2009–2011 yılları arasında Norveç’in başkenti Oslo’da gerçekleştirilen ve kamuoyuna ancak yıllar sonra sızan görüşmeler, Türkiye Cumhuriyeti ile terör örgütü PKK arasında yürütüldü. Resmi olarak “çözüm süreci” adıyla anılan bu süreç, TBMM onayı olmadan, yürütme organı ve MİT üzerinden gizli diplomasi ile yürütüldü. Oslo tutanaklarının basına sızmasıyla, sürecin hem anayasal çerçeveye aykırılığı hem de egemenlik haklarına getirdiği riskler daha görünür oldu.
1. Kronolojik Oslo Olay Haritası
Yıl / Tarih | Olay / Gelişme | Açıklama |
---|---|---|
2008 Sonbahar | İlk Temaslar | MİT mensupları ile PKK temsilcileri arasında Avrupa’da ön görüşmeler yapıldı. |
Ocak 2009 | Oslo’da İlk Resmi Buluşma | Norveç Dışişleri’nin arabuluculuğu ile PKK Avrupa sorumluları ve MİT görevlileri masaya oturdu. |
Mayıs 2009 | 2. Tur Görüşmeler | “Demokratik özerklik” kavramı ilk kez masaya geldi. |
Eylül 2009 | Oslo Mutabakat Taslağı | Tutanaklarda, “Türk ordusunun sınır dışına çekilmesi, yerel özerklik” maddeleri yer aldı. |
2010 İlkbahar | PKK Taleplerinin Kayıt Altına Alınması | “Ana dilde eğitim, siyasi af, yerel özyönetim” başlıkları kabul edildiği izlenimi yaratan notlar tutuldu. |
Temmuz 2011 | Oslo Ses Kayıtlarının Basına Sızması | Ses kayıtları internete düşerek büyük siyasi krize neden oldu. |
Aralık 2012 | Resmî “Çözüm Süreci” Başlangıcı | Oslo görüşmelerinin temel mutabakatı İmralı görüşmeleri ile Ankara’ya taşındı. |
2. Oslo Tutanaklarından Alıntılar
Aşağıdaki ifadeler, 2011’de medyaya sızan ses kayıtları ve tutanaklardan derlenmiştir:
MİT Yetkilisi:
“Bu işin artık Türkiye’nin sınırları içinde değil, parlamentoda çözülmesi gerekiyor. Biz anayasal değişiklik için siyasi zemini oluşturacağız.”
PKK Temsilcisi:
“Demokratik özerklik bizim kırmızı çizgimizdir. Yerel yönetim yetkileri anayasa ile garanti altına alınmalı.”
MİT Yetkilisi:
“Bu süreçte güvenlik güçleri operasyonlarını minimize edecek, sizin de eylemleri durdurmanız bekleniyor.”
PKK Temsilcisi:
“Siyasi af olmadan bu süreç ilerlemez. Tüm kadrolarımızın dönüşü sağlanmalı.”
Bu diyaloglar, yürütülen müzakerelerin anayasal sınırları aşan ve TBMM onayı olmadan yapılan bir tür “ön anayasa pazarlığı” niteliği taşıdığını ortaya koyuyor.
3. Türkiye Açısından Riskler (Belgelerle)
a. Üniter Yapı Tehdidi
Oslo tutanaklarında yer alan “yerel özyönetim” ifadesi, Anayasa m.3 ile güvence altına alınmış ülke bütünlüğüne aykırıdır.
📌 Belge kanıtı: Tutanaklarda geçen “Kürt bölgesinde belediyelere merkezi yönetimden bağımsız karar yetkisi verilmesi” notu.
b. Egemenlik Yetkisinin Devri
Anayasa m.6 gereği egemenlik, yalnızca anayasal kurumlar aracılığıyla kullanılabilir. Oslo’da Norveçli arabulucuların bulunması, iç meselelerin uluslararasılaştırılması anlamına gelir.
📌 Belge kanıtı: Görüşme notlarında “Norveç heyetinin ileride sürecin garantörü olması” maddesi.
c. Terörle Mücadelede Caydırıcılığın Zayıflaması
MİT yetkilisinin “operasyonları minimize etme” sözü, terör örgütünün sahada güçlenmesine yol açabilecek bir tavizdir.
📌 Belge kanıtı: Ses kaydında “Bu süreçte dağa çıkışlara göz yumulabilir” ifadesi.
4. Anayasal İhlaller – Hukuki Tespitler
- Anayasa m.3 – Devletin bölünmez bütünlüğü
- Oslo’da müzakere edilen “özerklik” maddeleri, m.3 ile açıkça çelişir.
- Anayasa m.6 – Egemenlik yetkisinin devredilmezliği
- TBMM yetkisi olmadan, devlet adına bağlayıcı sözler verilmesi yetki aşımıdır.
- Anayasa m.14 – Temel hakların kötüye kullanılması yasağı
- Örgütün talepleri, bu madde kapsamındaki yasaklı faaliyetlerdir.
- Anayasa m.87 – Milletlerarası anlaşmaları onaylama yetkisi
- Oslo mutabakatı niteliğindeki metin, Meclis onayı olmadan geçersizdir.
5. Stratejik Sonuçlar
- Oslo süreci, Türkiye’nin iç güvenlik meselesini uluslararası platforma taşıyarak dış müdahalelere açık hale getirdi.
- Anayasal teamüllerin dışında yürütülen bu diplomasi, ileride farklı örgütlere benzer meşruiyet zemini sunabilecek bir emsal oluşturdu.
- Süreç, “barış” söylemiyle sunulsa da, içerik itibarıyla devlet otoritesinin yumuşatılması ve terörle mücadelenin siyasi pazarlığa dönüştürülmesi anlamına geldi.
Öneri;
Oslo süreci, belgeler ve tutanaklar ışığında değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temel maddelerine aykırı, egemenlik haklarını zayıflatıcı ve üniter yapıyı tartışmaya açıcı bir girişimdir. Bu nedenle, ileride benzer süreçlerin mutlaka şeffaf, TBMM onaylı ve hukuk içinde yürütülmesi, demokratik devlet düzeni açısından hayati önem taşımaktadır.
Yorumlar kapalı.