Son yıllarda medyada ve akademik platformlarda sıkça gündeme getirilen bir konu var: “Kürt kimliği” veya “Kürt medeniyeti”.
Ancak burada dikkat çekmek istediğim nokta, konuşulan şeyin gerçekte var olup olmadığıdır. O kadar zorlama bir çaba sergileniyor ki, tarihsel gerçekler yok sayılarak, tamamen yapay bir kimlik ve kültürel altyapı oluşturulmaya çalışılıyor. Batılı güçler ve onların yerli uzantıları, özellikle PKK destekçileri, Türkiye ve bölge tarihini kendi siyasi amaçlarına uygun şekilde şekillendirmek için yapay bir millet ve kültür yaratmaya çalışıyor. Bu durum, sadece tarihsel gerçekleri çarpıtmakla kalmıyor, aynı zamanda ülkemizin birliğini ve toplumsal bütünlüğünü de tehdit ediyor.
Öncelikle bir soruyu sormak gerekir: Tarihte yazılmış “Kürtçe” veya onun lehçeleri olarak adlandırılan Kırmançça, Zazaca, Goranice, Soranice, Ezidice, Lurca veya Yeylice dillerinde yazılmış tek bir bilimsel eser, tarihsel belge veya ciddi bir edebiyat çalışması var mı? Cevap maalesef yok. Bu dillerin varlığını kabul etmek, bölgesel ve yerel ağızları ve konuşma biçimlerini görmezden gelmek anlamına gelmez; ancak onları homojen bir millet veya kendi başına bir kültürel sistemin temel unsurları olarak sunmak tamamen yanlıştır. Tarihsel gerçekler ortadadır: Anadolu ve çevresinde yaşayan topluluklar, genellikle Türk, Arap, Fars ve Ermeni kökenli karma kültürler içinde yaşamış, göçler, evlilikler ve siyasi ittifaklarla tarihsel süreçlerini şekillendirmiştir. Tek bir homojen “Kürt milleti”nden söz etmek tarihsel olarak mümkün değildir.
Batılı güçler ve onların yerli destekçileri, özellikle PKK ve benzeri yapılar aracılığıyla, bu yapay millet kavramını meşrulaştırmak için çaba sarf ediyor. Amaç açıktır: Türkiye’nin tarihi gerçeklerini saptırmak, ülke bütünlüğünü zayıflatmak ve bölgesel ayrışmaları derinleştirmek. Bu bağlamda, “Kürt kimliği” veya “Kürt medeniyeti” gibi kavramlar, ne kadar tarihsel ve bilimsel dayanağı olmasa da, sürekli tekrar edilerek kamuoyuna benimsetilmeye çalışılıyor. Medya, akademi ve sosyal medya üzerinden yürütülen bu operasyon, bir kültür emperyalizminin en bariz örneğidir.
Tarihi belgeler, kaynaklar ve arkeolojik buluntular, Anadolu ve çevresinde yaşayan halkların ortak mirasını ortaya koymaktadır. Farklı lehçeler ve yerel ağızlar, evet vardır; ancak bu lehçeler bir millet inşa etmek için yeterli değildir. Örneğin Kırmançlar veya Zazalar gibi topluluklar, tarih boyunca çeşitli siyasi ve kültürel yapılar içinde yer almış, fakat kendi başlarına homojen bir millet olma özelliği taşımamışlardır. Bu gerçek, Osmanlı arşivleri, seyyah raporları ve yerel tarih araştırmalarıyla rahatlıkla doğrulanabilir.
Peki, neden bu gerçekler sürekli göz ardı ediliyor?
Çünkü yapay bir kimlik yaratmak, politik bir amaca hizmet ediyor: Türkiye’nin birliğini bozmak ve Batı’nın stratejik hedeflerine hizmet eden bir iç bölünme oluşturmak. Bu stratejinin en önemli ayağı, medya ve akademiyi kullanmak. Bugün birçok üniversite ve araştırma merkezi, batılı kaynaklardan beslenen, Türkiye karşıtı bir söylemin üretildiği alanlar haline gelmiştir. PKK destekçiliği ile bilinen bazı akademisyenler, sahte tarih ve kültürel argümanlar üzerinden kendi tezlerini inşa ediyor. Amaç, gerçeği araştırmak değil, var olmayan bir millet ve kültür yaratmaktır.
Yapay kimlik yaratmanın en önemli araçlarından biri de “Kürt mimarisi” gibi tamamen uydurma kavramlardır. Tarih boyunca Anadolu’da inşa edilmiş eserler, saraylar, camiler, köprüler ve şehirler, yerli halkların kültürel birikiminin ürünüdür. Bu eserlerin bir kısmı, bölgedeki farklı kültürel etkilerle zenginleşmiş olsa da, “Kürt mimarisi” gibi ayrı bir kategori oluşturacak kadar homojen bir özellik taşımamaktadır. Bugün medya ve akademi, bilinçli olarak böyle bir kavramı gündeme taşıyarak, tarihi manipüle etmeye çalışmaktadır.
Bunun bir örneği de diller üzerinden yapılan manipülasyondur. Kırmançça, Zazaca, Goranice gibi lehçeler, bazı çevreler tarafından “ana dil” ve “milletin temeli” olarak gösterilmeye çalışılıyor. Oysa bu lehçeler, tarihsel süreç içinde farklı bölgelerde konuşulmuş ağızlardır ve kendi başlarına bir millet inşa edemezler. Tarihsel kaynaklarda, bu lehçelerle yazılmış bilimsel bir eser veya edebi bir yapı görülmemektedir. Batılı destekli araştırmalar, bu gerçekleri gizleyerek, halkı yanlış bilgilendirmeye çalışmaktadır.
