Hukuk, Egemenlik ve Tehdit Altındaki Bağımsızlığımız
Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yargısı, yalnızca hukukun üstünlüğünü temsil etmez; milli egemenliğin, anayasal iradenin ve ulusal güvenliğin teminatıdır. Yargının bağımsızlığı, milletin iradesini koruyan en kritik mekanizmadır ve herhangi bir dış baskı veya müdahaleye karşı korunması, devletin varlık sebebidir.
Ancak bugün, Turkey Tribunal ve benzeri uluslararası, gayri resmi oluşumlar, Türkiye’nin yargı sistemine doğrudan müdahale girişimleriyle gündeme gelmiştir. Bu girişimler, sadece hukuki değil, politik ve milli bir tehdit niteliği taşımaktadır. https://turkeytribunal.org/tr
İlgili öneri makale lütfen İnceleyiniz: https://halk-meclisi.com.tr/yazarlar/simge-erciyas/konu/mhpli-kadronun-cahilligi-mi-yoksa-dongusel-bir-kapitulasyon-mu
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Muhâmat Kanunu ve Bağımsız Yargı
Tarih, bağımsız yargının korunmasının ne kadar kritik olduğunu açıkça göstermektedir. Osmanlı’da 1875 tarihli Muhâmat Nizamnamesi, dava vekilliğini (avukatlığı) tebaa statüsüne bağlamış ve yabancı avukatların Osmanlı mahkemelerinde doğrudan müdahalesini sınırlamıştır. Kapitülasyonlar nedeniyle yabancıların Osmanlı iç hukukuna etkisi tartışmalıydı; hukukçular, mesleğin “Osmanlı tebaasına” özgü olması gerektiğini savunmuş, böylece yargı bağımsızlığı güvence altına alınmıştır.
Cumhuriyet, bu mirası alıp güçlendirmiştir. 1982 Anayasası, hukukun üstünlüğünü (m.2), yasama-yürütme-yargı bağımsızlığını (m.6) ve yargı bağımsızlığını (m.138) garanti altına almıştır. Bu çerçevede, yurtdışından gelen müdahaleler açıkça anayasal ihlal ve milli egemenliğe karşı bir saldırıdır.
Turkey Tribunal ve Fethi Yıldız’ın Tartışmalı Önerisi
MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız, yakın dönemde medyaya servis edilen açıklamalarında, 3 Nisan 1924 tarihli Muhâmat Kanunu’nu (yabancı avukatlığı tebaa statüsüne bağlayan düzenlemeyi) “Türkiyeli” vurgusuyla yeniden gündeme getirdi.
Yıldız’ın bu yaklaşımı, ulusal hukuk çerçevesinde bir koruma sağlıyormuş izlenimi vermek bir yana dursun, sübliminal mesajla asıl niyeti; Turkey Tribunal ve benzeri uluslararası platformların müdahale alanını genişletecek bir öneri olarak medyaya yansıtması oldu. Bu durum, bağımsız yargının korunması ve ulusal egemenliğin güvence altına alınması açısından ciddi bir politik risk teşkil etmektedir.
Yıldız’ın niyetli şekilde servis ettiği bu öneri, dış müdahalelere karşı ulusal yargı refleksini zayıflatma potansiyeli taşımaktadır. Dolayısıyla, bu yaklaşım yalnızca tarihsel bir mirasın sözde manipülatif hatırlatma değil, uluslararası ve gayri resmi yargı girişimlerinin önünü açacak politik bir araç olarak algılanmalıdır.
Anayasal Çerçeve ve Hukuki İhlal
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yargıyı dış müdahalelere karşı koruma konusunda net bir çerçeve sunar:
- Madde 2: Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü
- Madde 6: Yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin bağımsızlığı
- Madde 138: Hâkimlerin bağımsızlığı
Turkey Tribunal gibi girişimler, hukukun üstünlüğünü ve milletin iradesini zedeleyen bir tehdit oluşturur. Bu platformların Türkiye’nin iç hukukuna müdahalesi, anayasanın açık ihlali anlamına gelir ve yargının bağımsızlığı ile milli egemenliğe doğrudan saldırı niteliği taşır.
Tarihsel Dersler ve Güncel Politika
Muhâmat Kanunu’nda ortaya konan ruh, yabancı müdahalelere karşı ulusal yargının bağımsızlığını koruma refleksidir. Bugün de bu ruh yaşatılmalıdır:
- Yabancı müdahaleler engellenmelidir: Gayri resmi yargı girişimleri, Türkiye’nin iç hukukunu etkileme kapasitesinden yoksun bırakılmalıdır.
- Bağımsızlık refleksi güçlendirilmelidir: Devlet, ulusal yargı bağımsızlığını koruma konusunda kararlı adımlar atmalıdır.
- Anayasal irade korunmalıdır: Milli iradeye karşı yapılan her müdahale hukuki ve politik olarak reddedilmelidir.
Bağımsızlık İradesi Mutlak Olmalıdır
Turkey Tribunal ve benzeri oluşumlar, hukuki görünümlerinin ardında politik ve psikolojik baskı unsurları taşımaktadır. Türkiye’nin yargısı ve anayasal düzeni, bu tehditlere karşı kararlı, sert ve net bir refleksle korunmalıdır.
Fethi Yıldız’ın “Türkiyelilik” vurgusuyla Muhâmat Kanunu’nu servis etmesi, tarihsel bir mirası anımsatmanın ötesinde, uluslararası müdahale alanını genişletme potansiyeli taşıyan bir adım olarak okunmalıdır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen süreçte kazanılan hukuk ve bağımsızlık mirası, günümüzde de anayasal ihlallere karşı korunmalı ve milli egemenlik mutlak şekilde savunulmalıdır.
Ulusal yargı, yalnızca hukukçuların değil, milletin iradesinin de güvence altına alındığı bir alandır ve bu güvence, hiçbir dış güç veya politik oyun tarafından zedelenemez.












Yorumlar kapalı.