Sevda Güneş Kıran
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yorum-Analiz
  4. 2026’ya Girerken: Bu Ülke Kolay Yılmadı

2026’ya Girerken: Bu Ülke Kolay Yılmadı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sen mevzuyu biliyorsun.

Bazı yıllar vardır; takvimden düşer ama insanın içinden düşmez. 2025 öyle bir yıl oldu. Gürültülüydü, yorgundu, nursuzdu. En çok da vicdanı sınadı.

Rakamlar konuştu bu yıl.
Enflasyon dendi, büyüme dendi, hedefler sıralandı.
Ama rakamların konuştuğu yerde insan sustu.
İşçi sustu. Genç sustu. Anne sustu.
Bu ülkede sessizlik artık sabır değil; yorulmuşluktu.

2025’te meselenin adı ekonomi gibi anlatıldı.
Değildi.
Asıl mesele, adalet duygusunun aşınmasıydı.
İnsanlar “haklı mıyım?” sorusunu bıraktı, “Güç kimde?” sorusuna geçti.

Devletin yerini boşluk almaya başlarsa, bedel ağır olur.
Bu yıl şehitler de vardı.
Takvim yaprakları değişti, mezar taşları değişmedi.
Evler sustu, masalar eksildi.
Anneler yine “vatan sağ olsun” dedi.

Ama kimse o cümlenin arkasındaki yangını gerçekten dinlemedi.
Şehitlik bu ülkede bir sayı değildir.
Bir başlık hiç değildir.
Şehit, devletin evladına verdiği en ağır sözdür.
O sözün ağırlığı, her kararın üzerinde durmak zorundadır.

Tam da bu yüzden…
2025’te yeniden ısıtılan “açılım” lafları bu milleti ürküttü.
Çünkü bu ülkede açılım kelimesi; yarım kalmış hesapları, kapanmamış mezarları, suskun anaları hatırlatır.

Kimse barışa karşı değil.
Ama bu millet, pazarlık kokan barışı tanır.
Kimse kardeşliğe düşman değil.
Ama bu millet, tek taraflı fedakârlığın ne demek olduğunu yaşayarak öğrendi.

Barış, şehidin hatırasını incitiyorsa; kardeşlik, terörün dilini meşrulaştırıyorsa, orada açılım değil, hafıza kaybı vardır.

Ve kadınlar…
2025’te kadınlar bu ülkede yine en savunmasız yerdeydi.
İstatistiklere sığdırılmaya çalışılan hayatlar, “Bir kişi daha” denilerek geçiştirilen cinayetler…

Kadın cinayetleri bu memlekette sadece bir “asayiş sorunu” değildir.
Bu, devlet ciddiyeti meselesidir.
Bir kadının sokakta, evinde, hayatında güvende olmaması; o ülkenin kimliğinde derin bir çatlak olduğunu gösterir.

Türk kadını tarih boyunca cephe gerisi değildir.
Cephedir.
Hayat kurandır.
Ama 2025’te kadınlar hayatta kalmayı başarı saymak zorunda bırakıldı.
Bu, bir ülke için utançtır.

2025’te gençler gitmeyi düşündü.
Kalanlar, gidenleri savundu.
Herkes biraz eksildi.
Herkes biraz kabuğuna çekildi.

Şimdi 2026’ya giriyoruz.
Yeni bir yıl değil bu; yeni bir muhasebe eşiği.
Bu ülkenin ihtiyacı daha fazla slogan değil.
Daha yüksek ses hiç değil.
Bu ülkenin ihtiyacı, yerli ve adil bir devlet refleksi.

Biraz huzur…
Sabah evden çıkanın akşam geri döneceğine dair güven.

Biraz mutluluk…
Geçim hesabı yapmadan gülünebilen sade bir hayat.

Bolca sağlık…
Sadece bedenlere değil; şehit analarının, evladını kaybeden kadınların, yük taşımaktan yorulmuş ruhların tamamına.

Ve en önemlisi…
Bu milleti kırıldığı yerden toplayalım.
Unutulduğu yerden değil.
Çünkü bu millet unutulmadı; bedel ödedi.
Türk milliyetçiliği bağırmak değildir.

Türk milliyetçiliği; şehidin emanetine, kadının hayatına, gencin geleceğine aynı anda sahip çıkabilmektir.

2025 bize şunu öğretti: Bu ülke kolay yıkılmaz.
Ama adalet zedelenirse, içten içe yorulur.
2026’ya girerken hâlâ buradayız.
Bu topraklarda.
Bu bayrağın altında.
Yorgun ama onurlu.
Ve bu, az şey değildir.

2026’ya Girerken: Bu Ülke Kolay Yılmadı
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Halk Meclisi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin