Simge ERCİYAS
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Dünya Haberleri
  4. Hazar Gölünden Harita Çizmeye Kalkanlara Son Uyarı: Bu Coğrafya Şirket Değil, Devlettir

Hazar Gölünden Harita Çizmeye Kalkanlara Son Uyarı: Bu Coğrafya Şirket Değil, Devlettir

Tom Barrack’ın Hazar Denizi’ni “bizim” ilan eden ve ulus-devletleri “çözülmesi gereken engeller” olarak gören açıklamaları, Türkiye’nin egemenliğini hedef alan yeni emperyal şirket aklının yansımasıdır. Türkiye kapı değil; bölgenin kurucu, dengeleyici ve asla çözülemeyecek egemen devletidir.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tom Barrack son açıklamalarıyla yalnızca sınır değil, haddini ve de konumunu fazlasıyla aşan bir çizgiye gelmiştir. “Türk Milleti nazarında” elbet yaptırımları da olacaktır.
Bu adam bir yatırımcıdan ziyade uluslararası siyaseti elinde cetvelle şekillendirmeye çalışan NAZİ mühendis gibi ahkam kesiyor; ama elindeki cetvelin üzerinde devlet değil, NAZİ şirketi yazıyor.

Nazi subayı tavırlı Tom İlk olarak şöyle dedi: “Akdeniz’e açılan çok sayıda fosil yakıt kaynağının bulunduğu Hazar Denizi’miz var ve Yunanistan ile Türkiye buraya bir kapı ancak 1919’dan beri ulus devletler tarafından engelleniyoruz. Yeni bir bölgesel düzenlemenin zamanı geldi.”
Ardından bu hezeyanı genişletti: “Ulus devlet düzenleri bizim enerji ve ticari mimarimiz için fazla sert. Esnemelisiniz; gerekirse çözülmelisiniz.”
Ve nihayet önceki demeçlerinden birinde açık açık şunu söylemişti: “Bölgede İsrail’in güvenliğine ulus devletler tehdittir.”

Bütün bu cümleler bir araya gelince ortaya çıkan şey basit bir siyasi cehalet değil, ulus-devlet fikrini doğrudan hedef alan küresel bir kör bakışın itirafıdır. Bu üç cümle, bir ideolojinin üç sac ayağıdır:

  1. Hazar’ı kendi mülkiyeti sanan mütecaviz bir enerji zihniyeti,
  2. Ulus-devletleri çözdürmek isteyen post-modern mandaterlik,
  3. Devlet egemenliğini güvenlik tehdidi ilan eden kör jeopolitik bakış.

Ama bu açıklamaların en kritik yanıtı Hazar Denizi’nin kendisindedir. Zira Barrack’ın “Hazar Denizi’miz var” dediği bölge, artık uluslararası hukuken en kapalı, en kontrollü, en dış müdahaleye dirençli havzalardan biridir.

1. “Hazar Denizi’miz” Diyenlere Hatırlatma: Uluslararası Hukuk, Şirket Broşürü Değildir

Hazar Denizi, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, İran ve Rusya arasında paylaşılan kapalı bir iç havzadır.
Statüsü 2018 Aktau Anlaşması ile belirlenmiştir. Ve bu anlaşma — INSAMER’in kapsamlı değerlendirmesinde (INSAMER, Hazar’da Yeni Statü ve Beklentiler, 2018) gösterildiği gibi — dünyada eşi benzeri olmayan bir rejim kurmuştur:

  • Hazar ne tam deniz ne tam göldür: Sui generis bir statüye sahiptir. (Aynı dava nedeni için iki kez yargılama yapılamayacağına dair hukuki bir ilkedir.)
  • Askeri varlık girişleri bölge devletlerinin ortak kontrolüne bağlanmıştır.
  • Bölge dışı güçlerin askeri/siyasi nüfuz kurması doğrudan sınırlandırılmıştır.
  • Boru hatları, enerji geçişleri, altyapı projeleri yalnızca kıyıdaş devletlerin rızasıyla ilerleyebilir.
  • Münhasır ekonomik sektörler devletlere paylaştırılmıştır.

Yani Barrack’ın “Hazar Denizi’miz” demesi, hukuken yok hükmündedir.

Bu deniz beş devlete aittir; bir konsorsiyumun yıllık raporuna yazılacak varlık değildir. Hazar’ı “portföy kalemi” gibi gören bu mütehakkim bakış, yalnızca hukuksuz değil; aynı zamanda son derece tehlikelidir.

Hazar Anlaşması (2018 Aktau Konvansiyonu): “Bu Havza Sahibini Buldu”

INSAMER’in detaylı raporunda da açıkça görüldüğü gibi, 2018 Aktau Anlaşması, Hazar’ın statüsünü kesin çizgilerle belirledi:

  • Hazar artık ne tam deniz, ne tam göl sayılıyor.
  • Kendine özgü (“sui generis”) bir hukuk statüsüne kavuştu.
  • Yani dünyada örneği olmayan bir kapalı egemenlik rejimi kuruldu.
  • Kıyıdaş ülkelerin her biri, kendi sektöründe münhasır ekonomik haklara sahip.
  • Askeri varlık girişleri sıkı şekilde bölge devletlerinin ortak kontrolüne bağlandı.
  • Özellikle bölge dışı aktörlerin askeri veya siyasi nüfuz kurması sınırlandırıldı.
  • Geçiş hatları, boru projeleri ve enerji ortaklıkları yalnızca bölge ülkelerinin rızasına bağlı.

Yani Barrack’ın “Hazar Denizi’miz” demesi; uluslararası hukuk açısından yok hükmünde, jeopolitik açıdan tehlikeli,
fiili gerçeklik açısından ise tam bir çocuksu hezeyandır. Hazar, artık beş devletin kapalı bölgesidir. Ve bir yatırımcının iştahına değil, devletlerin ortak iradesine aittir.

2. Türkiye “Kapı” Değildir — Egemen Devlettir, Kurucu Aktördür

Barrack’ın ikinci hezeyanı şu:

“Türkiye ve Yunanistan bize kapı ama engelleniyoruz.”

Bu cümledeki sorun yalnızca diplomatik nezaket eksikliği değil; Türkiye’yi bir geçiş güzergâhı, bir lojistik koridor, bir şirket kapısı olarak algılayan koloniyal bakıştır.

Türkiye kimsenin kapısı değildir. Türkiye, Karadeniz–Akdeniz hattını, Boğazlar rejimini, Montreux’nün meşruiyetini, Doğu Akdeniz denklemini belirleyen tam egemen bir devlettir.

Bu topraklar, 1919’da işgal haritalarıyla parçalanmak istenen topraklardı — evet.
Ama 2025’te, aynı topraklar, paylaşılacak bir ganimet değil, bölgenin merkezini oluşturan jeopolitik bir idrak ile Türk iradesine sahip Hukuk devleti aklı ile kurulmuştur.

Bugün birileri “Türkiye engel” diyorsa, bunun tek sebebi vardır: Türkiye, artık 1919’da zannettikleri gibi masaya yatırılabilen bir coğrafya değil, masayı kuran, masayı düzenleyen ve gerektiğinde masayı deviren devlettir.

3. Asıl Sorun Ulus-Devletler Değil, Ulus-Devlet İradesine Asla Sahip Olamayacağınız Gerçeğidir.

Barrack’ın “enerji ve ticari mimarimiz için ulus devletler sert, çözülmelisiniz” sözü ile
“İsrail’in güvenliğine ulus devletler tehdittir” sözü aynı zihniyetin iki yüzüdür. Bu yaklaşım, bölgede ulus-devletleri değil; ulus-devletleri tanımayan bakışı tehlikeli kılar.
Sorun Türkiye değildir.
Sorun Mısır değildir.
Sorun Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve diğer bölgesel aktörler değildir.
Sorun, bu coğrafyaya şirket mantığıyla bakan, devletleri müşteri portföyü sanan, jeopolitik denklemi “çözülebilir etnik bloklar + geçirgen sınırlar = kolay yönetilebilir enerji koridoru” formülüne sıkıştıran Lawrence akıldır.
Merkezinde Türkiye’nin bulunduğu bu geniş bölgenin istikrarını tehdit eden şey ulus-devletler değil; ulus-devlet iradesini reddeden, bölgeyi harita üzerinde dilediği gibi şekillendireceğini sanan şaşı bakıştır.

Bu coğrafyayı “esnetilebilir”, “çözülebilir”, “yeniden tasarlanabilir” sanan akıl, aslında en büyük güvenlik tehdididir.