Elbette bu durum, bölgede yaşayan halkları veya onların konuştuğu lehçeleri değersizleştirmez. Her yerel kültür, kendi içinde değerlidir ve korunması gerekir. Ancak bu yerel kültürleri, homojen bir millet yaratma amacıyla manipüle etmek, tamamen farklı bir meseledir. Tarihsel gerçeklerin çarpıtılması, kültürel varlığın siyasallaştırılması ve yapay bir kimlik üzerinden kamuoyu oluşturulması, ciddi bir tehlikeyi işaret eder.
PKK destekçiliğiyle beslenen batılı ülkeler, bu yapay kimliği sürekli gündemde tutuyor ve propagandalarını sürdürüyor. Amaç, Türkiye’nin birliğini bozmak, ulusal kimliğini zayıflatmak ve bölgesel çatışmaları derinleştirmektir. Bu süreçte, tarihsel belgeler, arkeolojik buluntular ve bilimsel veriler görmezden geliniyor. Bunun yerine, tamamen uydurma argümanlar ve sahte tezler, kamuoyuna sunuluyor.
Gerçekleri görmezden gelmek, tarihsel sorumluluktan kaçmak anlamına gelir. Türk milleti, binlerce yıl boyunca farklı kültürlerle etkileşim içinde olmasına rağmen, kendi tarihini, kültürünü ve devlet geleneğini korumayı başarmıştır. Bugün yapay bir kimlik yaratma çabaları, bu köklü tarihe karşı ciddi bir tehdittir. Tarihi gerçekler yok sayıldığında, toplumda yanlış algılar oluşur ve milli birlik tehlikeye girer.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir:
“Kürt milleti” veya “Kürt medeniyeti” gibi kavramlar, tarihsel gerçeklerle desteklenmeyen, tamamen yapay ve politik amaçlı üretimlerdir. Tarihte yazılmış bilimsel eserler, edebiyat veya mimari çalışmalarda bu milletin varlığına dair bir kanıt bulunmamaktadır. Lehçeler ve yerel kültürler, evet vardır ve değerlidir; ancak bunları bir millet veya medeniyet temeli olarak sunmak, tarihsel yanılsamadır.
Türkiye’nin birliği ve tarihsel gerçekleri, yapay kimlik projeleri karşısında korunmalıdır. Medya, akademi ve sosyal platformlarda yürütülen bu manipülasyonlara karşı dikkatli olmak, gerçekleri savunmak ve tarihsel mirası korumak, her vatandaşın sorumluluğudur. Yapay milletler yaratmak, tarihi çarpıtmak ve toplumsal algıyı yönetmek isteyenler, bilin ki tarihsel gerçekler her zaman açığa çıkacaktır. Türkiye’nin güçlü devleti ve köklü milleti, bu tür yapay girişimlere karşı her zaman dimdik duracaktır.
Bölgemizde yaşayan halklar, kendi kültürlerini ve lehçelerini korumalıdır; ancak bu koruma, tarihsel ve bilimsel gerçekleri çarpıtmayı gerektirmez. Yapay kimlikler üzerinden kamuoyu oluşturmak, sadece ülke bütünlüğüne zarar verir. Tarih ve kültür, siyasetin aracı olmamalıdır. Türk milleti, bu gerçekleri anlamış, binlerce yıllık birikimiyle ayakta kalmayı başarmıştır.
Bugün yapılan propagandalar, sahte kimlikler yaratma çabaları, bilimsel verilerle çelişmektedir. Tarihi belgeler, arkeolojik buluntular ve dil araştırmaları, bu sahte tezleri çürütmektedir. Bu nedenle medyaya, akademiye ve topluma düşen görev, gerçekleri savunmak, tarihsel yanlışları ortaya koymak ve yapay kimlik projelerine karşı uyanık olmaktır.
Türkiye’nin birliği, tarihsel mirası ve kültürel gerçekleri, yapay millet yaratma çabalarına karşı korunmalıdır. Sahte kimlikler, tarihsel gerçeklerin yerini alamaz; hiçbir propaganda, gerçekleri çarpıtarak toplumu yanıltamaz. Türk milleti, kendi tarihine, kültürüne ve devlet geleneğine sahip çıkarak, bu tür yapay girişimlere karşı dimdik duracaktır.
Yapay kimlikler yaratmaya çalışanlar, bilmelidir ki tarih, sahte tezleri ve uydurma milletleri kabul etmez. Tarih, gerçeklerin ve bilimsel verilerin yanında durur; yalan üzerine kurulan kimlikler ise kısa vadede etkili olsa da, uzun vadede çöker. Türk milleti, bu gerçekleri bilerek, kendi kültürünü ve tarihini koruma mücadelesini sürdürecektir.
Bu bağlamda, sahte tarih ve yapay millet yaratma çabalarına karşı uyanık olmak, tarihsel mirası savunmak ve toplumsal birliği korumak, sadece bir tarihsel sorumluluk değil, aynı zamanda milli bir görevdir. Tarihsel gerçekleri çarpıtmak, halkı yanıltmak ve ülkenin birliğini bozmak isteyen girişimlere karşı durmak, her bireyin görevidir.
Son söz olarak şunu vurgulamak gerekir: Yapay milletler yaratmak, tarihsel gerçekleri çarpıtmak ve toplumsal algıyı yönetmeye çalışmak, sadece yanlış değil, aynı zamanda tehlikelidir. Tarihsel gerçekler ve bilimsel veriler, bu tür sahte projeleri her zaman açığa çıkaracaktır. Türk milleti, kendi tarihine, kültürüne ve devlet geleneğine sahip çıkarak, yapay kimlik projelerine karşı her zaman dimdik duracaktır.
Yorumlar kapalı.