PKK’nın Silah Bırakma Süreci tam bir Şov mu?
PKK’nın 12 Mayıs 2025’te aldığı silah bırakma ve fesih kararı, yüzeyde Türkiye için tarihi bir zafer gibi lanse ediliyor. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı“, örgütün tüm silahlı gruplarının silah bırakmasını ve PKK’nın kendini feshetmesini öngörüyordu. Ancak, bu kararın uygulanabilirliği ve samimiyeti ciddi soru işaretleri taşıyor. Öcalan’ın çağrısı, Türkiye’nin iç siyasi dinamikleri kadar, Suriye’deki rejim değişikliği ve bölgesel güç dengelerindeki kaymalarla da şekillenmiş görünüyor. Beşar Esad’ın Aralık 2024’te devrilmesi ve Şam yönetiminin SDG ile 10 Mart 2025’te imzaladığı entegrasyon anlaşması, PKK’nın stratejik pozisyonunu yeniden değerlendirmesine neden oldu.
PKK’nın silah bırakma görüntülerinin dev ekranlarda yayınlanacağı duyurusu, halkı etkilemek için tasarlanmış bir propaganda aracı olarak öne çıkıyor. Ancak SDG komutanı Mazlum Abdi’nin, Öcalan’ın çağrısının Rojava’daki güçleri bağlamadığını ve SDG’nin yeni Suriye ordusunu güçlendireceğini iddia etmesi, bu sürecin yalnızca Türkiye sınırları içinde bir göz boyama olduğunu gösteriyor. Türkiye, SDG/YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olarak görürken, Abdi’nin bu açıklaması, silah bırakma sürecinin bölgesel uzantılarda karşılık bulmadığını açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca, Irak’taki bazı PKK militanlarının Öcalan’ın ideolojisini reddettiği ve İran destekli milislerle ilişki kurduğunu, örgütün iç bütünlüğünün bile tartışmalı olduğunu gösteriyor.
ABD’nin SDG’ye 130 Milyon Dolarlık İhaneti
ABD’nin 2026 mali yılı bütçesinde SDG ve Özgür Suriye Ordusu’na 130 milyon dolarlık “eğit-donat” desteği, PKK’nın silah bırakma kararının hemen ardından duyuruldu. Bu karar, Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik bir ihanet olarak algılanıyor. Pentagon, SDG’yi IŞİD’e karşı mücadelede “güvenilir ortak” olarak tanımlasa da bu desteğin YPG üzerinden PKK’ya dolaylı olarak güç kazandırdığı uzun süredir biliniyor. ABD’nin 2017’de Rakka operasyonunda YPG’ye sağladığı ağır silahlar, bugün Türkiye sınırında bir tehdit olarak duruyor. 130 milyon dolarlık yeni yardım, bu tehdidi daha da büyütme potansiyeli taşıyor.
ABD’nin bu politikası, yalnızca Türkiye’ye zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda Suriye’nin bütünlüğünü de tehdit ediyor. SDG, Şam yönetimiyle entegrasyon anlaşmaları yaparken, ABD’den aldığı destekle özerk bir yapı kurma peşinde. Bu, Suriye’de yeni bir bölünme tohumunun ekilmesi anlamına geliyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Brian Hughes’un, PKK’nın silah bırakma çağrısını “bölgeye barış getirecek bir gelişme” olarak nitelendirmesi, ABD’nin SDG’yi PKK’dan ayrı bir aktör gibi gösterme çabasını yansıtıyor. Ancak, bu söylem, Türkiye’nin SDG/YPG-PKK bağlantısına dair haklı endişelerini görmezden gelen bir ikiyüzlülük örneği.
İsrail’in BOP Çerçevesindeki Rolü
ABD’nin SDG desteği, İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesindeki stratejik hedefleriyle de yakından bağlantılı. BOP, Ortadoğu’nun jeopolitik haritasını yeniden çizerek, ABD ve İsrail’in bölgesel hegemonyasını güçlendirmeyi amaçlayan bir proje olarak biliniyor. BOP’un Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de Kürt özerk bölgeleri oluşturarak “Büyük İsrail” projesine hizmet ettiğini biliyoruz. İsrail’in Suriye’deki Kürt oluşumlarına verdiği desteği açıkça ortaya koyan gelişmelerle destekleniyor.
The Jerusalem Post’un 10 Aralık 2024 tarihli haberine göre, Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından PKK/YPG, İsrail’den yardım talebinde bulundu. İsrail’deki Demokratlar Partisi Başkanı Yair Golan, 17 Aralık 2024’te X üzerinden yaptığı açıklamada, “Güçlü bir Kürt bölgesi İsrail için güvenlik demektir” diyerek, İsrail’in Kürtleri açık ve gizli kanallarla desteklemesi gerektiğini savundu. Ayrıca, PKK/YPG’nin Suriye’deki sözde sivil yönetiminin dış ilişkiler sorumlusu İlham Ahmed’in, 3 Şubat 2025’te The Jerusalem Post’a verdiği demeçte, Şam’daki yeni yapılanmanın iç savaşa yol açabileceğini iddia ederek İsrail’den destek istemesi, bu ilişkinin boyutlarını gözler önüne seriyor.
İsrail’in bu desteği, BOP’un daha geniş hedefleriyle uyumlu. Proje, Ortadoğu’daki mevcut devlet yapılarını zayıflatarak, etnik ve mezhepsel bölünmeleri körüklemeyi ve bu kaos ortamında İsrail’in bölgesel egemenliğini pekiştirmeyi amaçlıyor. PKK/YPG’nin Suriye’deki varlığı, bu bağlamda İsrail için stratejik bir araç.
The Jerusalem Post’ta yer alan bir analiz, PKK’nın silah bırakmasının Suriye’deki güç dengelerini dramatik bir şekilde değiştirebileceğini ve İsrail’in çıkarlarına tehdit oluşturabileceğini belirtse de İsrail’in SDG/YPG üzerinden bölgedeki nüfuzunu sürdürme çabası açıkça görülüyor. İsrail’in Kürtleri vekalet gücü olarak kullanma niyetine dair iddialar da bu tezi güçlendiriyor.
Türkiye’nin Haklı Öfkesi
Türkiye, SDG/YPG’nin PKK ile organik bağlarını yıllardır vurguluyor. 2017’de ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas’ın, YPG’nin isim değişikliğiyle SDG adını aldığını ve bu değişikliğin Türkiye’nin tepkilerini hafifletmek için yapıldığını itiraf etmesi, bu bağlantıyı doğruluyor.
Türkiye, ABD’nin SDG’ye desteğini, PKK’nın Suriye’deki faaliyetlerini finanse eden bir ihanet olarak görüyor.
İsrail’in Kürt oluşumlarına desteği ise Türkiye için ek bir tehdit unsuru. Mynet ve Bursa Hakimiyet’in haberlerine göre, Türkiye, İsrail’in bölgedeki Kürtleri vekalet gücü olarak kullanması ve sınırına yerleştirmesi durumunda bunu “savaş nedeni” sayacağını açıkça ifade etti. Bu, Türkiye’nin sadece ABD değil, İsrail’in de bölgedeki manipülatif politikalarına karşı net bir duruş sergilediğini gösteriyor. Ayrıca, tahliye edilen PKK kamplarının yerine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden Peşmergelerin yerleştirileceği iddiası, Türkiye’nin bölgesel güvenliği sağlama konusundaki proaktif yaklaşımını ortaya koyuyor.
BOP ile Ortadoğu’nun Yeniden Şekillendirilmesi
BOP, ABD ve İsrail’in Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme projesi olarak, bölgedeki etnik ve mezhepsel fay hatlarını kullanmayı hedefliyor. BOP’un Filistin, Suriye ve Irak gibi bölgelerde istikrarsızlığı körükleyerek, Kürt özerk bölgeleri üzerinden Büyük İsrail projesini hayata geçirmeyi amaçladığını defalarca yazdık. Bu bağlamda, PKK’nın silah bırakma süreci, yüzeyde bir barış adımı gibi görünse de El değiştirmeye dayalı Suriye’deki SDG/YPG varlığını güçlendirmek ve İsrail’in bölgesel hedeflerini desteklemek için bir taktik olarak önümüze çıkıyor.
Orhan Bursalı’nın Cumhuriyet’teki yazısında belirttiği gibi, PKK’nın Suriye’deki kazanımları, ABD ve İsrail’in desteğiyle özerk bir bölge oluşturma hedefine hizmet ediyor.
PKK’nın silah bırakma kararının, Türkiye içinde Kürt meselesini çözmekten ziyade, Suriye’deki özerk yapıyı meşrulaştırma ve İsrail’in stratejik çıkarlarını koruma amacı taşıdığı ortada. Bu algı, Erdoğan’ın geçmişte BOP eş başkanı olduğunu iddia ettiği açıklamalarla da ne yazık ki desteklenmiş oluyor. Ancak, Türkiye’nin mevcut politikaları, İsrail’in Kürtleri vekalet gücü olarak kullanma girişimini “savaş nedeni” sayarak, bölgesel hegemonya çabalarını sürdürüyor gibi görünüyor.
En nihayetinde Barış Tiyatrosu Emperyalist bir Oyun değilse nedir?
PKK’nın silah bırakma görüntüleri, dev ekranlarda bir barış şovu olarak sunulsa da bu sürecin samimiyeti ciddi şekilde sorgulanmalı. SDG komutanı Mazlum Abdi’nin Öcalan’ın çağrısını reddetmesi, PKK’nın bölgesel uzantılarının hâlâ silahlı olduğunu ve ABD-İsrail desteğini sürdürdüğünü gösteriyor. ABD’nin SDG’ye 130 milyon dolarlık yardımı, Türkiye’nin güvenliğine yönelik bir ihanet olarak değerlendirilmeli. İsrail’in BOP çerçevesinde Kürt oluşumlarını vekalet gücü olarak kullanma çabası ise, Ortadoğu’daki kaosu derinleştiren bir başka emperyalist manevra.
Türkiye, bu ikiyüzlü oyuna karşı uyanık olmalı.
Dev ekranlardaki propaganda görüntüleri, halkı kandırmak için değil, gerçeği görmek için bir uyarı olarak algılanmalı. ABD ve İsrail’in bölgedeki manipülatif politikalarına karşı, Türkiye’nin diplomatik ve askeri kararlılığı, ulusal güvenliğini ve bölgesel istikrarı korumanın tek yoludur.
Barış, ancak samimiyetle ve emperyalist oyunlara karşı duruşla inşa edilebilir.
Aksi takdirde, PKK’nın silah bırakma tiyatrosu, yalnızca yeni bir kaosun perdesini aralayacaktır.
.
.
.
.
Kaynakça
- Anadolu Ajansı, “Silah bırakmaya yanaşmayan PKK’nın Suriye yapılanması için en güçlü destek ABD ve İsrail’den”, 3 Mart 2025.
- BBC News Türkçe, “PKK’nın fesih kararına Türkiye ve dünyadan ne tepkiler geldi?”, 12 Mayıs 2025.
- BBC News Türkçe, “PKK’nın silah bırakma süreci nasıl hayata geçebilir, riskler neler?”, 19 Mayıs 2025.
- DW Türkçe, “Ortadoğu’daki Kürtler İmralı sürecine nasıl bakıyor?”, 28 Şubat 2025.
- Anadolu Ajansı, “İsrail basınına göre, terör örgütü PKK’nın silah bırakması İsrail’in çıkarlarına tehdit”, 5 Mart 2025.
- Cumhuriyet, “Orhan Bursalı yazdı: PKK ve silah bırakma meselesi üzerine”, 12 Mayıs 2025.
- Mynet Yaşam, “Silah bırakma sürecinde Türkiye’nin kırmızı çizgisi!”, 20 Mayıs 2025.
- X Platformu, @K_TURK_19051919, 8 Ekim 2023.
- X Platformu, @ArslanBulut9, 8 Ekim 2024.
- X Platformu, @nedimsener2010, 30 Mayıs 2025.
- X Platformu, @veganzulal, 18 Haziran 2025.












Yorumlar kapalı.