Türkiye, 2024 yerel seçimlerinin ardından derin bir siyasi krizle karşı karşıya kaldı. Seçimlerden çıkan umut dalgası, kısa sürede yerini siyasi tıkanıklığa bıraktı. İktidar partisi AKP’nin anayasa komisyonu üzerinden gündeme getirdiği “Terörsüz Türkiye” söylemi, toplumsal birliği zedeleyici bir nitelik kazandı. DEM Parti’nin Abdullah Öcalan’a yönelik övgü içeren talepleri ise şehit ailelerini ve milliyetçi kesimleri harekete geçirdi; sosyal medyada “vatana ihanet” söylemleri yoğunluk kazandı.
CHP’nin yerel seçim başarısı, ağırlıklı olarak AKP’ye duyulan tepkinin bir sonucuydu. Yüksek enflasyon, ekonomik sıkışmışlık ve sosyal refah kaybı, seçmeni CHP’ye yöneltti. Ancak CHP’nin bu desteği kendi siyasi başarısı olarak okuması ve “normalleşme” söylemlerine sığınması, partiyi yeni bir tuzakla karşı karşıya bıraktı. Eğer CHP de AKP benzeri bir “halka rağmen” siyaseti sürdürürse, aynı toplumsal tepkiyle yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Peki, Türkiye bu kısır döngüden nasıl çıkabilir? Çözüm, parti merkezli siyasetin dar kalıplarını aşmakta yatıyor: Bağımsız milletvekillerinin sosyal medya ve sivil toplum dayanışmasıyla meclise taşınması ve uluslararası destek olmadan ekonomik bağımsızlığın tesis edilmesi.
Parti Merkezli Siyasetin Tıkanmışlığı: 2820 Sayılı Kanun ve Lider Egemenliği
AKP’nin anayasa komisyonundaki hamleleri, DEM Parti’nin talepleriyle birleşince toplumsal gerilim daha da arttı. Öcalan’a özgürlük çağrıları, etnik kimliklerin anayasal düzeyde tanınma girişimleri ve Türk ulus-devlet yapısının aşındırılmasına yönelik adımlar, millî birliği tehdit eder boyuta ulaştı. Ekonomik bağımlılık da bu tabloya eklendi: Tarım ve hayvancılığın çöküşü, dışa bağımlılık, mülteci meselesi ve artan sosyal huzursuzluk, siyasi krizi besliyor.
CHP’nin seçim başarısı, doğrudan iktidar partisinin performans kaybından kaynaklandı. Ancak CHP’nin bu sonucu kendi politik üstünlüğü zannetmesi ve toplumsal beklentileri karşılamakta yetersiz kalması, partiyi iktidarın düştüğü aynı açmaza sürükleyebilir.
Bu tıkanıklığın yasal arka planı, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 37. maddesine dayanıyor. Söz konusu madde, aday belirleme sürecini parti tüzüklerine bırakıyor ve pratikte “merkez yoklaması” yöntemiyle parti liderlerinin mutlak kontrolü sağlamasına olanak tanıyor. Bu durum, parti içi demokrasiyi baltalıyor ve halkın iradesinin önünü tıkıyor. Siyaset, liderler ve onların yakın çevreleri tarafından domine ediliyor; seçmen, dayatılan adaylar arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor.
Kurtuluş Yolu: Bağımsız Siyaset ve Sosyal Medya Tabanlı Örgütlenme
Türk seçmeni, bu tıkanıklığı aşmak için siyasi partilerin tekelini kırmalı ve bağımsız adayları desteklemelidir. Mevcut yasalar bağımsız adaylığa imkân tanıyor; sosyal medya ve dijital iletişim araçları, bu yönde kitlesel bir harekete zemin oluşturabilir. Ortak adaylar etrafında birleşen sivil inisiyatifler, imza kampanyaları ve viral içeriklerle bağımsız adayların meclise taşınması mümkün.
Bağımsız milletvekilleri, halkın doğrudan temsilcileri olarak lobi gruplarından ve parti disiplininden bağımsız hareket edebilir; mecliste denge ve denetim unsuru işlevi görebilir. Yerel seçimlerde bağımsız belediye başkanlarının kazanımı, bu yöntemin ulusal düzeyde de işleyebileceğine dair umut verici.
Ekonomik Bağımsızlık: Üretim Odaklı Millî Kalkınma
Siyasi bağımsızlık, ekonomik özgürlük ile tamamlanmalıdır. Türkiye, tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeterliliği sağlamalı, yerli tohum ve milli tarım politikalarını hayata geçirmeli, sanayide ithalata bağımlılığı azaltacak üretim modellerini teşvik etmelidir. Kooperatifleşme, düşük faizli kredi destekleri ve Ar-Ge yatırımları, ekonomik bağımsızlığın temel taşlarını oluşturacaktır.
Sivil Toplum ve Barışçıl Siyaset Dışı Mücadele
CHP, iktidar partisiyle uzlaşmacı bir tutum içine girerse, seçmen tepkisi sivil itaatsizlik, barışçıl protestolar ve yeni siyasi oluşumlara yönelme şeklinde tezahür edebilir. Sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve şehit aileleri dernekleri üzerinden örgütlü bir millî direniş hattı oluşturulabilir. Anayasal haklar kullanılarak yargı yollarına başvurulabilir, imza kampanyaları ve kitle iletişim araçlarıyla demokratik baskı mekanizmaları işletilebilir.
Sonuç: Türk Milletinin Örgütlü İradesi
Türkiye’nin mevcut siyasi krizden çıkış yolu, halkın doğrudan siyasete dahil olmasından ve ekonomik bağımsızlığını kazanmasından geçiyor. Parti liderliklerinin dar çıkarları yerine, milletin bütünlüğü ve refahı ön planda tutulmalıdır. Bağımsız milletvekilleri aracılığıyla mecliste temsil edilecek gerçek bir halk iradesi, 2028 seçimlerine giden süreçte Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırabilir.
Yorumlar kapalı.