Simge ERCİYAS
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yargı
  4. Devletin Dilini Tartışmaya Açanlar, Cumhuriyet’i Tartışmaya Açtıklarını Bilmelidir

Devletin Dilini Tartışmaya Açanlar, Cumhuriyet’i Tartışmaya Açtıklarını Bilmelidir

CHP’li Murat Bakan’ın devlet dairelerinde Kürtçe kullanımına ilişkin açıklaması, kamu dilinin etnik yoğunluk kriterine bağlanması anlamına geliyor. Bu yaklaşım, eşit yurttaşlık ilkesini zedeleyen, azınlık oluşturanı bir dil siyaseti olup üniter devlet ve Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle çelişmektedir.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye’de bazı cümleler vardır; söylendiği an masum gibi durur ama arkasında devletin kolonlarına kadar uzanan bir siyasal hat taşır.
CHP’li Murat Bakan’ın, “Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde devlet dairelerinde Kürtçe kullanılmasına karşı değiliz” sözü de tam olarak böyledir.

Bu, bir tercüman meselesi değildir.
Bu, bir “vatandaşın derdini anlatması” kolaycılığı hiç değildir.
Bu, doğrudan kamu hizmetinin dili, dolayısıyla egemenliğin dili meselesidir. Ve egemenliğin dili tartışmaya açıldığında, mesele artık özgürlük değil; devletin kendisi olur.

Kamu dili ‘yoğunluk’ ile belirlenemez

Türkiye Cumhuriyeti’nde kamu hizmeti, etnik kökene, bölgesel çoğunluğa veya kimlik dağılımına göre şekillenmez.
Çünkü böyle bir eşik kabul edildiği anda, devlet:

  • Hukuku coğrafyaya böler,
  • Vatandaşlığı kimliğe ayırır,
  • İdareyi ise çok başlı hâle getirir.

“Şu bölgede şu dil yoğun, o hâlde kamu dili de değişsin” demek; açıkça azınlık varsayımı üretmek,
kamu düzenini etnik kritere bağlamak demektir. Bu da bizi doğrudan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 81/b maddesine getirir.

81/b neyi yasaklar, neden bu kadar nettir?

81/b maddesi, Türkiye’de siyasi partilerin:

  • Azınlık yaratmasını,
  • Dil, ırk veya mezhep temelinde siyasal ayrım üretmesini,
  • Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü zedelemesini
    açıkça yasaklar.

Buradaki kritik kelime şudur: “varsaymak.” Yani fiilen bir azınlık ilan etmenize bile gerek yoktur;
onu ima etmeniz, idari düzenin parçası hâline getirmeniz yeterlidir. “Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeler” ifadesi, tam olarak bu varsayımı üretir. Devlet dairesinde kullanılan dili etnik yoğunluğa bağlamak ise bu varsayımı kamu gücüyle tahkim eder.

İşte hukuki kırılma noktası burasıdır.

Bu söylem parti kapatır mı?

Hukukçu gözüyle konuşalım: Bu tek açıklama, bugün itibarıyla bir siyasi partiyi kapatmaz.
Anayasa Mahkemesi’nin eşiği bellidir: “odak olma” şartı. Ancak bu işin bir de yarını vardır.

Eğer bu söylem:

  • Tekrar edilirse,
  • Parti yönetimi tarafından sahiplenilirse,
  • Programatik bir dile dönüşürse,
  • Belediyeler eliyle fiilen uygulanırsa,

işte o zaman mesele “ferdi görüş” olmaktan çıkar, anayasa karşıtı faaliyetlerin odağı tartışmasına girer. Siyasi partiler çoğu zaman tek cümleyle değil; ısrar, süreklilik ve fiili uygulamayla kapatılır.

AİHM bu işte nereye düşer? Sanıldığı gibi değil

Burada bilinçli olarak yayılan bir efsane var: “Nasıl olsa AİHM Türkiye’yi mahkûm eder.”
Yanlış.
AİHM, bireyin Kürtçe konuşmasını korur.
Ama devlete “çok dilli kamu yönetimi kur” demez.
Bu farkı bilmeden yapılan her yorum, ya cehalettir ya da bilinçli çarpıtma.

Refah Partisi/Türkiye kararını hatırlayalım.
AİHM açıkça şunu söyledi: “Demokratik düzeni ortadan kaldırmayı hedefleyen siyasal projeler, ifade özgürlüğü kapsamında korunamaz.”

Dil meselesi de tam burada düğümlenir. Eğer dil, bireysel hak alanından çıkarılıp kamu düzenini dönüştürme aracına çevrilirse; AİHM, devletin müdahalesini meşru ve gerekli bulur. Yani sanılanın aksine, bu alan Türkiye’nin tamamen savunmasız olduğu bir alan değildir.

Asıl mesele CHP’nin nereye yürüdüğüdür

Bu yazıyı okuyan bazıları yine “Kürtçe düşmanlığı” diyecek.
Bu artık ezber. Mesele Kürtçe değil. Mesele, Kürt kökenli Türk vatandaşlarını eşit yurttaşlıktan çıkarıp etnik statüye sıkıştıran bir siyasal aklın yeniden dolaşıma sokulmasıdır. Cumhuriyet, kimlikleri bastırmak için değil; kimlikleri devletin kurucu unsuru hâline getirmemek için ortak bir kamu dili inşa etti.

Bu dil, Türkçe olduğu için değil; devlet tek olduğu için birdir. Bugün bu ilkeyi “yerel yoğunluk” gerekçesiyle esnetenler, yarın idari özerkliği, ertesi gün siyasal ayrışmayı konuşur. Türkiye bu filmi daha önce izledi. Sonu hep aynıdır.

Bu tartışma özgürlük tartışması değildir.
Bu, Cumhuriyet’in kamusal omurgası tartışmasıdır.

Devletin diliyle oynayanlar şunu bilmelidir: O dil çözülürse, geriye sadece kimlikler arası bir idare boşluğu kalır. Ve o boşluğu ne demokrasi doldurur, ne hukuk. Sadece kaos doldurur.

Devletin Dilini Tartışmaya Açanlar, Cumhuriyet’i Tartışmaya Açtıklarını Bilmelidir
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin