AKADEMİK İNCELEME ve MİLLET YAPTIRIMI SEÇENEKLERİ

İlgili linkte açıkça belirtilen durum ve Bir Siyaset Bilimci olarak altını çizmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi’nin son kararı, yalnızca teknik bir içtihat değişikliği değil; anayasal denetim sisteminin temel direklerinden birinin sessizce kaldırılmasıdır.
Mahkeme, “eylemli içtüzük değişikliği” kavramına ilişkin yıllardır süregelen ilerici içtihadından vazgeçerek, artık TBMM’nin “parlamento kararı” adı altında aldığı işlemleri denetlememe yönüne evrildi. Bu, Türkiye’de ilk kez yasama çoğunluğuna neredeyse sınırsız bir işlem alanı tanıyan bir tutumdur.
https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2025/159
Bu kararın anlamı açıktır:
Bundan sonra Meclis çoğunluğu, herhangi bir anayasal sınır gözetmeden, “karar” formatında her türlü işlemi yapabilecek; bu işlemler yargı denetimi dışında kalabilecektir.
Yani hukuk devleti ilkesi, fiilen “çoğunluk hukukuna” indirgenmiştir.
Denetimsizliğin Kurumsal Boyutu
Bu noktada yalnızca Anayasa Mahkemesi değil, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) da tartışmanın merkezine oturuyor. Zira HSK’nın kendi yetkilerini aşarak verdiği veya benzer biçimde Anayasa’ya açıkça aykırı kararları da eğer bu mantıkla değerlendirilirse, “kurumsal karar” statüsüne sokularak denetim dışı bırakılabilecektir.
Ancak bu durumun hiçbir anayasal meşruiyeti yoktur.
Anayasa’nın 138. ve 159. maddeleri gereği:
- HSK, yalnızca yargı bağımsızlığını güvence altına almak ve hâkim-savcı teminatını korumak amacıyla karar alabilir.
- Hiçbir idari kurul, Anayasa’yı dolanacak şekilde yargı yetkisine veya yasama alanına müdahale edemez.
Dolayısıyla HSK’nın (ya da alt komisyonlarının) yetki aşımı içeren kararları, açıkça Anayasa’ya aykırıdır ve ilgili üyeler açısından “görevi kötüye kullanma” veya “Anayasal düzeni ihlale teşebbüs” suçlamalarıyla cezai sorumluluk doğurur.
Olağanüstü Yetkinin Olağanlaşması
Bu tablo, geçmişte olağanüstü hâl dönemlerinde çıkarılan KHK’ların “anayasa hükmü gibi” uygulanmasını hatırlatıyor. Fark şu ki, bugün bu keyfilik olağan zamanın kalıcı parçası haline getirilmektedir.
Yargı organları kendi yetkilerini sınırlayarak, yürütme ve yasamaya sınırsız takdir alanı tanımakta; böylece anayasal güçler ayrılığı sistematik biçimde içi boşaltılmaktadır.
Sessizlik, Onay Değildir
Bu gelişme, yalnızca teknik hukuk meselesi değildir.
Bu, hukukun üstünlüğünden vazgeçme eşiğidir.
Hukuk camiasının, akademinin ve baroların bu sessizliği, kararın kendisi kadar tehlikelidir.
Çünkü sessizlik, anayasal yozlaşmanın toplumsal meşruiyet kazanma sürecine dönüşmesi demektir.
Bugün Anayasa Mahkemesi’nin bu tercihi, yarın HSK kararlarının denetimsizliğine; oradan da tüm yargı mekanizmasının siyasallaşmasına zemin hazırlayabilir.
Ve o zaman artık “hukuk devleti”nden değil, sadece “devletin kendi hukukundan” söz edebiliriz.
Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinin veya Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin verdikleri kararlar, kişisel değil kurumsal işlem niteliği taşır; ancak “açık anayasa ihlali” söz konusu olduğunda, hukuken bu kararlar kişisel sorumluluk doğurabilir. Aşağıda bu konuyu anayasal dayanaklar, memuriyet hukuku, ceza sorumluluğu ve görevden alma mekanizmaları açısından net bir çerçeveyle özetleyeyim.
1. Anayasa Mahkemesi Üyelerinin Hukuki Statüsü ve Sorumluluğu
Anayasal Dayanak: Anayasa m. 148/7:
“Anayasa Mahkemesi üyeleri, görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi tarafından yargılanır.”
Yani AYM üyeleri, dokunulmaz değildir; ancak özel bir yargılama usulüne tabidirler.
Eğer üyeler, açıkça Anayasa’ya aykırı bir kararı bilerek ve kasıtlı olarak vermişlerse, bu durum “görev suçu” kapsamına girer.
2. “Görev Suçu” ve Memuriyet Hukuku Yaptırımı
AYM üyeleri, Anayasa’nın 159. maddesinde belirtilen genel yargı mensubu teminatı çerçevesinde, diğer üst yargı üyeleri gibi kamu görevlisi statüsündedir.
Bu durumda şu sonuçlar gündeme gelir:
a. Disiplin ve Memuriyet Sorumluluğu:
- AYM üyeleri doğrudan “memur” sayılmasa da “anayasal kamu görevlisi” statüsündedir.
- Bu statü uyarınca, Anayasa’ya açıkça aykırı karar vermek veya anayasal yetkiyi kötüye kullanmak, “memuriyetin gerekleriyle bağdaşmayan eylem” sayılır.
Nihai: Görevden alma veya emekliliğe zorlama gündeme gelebilir.
- Yetki: Cumhurbaşkanı veya TBMM değil, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından başlatılan iç disiplin sürecidir.
- Dayanak: 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m. 16 ve 24.
3. Ceza Hukuku Sorumluluğu:
Eğer karar, salt hatalı değil de bilinçli bir anayasal yetki gaspı veya kamu görevi kötüye kullanımı niteliğindeyse, Türk Ceza Kanunu açısından kişisel sorumluluk doğabilir.
İlgili Maddeler:
- TCK m. 257: Görevi kötüye kullanma
“Kanunda öngörülen şekilde davranmayan veya görevinin gereklerine aykırı hareket eden kamu görevlisi hakkında…”
- TCK m. 309: Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs (ağır niteliklerde)
- Uygulamada, bu madde sadece silahlı teşebbüslerle sınırlıdır; ancak yetki gaspı niteliğindeki yargısal kararlar “fiilî anayasa ihlali” olarak değerlendirilebilir.
Nihai:
- Yargılama merci: AYM üyeleri için Yüce Divan (AYM’nin kendisi).
- HSK üyeleri için: Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi.
4. HSK Üyeleri ve Komisyon Kararları Açısından
HSK kararları Anayasa’nın 159. maddesi uyarınca yargı denetimi dışındadır; ancak bu, anayasal sınırları ihlal etme serbestisi anlamına gelmez.
Eğer HSK üyeleri:
- Anayasa’ya açıkça aykırı işlem tesis etmiş,
- Yargı bağımsızlığını zedelemiş,
- Veya hâkim teminatını ihlal eden sistematik bir uygulamayı benimsemişse, şu sonuçlar doğabilir: a. Ceza Sorumluluğu:
TCK m. 257 veya 309 kapsamında görevi kötüye kullanma veya anayasal düzeni ihlal.
b. İdari / Disiplin Sorumluluğu:
HSK üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından atanmışsa, görevden alınmaları siyasi takdir değil, anayasal gerekçe ile mümkündür.
TBMM kaynaklı üyeler için ise görev süresi içinde cezai soruşturma açılması halinde görevden el çektirme mümkündür.
c. Memuriyet Sonucu:
HSK üyelerinin işlediği ihlaller, aynı zamanda memuriyet siciline işlenir ve bir daha kamu görevinde yer alamama sonucunu doğurabilir (657 sayılı DMK m.125–m.137 kıyasen uygulanır).
5. Özetle:
| Aykırılığın Türü | Uygulanacak Hüküm | Olası Sonuç |
| Anayasa’ya aykırı karar (kasıtsız) | Anayasa m.148 | Sadece eleştiri – hukuki sonuç yok |
| Anayasa’ya aykırı karar (kasıtlı) | TCK m.257 / 309 | Ceza sorumluluğu, Yüce Divan’da yargılama |
| Yetki aşımı / görevi kötüye kullanma | 2949 s. Kanun m.24 | Görevden alma veya emeklilik |
| Disiplin ihlali | 657 s. DMK kıyasen | Uyarı – kamu görevinden çıkarma |
| Yargısal yetki gaspı | Anayasa m.9 ve m.138 ihlali |
AKADEMİK NOT 1:
Bu tablo yalnızca AYM’yi değil, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nu (HSK) da kapsar.
Çünkü HSK’nın veya alt komisyonlarının, anayasal sınırlarını aşan kararları da aynı mantıkla “denetim dışı” kalma riski taşımaktadır.
Ancak hiçbir kurul, Anayasa’yı dolanma hakkına sahip değildir.
Açık anayasa ihlali niteliğindeki kararlar, artık sadece “hatalı içtihat” değil, “görev suçu” olarak değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 138. ve 159. maddeleri, yargı organlarının bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvence altına alır. Bu güvence, sadece hâkimler için değil, onların üstünde karar veren kurul üyeleri için de geçerlidir.
Dolayısıyla, bilerek Anayasa’ya aykırı karar veren bir yüksek yargı üyesi veya HSK komisyonu, Anayasa’yı fiilen ihlal etmiş sayılır.
Akademik Not 2: Yargısal Yetki Gaspı, Anayasal Sorumluluk ve Yüce Divan Rejimi
1. Anayasal Dayanaklar
- Anayasa m.9: Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.
- Anayasa m.138: Hâkimler, Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
- Anayasa m.148/7: AYM üyeleri, görevlerinden doğan suçlardan dolayı Yüce Divan tarafından yargılanır.
- Anayasa m.159: Hâkimler ve Savcılar Kurulu, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı esaslarına göre görev yapar.
2. Hukuki Niteliği
Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır (m.153), ancak bu bağlayıcılık Anayasa’ya aykırı karar verilmesini meşrulaştırmaz.
Bir yargı organı, bilerek ve kasıtla Anayasa’ya aykırı karar verirse, bu fiil:
- Yetki gaspı (compétence usurpation), ve görev suçu (crime de fonction)
olarak nitelendirilir.
3. Cezai Sorumluluk
- TCK m.257: Görevi kötüye kullanma (ihmal veya yetki aşımı halinde).
- TCK m.309: Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs (ağır biçimde kasıtlı ihlallerde).
- Bu suçlar bakımından AYM üyeleri Yüce Divan’da, HSK üyeleri Anayasa Mahkemesi sıfatıyla Yüce Divan’da yargılanır.
- Yargılama usulü 2949 sayılı Kanun’un 24. maddesinde düzenlenmiştir.
4. Disiplin ve Memuriyet Yaptırımı
- AYM üyeleri, “görevini Anayasa’ya uygun şekilde yerine getirmeme” durumunda Genel Kurul kararıyla görevden alınabilir veya emekliliğe sevk edilebilir.
- HSK üyeleri açısından, 657 sayılı DMK m.125-137 kıyasen uygulanabilir; bu durumda kınama, görevden el çektirme veya kamu görevinden men yaptırımları doğabilir.
5. Nihai
Yargı organlarının verdiği kararların kural olarak denetlenemezliği, o kararların anayasal sınırlar içinde verilmiş olması şartına bağlıdır.
Anayasal sınırın bilinçli ihlali durumunda, karar “yargısal işlem” niteliğini yitirir; bu halde karar sahipleri kişisel sorumluluk rejimine girer.
Dolayısıyla, Anayasa’ya açıkça aykırı karar veren bir kurul veya mahkeme üyesi, yalnızca “karar veren” değil, anayasal düzeni ihlal eden kişi statüsündedir.
Bu fiil, hem memuriyet yönünden ağır disiplin yaptırımı, hem de cezai sorumluluk (Yüce Divan yargılaması) doğurur.
Bu tür ihlaller, Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi (görevi kötüye kullanma) ve ağır niteliklerde 309. maddesi (anayasal düzeni ortadan kaldırma) kapsamında kişisel sorumluluk doğurabilir.
Anayasa Mahkemesi üyeleri Yüce Divan’da; HSK üyeleri ise aynı yolla yargılanabilir.
Bu noktada açıkça söylenmeli:
Yargısal yetki gaspı, yalnızca hukuki bir hata değil, anayasal suçtur.
Ve sessiz kalmak, bu suça dolaylı onay vermektir.
Bugün “parlamento kararı” kılıfı altında yasamanın, “yetki gaspı” kılıfı altında yargının kendini sınırsız görmesi; yarın hukuk devletinin tamamen şeklen var olduğu, özde ise çöktüğü bir rejimi doğuracaktır.
Bu sebeple, hukukun namusuna sahip çıkmak yalnızca hukukçuların değil, yurttaşların da anayasal görevidir.

YAZAR NOTU: Bu Konu İle İlgili TBMM Dilekçesi verilecek olup, tarihe tanıklık ve şahitlik ettiğimiz makamı onurlu ve akıllıca kullandığımızı bilmenizi isteriz. Milli sorumluluğa dayalı başlatılacak olan İmza Kampanyamızın Linki -önümüzde ki günlerde- haber linkine özel paylaşılacaktır.
Vatandaş olarak Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bu tür kararlarına karşı çıkmak için, hukuki ve sivil yolları kullanarak demokratik katılımı artırabilirsiniz. Unutmayın, AYM kararları kesin olsa da, kamuoyu baskısı, sivil toplum eylemleri ve siyasi süreçler üzerinden değişiklikler mümkün olabilir.
İşte adım adım öneriler:
1. Bilgilendirme ve Farkındalık Yaratma Sosyal medyada, bloglarda veya forumlarda konuyu tartışın ve paylaşın. Serdar Akinan’ın videosu gibi içerikleri yayarak kamuoyunu bilgilendirin. Bu, geniş bir destek toplamaya yardımcı olur. Gazeteciler, akademisyenler veya hukukçularla iletişime geçerek makaleler veya röportajlar yoluyla konuyu gündeme taşıyın.
2. Dilekçe Hakkını Kullanın Anayasa’nın 74. maddesi gereği, TBMM’ye, Cumhurbaşkanlığı’na veya ilgili bakanlıklara dilekçe gönderin. Kararın anayasaya aykırılığını gerekçeleriyle açıklayarak itiraz edin. Bu, resmi bir kayıt oluşturur ve toplu dilekçelerle etkiyi artırabilirsiniz.
3. Sivil Toplum Kuruluşlarına Katılın Hukuk odaklı STK’lara (örneğin, Türkiye Barolar Birliği, İnsan Hakları Derneği, Mazlumder veya benzeri örgütler) üye olun veya destek verin. Bu kuruluşlar, kararlara karşı toplu itirazlar, raporlar hazırlar ve kamuoyu baskısı oluşturur. Eğer karar kişisel hak ihlali içeriyorsa, bireysel başvuru yoluyla AYM’ye başvurun. Bu yol tükenirse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidebilirsiniz – AİHM kararları Türkiye’yi bağlar.
4. Barışçıl Gösteri ve Eylemler Anayasa’nın 34. maddesi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını korur. Yasal izinlerle barışçıl protestolar düzenleyin veya katılın. Ancak, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na uyun ki eylemleriniz hukuka uygun olsun. Geçmişte benzer kararlara karşı sivil toplumun düzenlediği eylemler etkili olmuştur.












Yorumlar kapalı.