Türkiye’nin savunma sanayii ve güvenlik altyapısı, son olaylarla birlikte derin bir güven kriziyle karşı karşıya kalmaktadır. Makina ve Kimya Endüstrisi (MKE) eski Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Sayhan’ın, Selahattin Yılmaz soruşturması kapsamında suç örgütü üyeliği ve casusluk suçlamalarıyla tutuklanması, bu krizin yalnızca bir parçasıdır. Sayhan’ın tutuklanması, Ankara’da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başta olmak üzere güvenlik bürokrasisinde yoğun tartışmalara neden olmuştur. Bu vaka, geçmişteki şüpheli ölümlerle birleştiğinde, milli güvenliğin temel taşlarında sistematik zafiyetleri ortaya koymaktadır. Üstelik, FETÖ ve askeri casusluk suçlamalarıyla el konulan ASSAN Savunma’nın 2021’de Cumhurbaşkanı kararıyla aldığı büyük teşvikler, ardından 2025 Mayıs ayında MKE tarafından 2 yıl süreyle kamu ihalelerinden men edilmesi ve Sayhan’ın bu şirkete avukatlık yaparak Milli Savunma Bakanlığı’na karşı dava açması, skandalın boyutlarını genişletmektedir.
Savunma sanayii sektöründe 2006’dan beri yaşanan şüpheli ölümler, bu tablonun karanlık arka planını oluşturmaktadır. Stratejik projelerde görevli uzmanların art arda ölümü, tesadüfî bir olay mı yoksa organize bir tehdit mi? Aşağıdaki örnekler, bu sorunun aciliyetini vurgulamaktadır:
- Hüseyin Başbilen: 4 Ağustos 2006’da milli tank projesi sunumu öncesi aracında boğazı ve bilekleri kesilmiş halde bulundu; flash bellek kayıptı.
- Halil Müslim Ünal: 17 Ocak 2007’de F-16 modernizasyon projesi sırasında aracında tek kurşunla öldürülmüş halde keşfedildi.
- Evrim Yançeken: Mikroelektronik sistemleri uzmanı, binasının 6. katından düşerek yaşamını yitirdi.
- Burhanettin Volkan: 7 Ekim 2007’de yazılım mühendisi olarak askerlik yaparken nöbet kulübesinde hayatını kaybetti; intihar olarak kaydedildi.
- Zafer Oluk: 10 Mayıs 2008’de Leopard tankı yazılımları üzerinde çalışırken elektrik çarpmasıyla öldü.
- Hakan Öksüz: 25 Ocak 2012’de mikroelektronik ve güdümlü teknolojiler uzmanı; şüpheli trafik kazasında cüzdanı ve telefonu kayboldu.
- Erdem Uğur: 16 Ocak 2015’te manyetik alan savunma projelerinde görevli; gaz zehirlenmesiyle intihar ettiği iddia edildi.
- Kerem Parıldar: 21 Kasım 2017’de yerli savunma sistemleri mühendisi; 14. kattan atlayarak intihar ettiği belirtildi.
- Yusuf Serdar Yücel: 6 Ocak 2025’te Roketsan yazılım mühendisi; sodyum nitrat içerek öldüğü açıklandı, ailesi iddiayı reddediyor.
- Recep Kurt: 16 Mayıs 2025’te Havelsan siber güvenlik uzmanı; evinde asılı bulundu, ailesi sorun olmadığını belirtiyor.
Bu ölümlerin ortak özelliği, kritik savunma projeleriyle ilişkili olmaları ve veri kayıplarıdır – flash bellekler, hard diskler, telefonlar… Bu durum, yabancı istihbarat müdahalelerini akla getirmekte ve milli güvenliğin kırılganlığını gözler önüne sermektedir.
İsmet Sayhan’ın tutuklanması, bu zincire çarpıcı bir ekleme yapmaktadır. MKE gibi stratejik bir kurumun eski başkanı olan Sayhan, mahrem belgeleri WhatsApp üzerinden paylaştığına dair kanıtlarla suçlanmaktadır. Stratejik silah projeleri, üretim ve alım-satım takvimleri gibi kozmik bilgiler, Amerikan merkezli bir platform aracılığıyla sızdırılmış olabilir. Tutuklama sürecinin aceleci olması, istihbarat uzmanlarınca eleştirilmekte; Sayhan’ın teknik takiple izlenerek bağlantılarının tamamen deşifre edilmesi ve çift taraflı ajan olarak kullanılmasının daha etkili olacağı belirtilmektedir.
Bu noktada ASSAN Savunma skandalı, güvenlik zafiyetlerinin somut bir örneğini sunmaktadır. 2021’de Cumhurbaşkanı kararıyla bomba ve mühimmat üretimi için büyük teşvik alan ASSAN, 2025 Mayıs ayında taahhütlerini yerine getirmediği gerekçesiyle MKE tarafından 2 yıl (15 Mayıs 2025 – 15 Mayıs 2027) kamu ihalelerinden men edilmiştir. Şirket sahibi Emin Öner ve Genel Müdürü Gürcan Okumuş, FETÖ üyeliği ve askeri casusluk suçlamalarıyla gözaltına alınmış; ASSAN Grup altındaki 10 şirkete Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kayyum atanmıştır. Daha da vahimi, Sayhan’ın MKE başkanıyken bu şirkete avukatlık yapması ve Milli Savunma Bakanlığı’na karşı dava açmasıdır. Bu bağlantı, teşvik verilen bir kurumun FETÖ ilişkilerinin nasıl gözden kaçtığını sorgulatmakta; stratejik yatırımlar – 155 mm topçu mühimmatı, 122 mm roketler, FAB/OFAB bombaları gibi – milli güvenliği doğrudan riske atmaktadır.
Bu olaylar, FETÖ’nün Kozmik Oda operasyonu gibi geçmiş sızıntıları anımsatmaktadır; hard disklerin yabancı ellere geçmesi, stratejik verilerin kaybı… Bugün Aselsan, Havelsan, Roketsan gibi kurumların personel daireleri, işe alım süreçleri ve siber güvenlik mekanizmaları yeterince güvenli mi? Kritik pozisyonlardaki bireylerin geçmişleri, referansları ve yazışmaları titizlikle denetlenmekte midir?
Dış tehditler de cabası: Güney sınırlarında ABD’nin eğittiği güçler, F-35 ambargosu, F-16 sorunları ve Yunanistan’daki Amerikan zırhlıları… İçerideki siyasi gerilimler – AKP-MHP çekişmeleri, Selahattin Yılmaz suç örgütü bağlantıları – meseleyi daha da karmaşıklaştırmaktadır. Sayhan’ın tutuklanması siyasi bir hesaplaşma gibi görünse de, asıl sorun devlet güvenliğidir.
Önümüzdeki dönemde bütçe görüşmeleriyle Meclis’te tartışmaların alevlenmesi kaçınılmazdır. Ancak siyasetin ötesinde, Türkiye milli güvenliğini güçlendirmek zorundadır. Güvenlik bürokrasisi, personel denetimlerinden teşvik incelemelerine kadar her alanda yeniden yapılandırılmalı; benzer skandallar önlenmelidir. Aksi takdirde, şüpheli ölümler ve sızıntılar devam edecek, savunma atılımları tehlikeye girecektir. Bu, ulusal beka meselesidir; acil önlemler alınmazsa, çatlaklar onarılamaz hale gelecektir.
Yorumlar kapalı.