Amerikan menşeli bir türlü kökünü kazıyamadığımız “Gladyo” artık yalnızca bir istihbarat örgütü kalıntısı değil, Türk siyasetinin gen haritasına işlenmiş bir virüs haline gelmiştir. Her dönem farklı maskelerle karşımıza çıkan bu yapı, bugün de “yeniden dizayn” adı altında Türkiye’nin siyasetini, muhalefetini, hatta toplumsal reflekslerini biçimlendirmeye devam ediyor.
Bugün bir bakın, hangi siyasetçi nereden çıktı, hangi partinin yöneticisi bir anda parlatıldı, hangi “yeni yüzler” topluma umut diye sunuldu?
Bunların hiçbirinin gelişigüzel olmadığını anlamak zorundayız. Çünkü bu ülkede siyaset artık doğal bir rekabet alanı olmaktan çıkmış, dış aklın dizayn sahasına dönüşmüştür.
Biz bir süre önce, bugün bir siyasi partide genel başkan yardımcılığı yapan bir kişi hakkında kamuoyuna bir açıklama yapmıştık. O zaman da amacımız bir perdeyi aralamak, toplumun gözüne inen perdeyi biraz olsun kaldırmaktı. Çünkü bir millet bir şeyi daha en başında yanlış temeller üzerine inşa ederse, o yanlışı düzeltmek neredeyse imkânsız hale gelir. Türkiye’nin bugün yaşadığı durum tam olarak budur.
Siyaset sahnesine dikkatle bakın. Hareket tarzlarına, söylemlerine, kadrolarına, hatta medyada servis ediliş biçimlerine… Sanki bu ülkede Anayasa’nın değişmez maddeleri tehdit altında değilmiş gibi davranıyorlar. Sanki bu milletin üniter yapısı, millî kimliği kuşatma altında değilmiş gibi bir hava estiriliyor. Sanki ekonomik yıkım planlı bir proje değilmiş gibi, yaşananları “doğal kriz” diye pazarlıyorlar.
Sanki cehalet kurumsallaştırılmamış, yozlaşma tesadüfmüş gibi davranıyorlar. Ve en tehlikelisi: Sanki bu ülkede “normal bir seçim süreci” yaşanıyormuş gibi bir algı yaratılıyor.
Her birkaç yılda bir, “yeni aktörler” piyasaya sürülüyor.
Yeni yüzler, yeni partiler, yeni “umutlar”…
Hepsi aynı merkezden planlanmış bir tiyatronun figüranları.
Halkın bir yöne değil, başka yöne bakması için her türlü manipülasyon devreye alınıyor.
Cezaevi süreçleri, toplumsal tepkiler, birden parlayan “birlik beraberlik” havası…
Hepsi aynı merkezden yönetilen psikolojik operasyonların parçalarıdır.
Ülkenin her krizi bir mühendislik faaliyetidir. Ve ne yazık ki bugün siyaset yapan bütün yapılar, sözde muhalif gazeteler, televizyonlar, sosyal medya hesapları — hemen hemen hepsi bu üretim bandının bir parçasıdır.
“Üretilmiş muhalefet” kavramı boşuna değil.
Batı’nın Türkiye’deki en başarılı projesi, iktidarı değil, muhalefeti kontrol altına almak olmuştur. Çünkü asıl kontrol, muhalefeti yönetmektir. Milletin öfkesini nereye yönlendireceğini, neye inanacağını, kimi umut sanacağını belirlemektir.
Bugün gördüğünüz bütün “sert muhalif” çıkışların, “cesur açıklamaların” dahi bir sınırı vardır. O sınır, sistemin kendisidir. Kimse o çemberi aşamaz çünkü o çember Gladyo’nun çizdiği güvenlik hattıdır.
Milletin istiklalini, milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır diyen irade, aslında bugün yeniden tutsak alınmak isteniyor. Aynı akıl, bu defa milletin azmini “algı operasyonlarıyla”, kararlılığını “ekonomik yıkımla” ipotek altına alıyor.
Peki çözüm ne?
Çözüm, bu kirli oyunun dışına çıkmaktan geçiyor. Yıllardır söylüyorum: Millet kendi iradesini bir “toy” ile yeniden kurmalıdır. Kendi liderlerini liyakat esasına göre belirlemeli, kendi teşkilatını hak ve adalet temeli üzerine inşa etmelidir. Çünkü bu düzende kalınarak bir çıkış mümkün değildir.
Bugün size bir yazar olarak değil, bir vatandaş olarak sesleniyorum. Ben bu satırları yazarken, vatanıma ve milletime hizmet etmenin sorumluluğuyla yazıyorum. Dinlemek ya da görmezden gelmek sizin bileceğiniz iştir. Ama bilin ki her sustuğunuzda, her kandığınızda, her “yeni umut” diye sarıldığınızda, o aynı merkez bir kez daha kazanıyor.
Artık o merkezin adını koymanın zamanı geldi: O merkez, Türk milletinin iradesine karşı yürütülen Gladyo operasyonudur. Milletin toyunu kurma vakti gelmiştir. Çünkü milletin kaderini yine millet belirleyecektir.




Yorumlar kapalı.