Türk milleti, binlerce yıllık tarihi boyunca nice fırtınalara göğüs germiş, nice imparatorluklar kurmuş, nice zalimlere meydan okumuş kutlu bir millettir. Onu diğerlerinden ayıran özellikler yalnızca savaş meydanındaki kahramanlığı değil, aynı zamanda gönlündeki asalet, yüreğindeki cesaret ve damarlarındaki bağımsızlık tutkusudur. Türk, esarete katlanmaz, hürriyetinden vazgeçmez, gerektiğinde bir kıvılcımla yanıp tüm dünyayı aydınlatır. Onun için yaşamak, sadece nefes almak değil; vatanına, bayrağına, inancına sadakatle bağlı kalmaktır.
Bu milletin yüreği mertlikten yoğrulmuştur. Türk, korkunun ne olduğunu bilmez. Ölümden değil, şerefsizlikten korkar. Bu yüzden Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın duasıyla coşmuş, Mohaç’ta şimşek gibi çakmış, Çanakkale’de göğsünü siper ederek düşmanın en güçlü toplarını bile durdurmuştur. Onun cesareti yalnızca kılıçla değil, vicdanla da beslenir. Mazlumu korumak, zalimin karşısında dimdik durmak Türk’ün yaradılışında vardır. Adalet onun için sadece devletin temeli değil, insanlığın namusudur.
Türk, vefasıyla ve sadakatiyle de bilinir. Dostuna sırtını döndürmez, emanete ihanet etmez, verilen sözü mezara kadar saklar. Bu yüzden onun dostluğu paha biçilemezdir, düşmanlığı ise koca cihanı titretecek kadar ağırdır. Türk’ün gönlü geniştir, sofrası açıktır, misafiri baş tacıdır. Ama bir şeyi asla unutmaz: vatanına, milletine, birliğine göz dikenin akıbeti bellidir. Türk milletinin içine nifak sokmaya kalkan, kardeşi kardeşe düşürmeye çalışan, ihanetle bu milleti bölmeye uğraşan her kim varsa, er geç Türk’ün adaletli ama amansız yumruğunu ensesinde bulur. Çünkü Türk milleti, ayrılıkta zayıflar ama birlik olduğunda önünde dağlar bile diz çöker.
Tarih bunun şahididir. Moğol kasırgaları, haçlı orduları, sömürgeci emperyalistler, hepsi denedi; kimi zaman Türk’ü yaraladılar ama asla yenemediler. Çünkü bu milletin damarlarında taşıdığı bağımsızlık aşkı, hiçbir zinciri kabul etmez. Bugün de dün olduğu gibi, Türk milletinin arasına fitne tohumu ekmek isteyenler, onun sabrını ölçmek isteyenler bilsinler ki, Türk sabreder ama unutmaz; affeder gibi görünür ama zamanı geldiğinde hesabı öyle ağır sorar ki, düşmanı pişmanlıkla başını eğmek zorunda kalır.
Türk milleti çalışkanlığıyla, kanaatkârlığıyla, azmiyle de örnektir. Ellerindeki imkân az olsa da alın teriyle dağları deler, çölleri vatan yapar, toprağı bereketlendirir. Kanaatkârlığı ise açgözlülükten değil, gönül zenginliğindendir. Çünkü Türk bilir ki şeref ve namus paradan, maldan, mülkten daha yücedir. Onu ayakta tutan, cebindeki servet değil, yüreğindeki iman, alnındaki ter, bileğindeki güçtür.
Ve işte en önemli özelliklerinden biri: Türk, tek başına bir dağ gibi dimdik dursa da, asıl kudretini birliğinden alır. Çanakkale’de omuz omuza düşmana set olan, Sakarya’da bir yumruk gibi birleşen, Kurtuluş Savaşı’nda “Ya istiklâl ya ölüm!” diyerek şahlanan ruh, Türk milletinin özüdür. Bu ruhu parçalamaya çalışan her nifak tohumu daha filizlenmeden ezilir. Türk’ün arasına kin sokmaya çalışanlar, kardeşliğini bozmak isteyenler, farkında değildir ki, bu milletin kalbi bir attığında önünde hiçbir güç duramaz.
İşte bu yüzden Türk milleti, tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de yarın da dimdik ayakta kalacaktır. Onun en temel özellikleri; hürriyet tutkusu, cesareti, vefası, adaleti, çalışkanlığı ve birlik ruhudur. Ve unutulmamalıdır: Bu özelliklerden doğan kudret, Türk milletini yıkılmaz, bölünmez ve sarsılmaz kılar. Türk’e tuzak kuranların tuzağı kendi başlarına çöker, Türk’e ihanet edenlerin sonu ibretle hatırlanır. Çünkü Türk milleti yalnızca bir millet değildir; o, insanlığın adalet ve hürriyet bayrağını taşıyan bir ulu çınardır.
Yorumlar kapalı.