Tarihe not: “Türkiye’nin bağımsızlığını tehlikeye düşürecek hiçbir antlaşma, Türk milletinin iradesini bağlamaz.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Bu söze istinaden, İkiz yasalar, Avrupa Birliği uyum yasaları ve 86 yılık yapılan tüm yasaların reddi Anayasal hakkımızdır.
Türk Anayasası Karşında Yunan, Ermeni ve Kürt Talepleri ve Uluslararası Aktörlerin SEVR desteği
Türk milletinin tarih boyunca karşı karşıya kaldığı en temel sorunlardan biri, farklı etnik ve siyasi aktörlerin ortak paydada buluştuğu “Türkiye karşıtı nefret” politikalarıdır. Yunanistan, Ermenistan ve ayrılıkçı Kürt hareketleri, farklı coğrafyalarda ve farklı gerekçelerle de olsa aynı noktada birleşmektedir: Türk milletinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşı talepler üretmek.



Bu talepler, kimi zaman “Batı Ermenistan” söylemleriyle, kimi zaman *“Megali İdea” hayalleriyle, kimi zaman da “bağımsız Kürdistan” senaryolarıyla dile getirilmektedir. Fakat tüm bu iddiaların önünde aşılmaz bir engel vardır: Türk Anayasası ve Cumhuriyetin kurucu iradesi. Tam 3000 yıldır en büyük engeller Türklerdir ve bu idealleri Firavun döneminin en kara halini tekrar hayata geçirmekle ilgilidir. Bu soy tüm dinlerde yasaklanmıştır. Türkçede KARASOY olarak bilinen yapının yani İBLİS İMPARATORLUĞU CİZVİTLER: VATİKAN’IN GİZLİ ORDUSU / Societas Jesu (İsa Cemiyeti) Kara Papalı Orsini’ler olarak bilinir. Bu konuyu ayrı köşe yazısı olarak yazacağım.
Tüm bu idealar Türkiye’de Komisyon adı altında 1920 Anayasası çığırtkanlığında birleşmektedir.
* Megali İdea, batıda İyon Denizi’nden doğuda Anadolu ve Karadeniz’e, kuzeyde Trakya, Makedonya ve Epir’den güneyde Girit ve Kıbrıs’a kadar uzanan bir Yunan devleti kurulmasını öngörür.
Anayasanın Çizdiği Kırmızı Çizgiler
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, milletin bölünmez bütünlüğünü ve egemenliğini tartışmaya kapatmıştır. Hiçbir parti, hiçbir siyasal hareket, hiçbir yabancı güç; bu ilkenin üzerine gölge düşüremez. Anayasanın ilk üç maddesi, Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu açıkça ortaya koyar. Bu hüküm, yalnızca hukuki bir madde değil; aynı zamanda binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin ve İstiklal Harbi’nin mirasıdır.
Bugün Yunanistan’ın ulusal marşında açıkça görülen Türk düşmanlığı, Ermenistan Anayasası’ndaki “Batı Ermenistan” ifadesi ya da ayrılıkçı Kürt çevrelerinin İslam’ı, Batı’yı veya farklı ideolojileri kullanarak dile getirdiği talepler; anayasal düzlemde imkânsızdır. Bu girişimler, yalnızca hayalcilik değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı açık bir saldırıdır.
Uluslararası Aktörlerin Rolü
Birleşmiş Milletler çatısı altında fonlanan çeşitli yapılar, “insan hakları” veya “demokratik açılım” gibi kavramları kalkan olarak kullanarak bu taleplerin meşrulaştırılmasına destek vermektedir. ABD’nin Türkiye’de darbeler aracılığıyla siyasi mühendislik yapma girişimleri, bu senaryoların en somut örnekleridir. Türk milleti her seferinde bu oyunları bozmuş olsa da baskılar farklı biçimlerde devam etmektedir.
İç Siyasette Tehlikeli Yaklaşımlar
Türkiye’de bazı siyasi partiler, bu ayrılıkçı gündemlere doğrudan veya dolaylı destek vermektedir. “Açılım”, “komisyon”, “diyalog platformu” gibi adlar altında kurulan yapılar, aslında Türk milletinin egemenliğini tartışmaya açan zeminlerdir. Bu süreçlerde Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi gibi yeni oluşumların da benzer söylemler üretmeye başlaması, iç siyasetin ne denli hassas bir noktaya sürüklendiğini göstermektedir.
Burada altı çizilmesi gereken nokta şudur: Türk milletini kandıran, anayasanın temel ilkelerine ihanet eden her siyasi yapı, er ya da geç bu millete hesap vermek zorunda kalacaktır.
Atatürk’ün Mirası ve 1920 Gerçeği
Mustafa Kemal Atatürk, “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız Ulusundur” diyerek, Sevr’i tarihin çöplüğüne göndermiştir. 1920’deki halkçılık programını savunanlar, aslında Sevr’in küçük hesaplarının arkasına saklanmışlardır. Bugün de benzer şekilde anayasa yerine “komisyonları” ya da “uluslararası hakemliği” referans alanlar, doğrudan ya da dolaylı olarak Sevr mantığına hizmet etmektedir.
Atatürk’ün şu uyarısı hâlâ günceldir:
“Türkiye’nin bağımsızlığını tehlikeye düşürecek hiçbir antlaşma, Türk milletinin iradesini bağlamaz.”
Çözüm: Savunmadan Taarruza 1924-1938 Kurucu Anayasada birleşen Halk Milliyetçiliği
Türk Anayasası yalnızca bir savunma kalkanı değil; gerektiğinde taarruz iradesi gösterecek bir çerçevedir. Türk milleti, tarih boyunca olduğu gibi bugün de kendi egemenliğine yönelen tehditlere karşı dimdik durmaktadır. Yunan, Ermeni veya Kürt ayrılıkçılarının talepleri, BM fonlarıyla desteklenen yapılar ya da içeride bu senaryoya ortak olan partiler, millet iradesinin duvarına çarpıp dağılmaya mahkûmdur.
Bugün yapılması gereken, yalnızca bu saldırılara karşı koymak değil; aynı zamanda Türk milletinin birlik ve kardeşlik duygusunu güçlendirerek, anayasayı savunmacı değil taarruzcu bir ruhla sahiplenmektir. Çünkü bu savaş Cumhuriyet idrakinde olanların ancak yaşam bulan iradesile ilelebet yaşayacaktır.
Kaynakça
- Yunanistan’ın ulusal marşındaki Türk karşıtı söylemler ve “Megali İdea” geleneği üzerine analizler.
- Ermenistan Anayasası ve özellikle 11. maddede yer alan “Batı Ermenistan” ifadesinin Türkiye ile diplomatik ilişkilere engel teşkil etmesi üzerine değerlendirmeler.
- Türkiye’de ayrılıkçı siyasetlerin sosyal medya grupları ve çevrimiçi platformlar üzerinden örgütlenme çabalarına ilişkin veriler.
- Uluslararası kurumların (BM başta olmak üzere) fon mekanizmaları üzerinden ayrılıkçı taleplere dolaylı destek vermesine dair incelemeler.
- Nivikar’ü Şirove – Mücahit Bilici
- https://halk-meclisi.com.tr/yazarlar/simge-erciyas/konu/turkey-tribunal-fethi-yildiz-ve-muhamat-kanunu-sozde-ulusal-yarginin-bagimsizligimiza-karsi-guncel-tehdidi
Yorumlar kapalı.