Tarih, bazen tek bir günün omuzlarına bir asırlık yük bindirir. Takvim yaprağı aynıdır; anlamı değişir. 27 Aralık, bu millet için sadece bir gelişin değil, bir duruşun adıdır. 1919’da Mustafa Kemal Ankara’ya geldiğinde, tren raylarından inen yalnızca bir komutan değildi; millet iradesi, kaderine el koymak üzere sahneye çıkıyordu. O gün Ankara, bir şehir olmaktan çıkıp istikamete dönüştü.
Aradan geçen yüzyıl, bize şunu öğretti: İstiklal, kazanıldı diye sonsuza dek garanti altında kalmaz. Her nesil, onu kendi payına düşen sınavdan geçirir. 27 Aralık 2025 işte bu sınav günlerinden biri olarak tarihe not düştü. Tandoğan’dan Anıtkabir’e uzanan yürüyüş, bir anma ritüeli değildi; bir hatırlatma, bir ikaz, bir kırmızı çizgiydi. Millet, “ben buradayım” demek için sokağa çıktı. Sessiz kalmanın suça ortaklık olduğunu bilen bir bilinçle.
Bugün mesele, kelimelerle yumuşatılmaya çalışılan “açılım” masallarının ötesindedir. Mesele, üniter devletin adım adım aşındırılmasıdır. Mesele, milli egemenliğin pazarlık konusu yapılmasıdır. Mesele, İmralı merkezli senaryoların, demokratik ambalajlarla meşrulaştırılmak istenmesidir. Ve millet, bu oyunu daha önce görmüştür. Tarih hafızası olan toplumlar, aynı çukura iki kez düşmez.
Anıtkabir’e doğru yürüyen kalabalık, Atatürk’ten bir mucize beklemedi. Aksine, ona verdiği sözü tazeledi. Çünkü Atatürkçülük, fotoğraf önünde saygı duruşu değil; devlet aklıdır, millet onurudur, tavizsiz bağımsızlıktır. O yürüyüşte taşınan şey bayrak kadar ağırdı: Cumhuriyet’in kurucu felsefesi.
Bu topraklarda milliyetçilik, başkasını dışlamak değildir; devleti ayakta tutan harcı korumaktır. Türk milliyetçiliği, etnik bir öfke değil, siyasi bir bilinçtir. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyen iradenin mirasıdır. O miras, federasyon fısıltılarına da, özerklik hayallerine de kapalıdır.
27 Aralık 2025, bu yüzden bir alarm günüdür. Küllerden doğuş romantizmiyle değil; ihanete karşı diri kalma iradesiyle anlamlıdır. Bu millet yeniden doğmuyor; zaten hayatta olduğunu, ayakta olduğunu, nöbette olduğunu ilan ediyor. Ve belki de asıl mesaj şudur: Ankara hâlâ başkenttir. Millet hâlâ egemendir. Ve tarih, hâlâ bu meydanlarda yazılır.












Yorumlar kapalı.