27 Aralık, bu topraklarda sıradan bir tarih değildir.
27 Aralık 1919, boyun eğmenin reddedildiği, teslimiyetin tarihten silindiği gündür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişiyle birlikte Türk milleti, kaderinin başkaları tarafından yazılamayacağını bütün dünyaya ilan etmiştir. O gün yakılan istiklal ateşi, yalnızca işgale karşı değil; cehalete, biata, adaletsizliğe ve iradesizliğe karşı yakılmıştır. Bu yüzden 27 Aralık, Türk tarihinde Kızılca Gündür.
Bu tarihsel bilinçle, 27 Aralık’ta Türk milleti Anıtkabir’de buluştu.
Ülkenin dört bir yanından; Karadeniz’den Akdeniz’e, Doğu’dan Batı’ya, Trakya’dan Güneydoğu’ya insanlar yollara düştü. Ne bir parti çağrısı vardı ne de bir siyasi rozet. İnsanları bir araya getiren tek şey vardı: Vatan sevgisi ve Cumhuriyet sorumluluğu. Bu buluşma bir organizasyon değil, bir irade beyanıydı.
Ancak bu güçlü tabloya rağmen, ana akım medya Anıtkabir’deki bu sessiz ve vakur kalabalığı görmezden geldi. Ekranlar sustu, manşetler kör kaldı. Daha da dikkat çekici olan, kendisini muhalefet olarak tanımlayan bazı siyasi partilerin bu buluşma karşısındaki suskunluğuydu. Oysa muhalefet, milletin iradesine sırt dönme lüksüne sahip değildir.
Fakat Türk milleti iyi bilir:
Görmezden gelinen irade, günü geldiğinde sandıkta konuşur.
Bu ülkede bağımsızlık bir lütuf değil, kanla kazanılmış bir haktır. Bu nedenle istiklal de istikbal de tartışma konusu yapılamaz. Bayrağın gölgesinde duramayanın, bu millet adına söz söyleme hakkı yoktur. Bu topraklarda egemen olan tek irade, Türk milletinin iradesidir. Ne cemaatler, ne klikler, ne de dış merkezler bu iradenin yerine geçemez.
Bugün memleket meseleleri konuşulurken yeniden dolaşıma sokulan sözde “açılım” tartışmaları da bu bağlamdan bağımsız değildir. En büyük çarpıtma ise PKK’nın ve eli kanlı elebaşının Kürtlerin temsilcisi gibi sunulmasıdır. Bu, hem tarihsel hem ahlaki bir yalandır. PKK, Kürtlerin temsilcisi değildir. Terörist başı, Kürt vatandaşlarımızın sözcüsü değildir. Kürt yurttaşlarımız bu Cumhuriyet’in eşit, onurlu ve asli evlatlarıdır. Sorunların muhatabı terör örgütleri değil, hukuk devletidir.
Aynı şekilde son dönemde artan hilafet çağrıları ve sözde cemaat çıkışları da masum değildir. Bunlar Cumhuriyet’in laik yapısını hedef alan bilinçli girişimlerdir. Laiklik; din düşmanlığı değil, adaletin ve eşitliğin teminatıdır. Laiklik olmadan hukuk tarafsız işlemez, adalet herkese eşit ulaşmaz. Bu gerçeği zedeleyen her adım, doğrudan devleti zayıflatır.
Bu noktada Milli Eğitim meselesi hayati önemdedir. Cumhuriyet’in geleceği sınıflarda kurulur. Bilimi dışlayan, sorgulamayı değil itaati önceleyen bir eğitim anlayışı; özgür birey değil, bağımlı zihinler üretir. Atatürk’ün eğitim devrimi, yalnızca bir müfredat değil; aklı ve vicdanı esas alan bir yurttaşlık anlayışıdır.
Bütün bunlar olurken, Amerikan elçisi Tom Barrack’ın “Osmanlı millet sistemi” gibi ifadelerle Türkiye’ye dair yaptığı açıklamalar da ayrıca not edilmelidir. Bu ülkenin toplumsal yapısını dışarıdan tarif etmeye kalkmak, Cumhuriyet’in eşit yurttaşlık anlayışını aşındırma girişimidir. Türkiye, cemaatlere ve etnik kategorilere göre tanımlanacak bir ülke değildir. Cumhuriyet, millet sistemi değil; hukukun üstünlüğüne dayalı yurttaşlık sistemidir.
27 Aralık’ta Anıtkabir’de toplanan Türk milleti, hem içeride susanlara hem de dışarıdan ayar vermeye kalkanlara çok açık bir mesaj vermiştir:
Bu devlet sahipsiz değildir.
Bu Cumhuriyet yalnız değildir.
Bu millet iradesine sahip çıkmaktadır.
Ve artık herkes şunu bilmelidir:
Türk milleti ne unutur ne de vazgeçer. Görmezden gelinen irade, günü geldiğinde hesabını sorar. Sandık, suskunluğun değil; millet hafızasının yeridir. 27 Aralık’ta Anıtkabir’de toplananlar bir kalabalık değil, bir uyarıydı. Bu uyarıyı ciddiye almayanlar, yarın “nasıl oldu” diye sormaya da hak kazanamaz.
Bu ülke; terörle pazarlık edenlerle, laikliği aşındıranlarla, hukuku eğip bükenlerle, Cumhuriyet’i geçmişe mahkûm etmeye çalışanlarla yönetilmez. Bu topraklarda tek bir güç vardır: Türk milletinin iradesi.
Kızılca Gün bir kez daha hatırlatmıştır:
Teslim olanlar değil, direnenler kazanır.
Ve bu millet, gerektiğinde hem tarih yazmayı hem de hesap sormayı çok iyi bilir.












Yorumlar kapalı.