Elimizden gelen Ardımızda değildir!

CEBRE KARŞI TÜRK HALKININ İRADESİ

Türkiye’nin siyasi alanı, artık halkın değil, pazarlık masalarının ve kirli tekliflerin şekillendirdiği bir tiyatroya dönüşmüştür. Son günlerde yapılan açıklamalar, halk iradesine yönelik apaçık tehdit ve cebir içerir niteliktedir.

Tuncer Bakırhan’ın CHP’ye yönelik sözleri, bu tehdidin ifadesidir:

“Masada CHP olursa İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de siyasi tutsaklar dışarıda olacak.”

Bu açıklama, yargıya açık bir müdahale önerisi ve halkın sandıkta belirlediği iradeyi siyasi rehine pazarlığına çevirme girişimidir. Halk, hiçbir koşulda, hiçbir parti eliyle; PKK gibi terör yapılarının Meclis’e taşınmasına zorlanamaz. Bu, bir siyasi teklif değil; bir milletin bağımsızlığına açık bir saldırıdır.

Aynı şekilde, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin şu sözleri de bu milletin birlik yapısına yapılan bir diğer ağır müdahaledir:

“Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun. Biri Kürt, diğeri Alevi olsun.”

Bu yaklaşım, halkı sürekli etnik ve mezhepsel kodlarla ayrıştıran; vatandaşlığı kimlik pazarlıklarına dönüştüren, anayasal eşitliğe taban tabana zıt bir anlayışın ürünüdür. Bu da bir başka sistem içi ihanettir. Halk, hiçbir şekilde moleküllerine ayrıştırılamaz. Bu ülke, Türk Milleti adıyla kurulmuştur. Vatandaşlık, etnik kimlik pazarlığı üzerinden değil, anayasal eşitlik ve yurttaşlık ilkesi üzerinden tanımlanır.

İşte bu nedenle biz; halkı partilere karşı savunmayı Anayasal hak bilenleriz. Türk Halkını kimlik siyasetine, terörle pazarlığa, ihanetle örülmüş düzenlere teslim etmeyiz.

Aşağıdaki manifestomuz, bu duruşun, bu karşı çıkışın ve halk adına yükselen bir iradenin sesidir.

Kim miyiz? Kurucu Anayasaya istisnasız ve gençleşmiş sonsuz idrak ile tam bağlı Türk Milletiyiz.

Biz, Türk Milleti’nin özüne, töresine, tarihsel bilincine ve bağımsızlık ülküsüne bağlı bireyleriz. Hiçbir siyasi partiye, ideolojiye ya da kişiye bağlı değiliz. Çünkü bizler; gücünü sandıktan değil, hakikatten, adaletten ve anayasal iradeden alan bir halk bilincinin temsilcileriyiz.

Siyasi partiler, liderler, kurumlar ya da sistemler gelip geçicidir. Kalıcı olan, Türk Milleti’nin varoluş bilinci ve bu bilincin taşıyıcısı olan halktır.

I. Siyasi Partiler ve İrade Krizi

Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasi partiler, halk iradesini temsil etmek üzere kurulmuşlardır. Ancak bugün, partiler artık milletin taleplerini değil, kendi iç iktidar dengelerini, çıkarlarını ve ideolojik kapanmalarını savunur ve ELLERİNDEKİ İMKANLARI KAYBETMEDEN DEVRETME peşine düşmüşlerdir.

Her biri, kendi kast sistemini inşa etmiş; liyakati değil sadakati öncelemiş, halkı kullanışlı birer seçmen kitlesine, bireyleri de sadece istatistik veriye indirgemiştir.

Bugün gelinen noktada;

Ne CHP ne MHP ne DEM ne diğer partiler…Hiçbiri halkın ortak iradesini yansıtmaz durumda birbirine ve dışa bağımlı kölelere dönüşmüş, ihanet içinde halkın vicdanını temsil etmez, halk adına konuşamaz hale gelmiştir. İş bu hal 86 yıllık MİLLET ESARETİNİN bitişi emareleri taşımaktadır. Düşüncede özgür olan her idrak Fikirde hukuka tabidir-olacaktır. Fikir ötesi eylem almışlar ise mutlak yaptırıma tabidir. Bunu unutmak heba olacak sonuçlarında beraberinde getirir/getirecektir. 

II. Devrimin Sahibi: Devrimin sahibi millettir; kimseye mülk olarak bırakılmamıştır.

Cumhuriyet devrimi, halk için yapılmış bir devrimdir. Bu topraklarda halk, saraylara karşı durarak bağımsızlığını kazanmış; emperyalizme boyun eğmeden, yokluk içinde varlığını inşa etmiştir.

Ancak bugün, halkın sırtından geçinen siyasal yapılar; bu devrimin mirasını ganimet ve sömürü düzenine yine yeniden teslim etmek ve halkın iradesini onu partizanlığa alet etmektedirler.

III. Anayasa ve Hak Bilinci

Türk Halkı, sadece seçim dönemlerinde var olan bir unsur değildir. Halk, bu ülkenin asli kurucu unsurudur. Ve halkın en büyük gücü, sahip olduğu anayasal haklarıdır.

Hiçbir parti, halkın haklarını askıya alamaz. Hiçbir lider, halkı anayasal iradesinden vazgeçiremez. Hiçbir güç, milletin temel hak ve hürriyetlerinin üzerinde değildir. Bu toprakların sahibi halktır. Yetki, halktan alınır. Ve halk, o yetkiyi istediği anda geri alır ve geri alma zamanı gelmiştir.

IV. Bizim Sistem Tasavvurumuz: Liyakat, Hesap Verebilirlik ve Şeffaflıktır.

Bu Anayasamızda -tartışmaya mahal vermeyecek açıklıkta- ifade edilmiştir.

Parti kimliğiyle değil; ehliyet ve liyakat ile yönetilen bir devlet, halkın hizmetindedir. Yönetemeyen gider. Halka sırtını dönen hesap verir. Milletin değerlerine aykırı duran hiçbir yapı kalıcı olamaz. Halkın kurucu ilkeleri; bu ülkenin işletim sistemidir. Partiler ise, geçici yazılımlardır. Bozulan yazılım silinir, halk bilincini kendi iradesinden yeniden doğurur. Bizi tüm Dünyadan ayıran yegâne özellikte budur.

Bizim sistem anlayışımız:

• Şahsiyet almış sosyal devlet,
• Emaneti koruyan yönetim,
• Hesap veren meclis,
• Liyakatli bürokrasi,
• Mutlak Teknokrasi,
• İlla yetenek,
• İdraki elinden tutan, denetimci halk iradesidir.

V. Ulusal Birlik ve Dirlik Bilinci

Türk Milleti, tarih boyunca bağımsızlığına ve birliğine sahip çıkmış bir millettir. Hiçbir iç veya dış yapı, bu bilinci parçalayamaz. Partiler üstü duruşumuz, bu milletin asırlardır taşıdığı birlik töresine dayanır. Bugün ve yarın ve sonsuza dek ihtiyacımız olan; kutuplaşma değil, birliktir. Kimlik siyaseti değil, ortak vatandaşlık bilincidir. Baskı değil, hukukun üstünlüğüne dayalı sosyal, laik, kurucu ilkelere bağlı demokratik adalettir.

Elimizden gelen Ardımızda değildir!

Vatandaşlık anlayışı ile Halkın iradesi yeniden uyanacaktır. Siyasi yapılar, millete hizmet etmek dışında hiçbir rol üstlenmemelidir. Kamu gücü, halkı kontrol etmek için değil; halkı korumak için kullanılmalıdır.

Ve diyoruz ki:

“Bu sistem halk içindir. Kim olursa olsun, halkın iradesine aykırı davranan herkes gider. Halk kalır.”

Yaşasın Türk halk iradesi. Yaşasın partiler üstü adalet. Yaşasın bağımsız Türkiye.