Türkiye’nin siyasi sahnesi, son dönemde karmaşık bir sis bulutuyla kaplanmış durumda. Bir tarafta CHP’nin içindeki fırtına – mahkeme kararları, kayyum atamaları, delegelerin uzaklaştırılması ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun potansiyel geri dönüşü; diğer tarafta ise Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) usulca dijital oy sistemine geçiş çalışmaları. Bu iki ayrı gibi görünen gelişme, aslında tek bir planın unsurları. AKP, muhalefeti ve kamuoyunu CHP’nin iç meseleleriyle meşgul ederek oyalıyor, bu sırada arkadan dijital bir tezgah kuruyor. Hatırlatmakta fayda var: Kısa süre önce ortaya çıkan e-imza skandalları, dijital altyapıların ne denli savunmasız olduğunu kanıtlamıştı. Şimdi bu zayıflık, seçim süreçlerinde Erdoğan’ın lehine çevrilmek isteniyor.
CHP’deki duruma yakından bakalım. İstanbul İl Kongresi’nin mahkemece iptal edilmesi, 196 delegenin tedbir kararıyla saf dışı bırakılması ve Kılıçdaroğlu’na yakın bir isim olan Gürsel Tekin’in kayyum olarak atanması, rastgele olaylar değil. Bu, “mutlak butlan” bahanesiyle yürütülen sistematik bir müdahale. Eğer bu zincir devam ederse, Özgür Özel’in genel başkanlığı sorgulanır hale gelecek ve Kılıçdaroğlu yargı yoluyla koltuğa dönecek. Peki bu kimin yararına? Tabii ki AKP’nin. Kılıçdaroğlu, geçmiş seçimlerde muhalefeti parçalayan, ittifakları dağıtan bir unsurdu. Bugün ise CHP’yi içeriden eritmek için bir araç haline getirilmiş. Özgür Özel ise bu yapının bir parçası; Kılıçdaroğlu’nun desteğiyle partiye yerleştirilen ve onun izinden giden bir figür. İkisi aynı çizginin temsilcileri – biri eski yönetici, diğeri mirasçı. Bu iç kriz, muhalefeti aylarca kilitleyecek, tabanı umutsuzluğa sürükleyecek ve medyayı “parti içi çatışma” haberleriyle dolduracak. AKP ise bu dikkat dağılmasını fırsat bilerek asıl hedefini gizliyor: Dijital seçim mekanizması.
Ankara’da kulaktan kulağa yayılan söylentilere göre, sürpriz bir erken seçim gündemde ve YSK, bu seçimde dijital oy kullanmayı devreye sokmak için hazırlık yapıyor. Bu adım, Erdoğan’ın galibiyetini neredeyse kaçınılmaz kılacak. Sebebi basit: Dijital sistemler kolayca yönlendirilebilir. Temmuz-Ağustos 2025’te patlayan e-imza skandallarını düşünün. Sahte elektronik imzalar kullanılarak üniversite veritabanlarına girilmiş, notlar değiştirilmiş, sahte diplomalar basılmış. Hatta uyuşturucu kaçakçıları bile narkotik başkomiseri yapılmış! 199 şüpheli, 134 dava, 16 tutuklama… Bu olaylar, e-imza ve e-devlet gibi sözde güvenli platformların, basit bir flash bellek ve şifreyle nasıl ele geçirilebileceğini gösterdi. Sahte doçentlikler, ehliyetler düzenlenmiş; devlet sistemleri adeta istila edilmiş.
Bu skandallardan çıkardığımız ders ne? Dijital güvenlik açıkları, bireysel sahtekarlıklardan öte, organize gruplar tarafından devleti sarsacak ölçekte sömürülebiliyor. Şimdi aynı taktikler seçimlerde uygulanırsa ne olur? Dijital oy, milyonlarca vatandaşın tercihini tek bir müdahaleyle tersyüz edebilir. YSK’nın bu hazırlığı, skandalların hemen ertesinde gelmesi tesadüf değil; planlı bir strateji. AKP, CHP’yi Kılıçdaroğlu-Özel hattıyla zayıflatırken, toplumu oyalıyor ve sandıkları dijital yolla kontrol altına almayı hedefliyor. Hatta İsrail’in Şam’da bastığı iddia edilen Türk istihbarat merkezi gibi uluslararası olaylar bile gündemi şaşırtmak için kullanılıyor, oysa esas tehdit içeride.
Türk toplumu bu kurguya kapılmamalı. CHP’deki iç çalkantı, AKP’ye alan açıyor; dijital seçim ise demokrasiyi kökünden tehdit ediyor. E-imza olayları bir ikazdı: Kontrolsüz dijitalleşme, AKP’nin ellinde bir silaha dönüşür. Eğer erken seçim dijitalleşirse, bu Erdoğan’ın zaferi değil, halk iradesinin çalınması anlamına gelecek. Muhalefet, bu tezgahı görüp CHP’yi bir oyalama aracı olmaktan kurtarmalı. Aksi halde, “dijital tehlike” sadece bir uyarı olmayacak; acı bir gerçek haline dönüşecek.
Yorumlar kapalı.