4. 1919 Vurgusuna Cevap: Bu Topraklardan Bir Daha Pay Çıkaramazsınız

Barrack’ın 1919’u referans göstermesi tesadüf değildir. 1919, bu coğrafyanın haritalarla yeniden işgal edilmek istendiği yıldır. Bugün aynı işgal pratiği, “enerji koridoru”, “bölgesel düzen”, “ticari mimari” gibi steril kavramlarla paketleniyor. Bu kez post-modern, şirketleşmiş, kâr maksimizasyonu odaklı bir dille geliyorlar. Ama öz aynıdır: Paylaşım. Bölüşüm. Tasfiye.

1919’da yapamadığınızı 2025’te yapamayacaksınız. O gün Türk Milleti ayağa kalktı; bugün Türk Devleti masaya oturuyor ve hesap soruyor. O gün Anadolu işgal edildi; bugün Türkiye bölgenin istikrar merkezi. Bu farkı göremeyen herkes yanılmaya mahkûmdur.

Bu sözü söyleyen biri daha vardı: HULUSİ AKAR!... ilgili okuma Linkini buraya bırakıyorum. https://halk-meclisi.com.tr/yazarlar/simge-erciyas/konu/asalapkk-ile-kapali-kardes-komisyonu-siyasi-darbe-girisimi-mi/

5. Bölgesel Düzenlemeyi Şirketler Değil, Devletler Yapar

Barrack’ın “yeni bir bölgesel düzenlemenin zamanı geldi” sözü bir siyasi kötülük çağrısıdır. Bu düzenlemeleri fonlar, konsorsiyumlar, lobiler yapmaz.
Bu düzenlemeleri:

  • BM üyesi devletler yapar,
  • bölgedeki halkların iradesi yapar,
  • uluslararası hukuk çerçevesi yapar,
  • Türkiye yapar.

Enerji hattı geçiriyorsunuz diye devletlerin çözülmesini istemek, uluslararası hukuka yapılmış bir savaş ilanıdır -ki zaten istediğiniz de budur…ama asla varamayacağınız/alamayacağınız topraklarda mezarlarınız olduğunu unutmayınız!

6. Haritanız Kiracı Haritası, Bizimki Sahibinin Adı

Tom Barrack ve benzeri lobi akılları bölgeyi “enerji mimarisi” adı altında yeniden tasarlamak isteyebilir. Ama bilmedikleri bir şey var: Bu coğrafya kiralık değildir. Bu devletler şirket değildir. Bu halklar taşeron değildir. Onların haritası masa üzerindedir — her zaman.
Bizim haritamız ise yedi bin yıldır sahadadır. Türkiye, bölgede “engel” değildir; bölgenin çözülemez, devredilemez, ikame edilemez merkezidir. Ve bu gerçek, hiçbir küresel fon tarafından yeniden çizilemez.

Tom Barrack’ın çıkışı bir yatırımcı yorumu değil; bölgeyi şirket mantığıyla yönetmek isteyen yeni emperyalizmin taşkın bir ifadesidir.

Ama bu bölge, bir fonun portföyü değil; bir halkın, milletin, devletin tarihidir. Bu coğrafyada harita çizmeye kalkan herkes şunu bilmeli: Bu topraklar şirket değil, devlettir. Ve devlet dediğiniz şey; esnemez, çözülmez, satın alınmaz. Türkiye, yalnızca engel değildir. Bu bölgenin asıl sahibi, dengesi, kilidi ve kırmızı çizgisidir. Ve bu kırmızı çizginin ötesine geçen herkese tarih her zaman aynı cevabı vermiştir…

ASLA YENEMEYECEĞİNİZ SAVAŞLARDA BİR GÜN … DOYACAKSINIZ.

KAYNAKLAR: Montreux, ulus-devlet tartışmaları, BM açıklamaları, İsrail bağlamı, Hazar Anlaşması, enerji rekabeti ve Hazar Anlaşması – Risk Değerlendirmesine Kaynaklı Ek (INSAMER Raporu) https://www.insamer.com/tr/hazar-denizinde-yeni-statu-ve-beklentiler_3066.html

Hazar Gölünden Harita Çizmeye Kalkanlara Son Uyarı: Bu Coğrafya Şirket Değil, Devlettir
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin