının artışını haykırıyor; kaçak kesimler, usulsüz işgaller, ormanların bağrına saplanan hançerlerdir.

Ama insan, yalnızca yıkmıyor; kurtarmak için de çabalıyor.

Yine de bu çabalar bir yangının, hele ki kasıtlı bir yangının zihniyetini durdurabilir mi?

Atatürk’ün “Çevreyi korumak aklın gereğidir” sözü, bu felaketin çözümünü işaret ediyor. Çözüm, insanlığın elinde.

Yönetimi ehli kimselere teslim etmenin ve Ulus Modelimizi yetenekli ve milli politikalar üretenlere teslim etmenin yanında eğitim çözüm olabilir: Atamızın da dediği gibi “Cumhuriyet faziletli ellerde yaşam bulabilir” Bir sigara izmaritinin, bir piknik ateşinin, hatta bir kasıtlı kundaklamanın nelere mal olduğunu anlatmak. İnsanlara ağaç sevgisi aşılanmadığı sürece, alınacak tüm önlemler yetersiz kalır.

Rant alevlerine karşı meclis direncinin yanında ekolojik restorasyonla devam edebilir: Yanan alanları yeniden yeşertmek, hayvanlara yuvalarını geri vermek. Teknoloji, drone’lar, termal kameralar, yangınları erkenden yakalayabilir.

Ve belki de en önemlisi, hayvancılık: Keçiler, koyunlar, ormanların yanıcı yükünü azaltabilir. Ama hepsinden öte, bir bilinç gerek. “Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir” diyen Atatürk’ün vizyonu, ormanların yalnızca ağaç değil, bir yaşam senfonisi olduğunu anlamamızı emrediyor. Ve eğer bazı yangınlar gerçekten terörün eseri ise, bu bilinç, yalnızca doğayı değil, vatanı koruma bilinci olmalı.

Bu durumda İklim kanunu ne pahasına olursa olsun reddedilmeli. Sorumlu yönetim ve destekçileri olan Roma kulübü üyeleri derhal meclisten el çektirilmelidir.

Vizyonlu bir bakış ile son sözü Atam söylesin istiyorum;

“Ağaçsız orman ve ağaçsız toprak vatan değildir. Eğer vatan denen şey kupkuru dallardan, taşlardan, ekilmemiş alanlardan, çıplak ovalardan, kentlerden, köylerden oluşmuş olsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı”

“Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki, görmeyenler bile yeşillikler arasında olduğunu anlasın.”

“Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir.”

“Ormansız ve ağaçsız toprak vatan değildir.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Bölüm 1

Bölüm 2

Bölüm 3 Türkiye’de Orman Yangınları ve Hayvanların Sessiz İsyanı
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin