Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Terörsüz Türkiye” diye yola çıkan komisyonun adı, muhalefetin itirazıyla “Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu” olmuş.
Yasa dışı komisyona tabela bulmuşlar, isimsiz ölüye mezar başı yazısı seçer gibi.
SEVR gibi dönem, SEVR gibi yönetimler… Kara mizahın all-star kadrosu, devletsiz ve kimliksizler el ele mecliscilik oynadığı bir oyun bu! Kara Mizah bile ağladı duruma “Komisyonun başı Öcalan” ancak bu kadar alçalabilir bir yönetim. Ülkelerle dalga geçen tipik emperyal kafası.
O vakit; Türk Milletinden de bu Sarı Torba Komisyonuna metinsel bir Karikatür ve Halkın İronisini ekleyelim. Battı balık yan gider. Sonuna kadar oynayalım ama kaçmak yok. Türk mizaha başlamışsa son yaklaşmış demektir.
Terörsüz bir Türkiye için kurulan komisyonun, muhalefetle varılan “mutabakat” sonucu “Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu”na dönüşmesi, sadece kelime oyunlarıyla değil, siyasal realiteyle de alay etmektir. Meclis kürsüsünde “birlik, beraberlik” kelimeleri uçuşurken; gerçek hayatın kıyısında, Türk milleti artık bu tür makyajlı söylemlere karşı bağışıklık kazandığı net.
Dahası Kardeşlik” mi? Kiminle? Dayanışma” mı? Neyin etrafında! demekten alı koyamıyoruz kendimizi. Niye mi? Ne millet tanımınızı adı var ne de amacınızın kavramı belli… Yaptığınız iş zaten “Terörsüz Türkiye değil, Teröre Teslim Edilmiş Türkiye” oluyor.
40 yıldır terörle sınanan bir milletin sırtına “süslü sözlerle” yeni bir hançer saplamanın adına TBMM özel komisyonu denmesi de ayrı izah konusu.
Eğer Komisyonlar, millet iradesinin kristalleştiği yerlerse ise, bu “sarı torba komisyonu” da bu iradenin sistematik olarak yasa etrafından dolanılan ve bir o kadar utanç verici bir yapı haline getirilen, hukuk cümleleriyle oynadığını bir etkinin tepkisi.
Yasa dışı bir yapının dayattığı sözde çözüm modelleri,özde demokratik süreçmiş gibi sunuluyorsa; buna ya teslimiyet ya iş birliği ya da cehalet denir. “Komisyon başı Öcalan” gibi bir irade ise; muhatap alınan unsur zaten başlı başına muhatapsızlık demektir ve konu, sıra dışılık, düzenbazlıktan çıkan bir siyasi göndermeden çok; milli egemenliğin infazına dönük açık bir ithamdır. Devleti kuran irade yerine, devleti çözmek isteyen yapılarla masa kuran bir meclis varsa ortada, artık bu meclis, meclis değil olsa olsa bir Hollywood stüdyosu ve içinde “mecliscilik oynayanlar” ise sadece figüran olabilir ancak.
“Terörsüz Türkiye” hedefiyle başlayıp, “Kardeşlik ve Dayanışma”ya evrilen bu kelime cambazlığı, kanayan yaraya pansuman değil, üstüne parıltılı sticker yapıştırmaktır. Bugün her şeyin bir pazarlama dili varsa, artık yasama organı da pazarlama metinleriyle idare ediliyor diyebiliriz. İsimler süslü, tabelalar renkli, içerik ise boş, hizmetten yoksun, yolu hukuka açık bir Amerikan marka zafiyeti gibi…
ve…Tamda bu noktada; Halk bunu gördü ve adı koydu: “Sarı Torba Komisyonu.” Torba kanun mantığının torba komisyona evrilmiş hali… İçine ne istersen koy, sonra adına kardeşlik de çözüm de ortak akıl de. Ama halk yutmuyor. Bu halk, daha önce “açılım”, “saçılım süreci”, “sözde demokratikleşme” adı altında nelerin kaybedildiğini gördü. Bu torbaların içinden hep aynı yılanlar çıktı. Bugün sadece ambalaj değişti; zehir aynı zehir. Bu sarı torbalar ne yılanlar gömdü…
Artık mesele ne komisyondur ne de kimin başkan olduğu. Mesele; devletin varlığına yönelen tehdide karşı nasıl bir siyasal refleks gösterildiğidir. “Kardeşlik” adıyla gelen her yapı, eğer Türk milletinin birliğini zayıflatıyorsa, buna kardeşlik denmez; buna SEVR sinsiliği denir.
…Ve Meclisin maskara edildiği yerde halkın kara mizah üretmesi bir refleks değil, bir dirençtir. Siz öyle yaparsanız, halk boş durur mu, hemen yakalar: “Sarı Torba Komisyonu” der geçer. Siz halkla dalga geçerseniz halk kara mizahında gecikmez. Halkın “Sarı Torba” dediği yerde, siz hâlâ “vizyon” arıyorsanız, gafletin en koyusundasınız demektir.
Halk, bu tiyatronun oyuncularını çözeli çok oldu. “Mecliscilik oyunu”nda sadece kendi repliğini ezberlemeye çalışan figüranlar olarak tanımlamak yanlış olmaz.
Ölmüş çocuklar, kadınlar, kaybolan umutlar, çözülemeyen dertler yetmezmiş gibi, bir de bu absürt tiyatroyu seyrediyoruz.
Halkın “Sarı Torba Komisyonu” önerisi, bu manzaraya gerçekçi bir yakınlaşmayı öneriyor.
Bu yazı ne bir öfke nöbetidir ne de kuru bir muhalefet. Bu yazı, milletin ferasetinden süzülen bir uyarıdır. “Komisyon değil, Kurucu Anayasaya uyulmasını istiyoruz” diyenlerin gözleri artık meclisin içindekilerde değil, milletin kendisindedir.
Anlayan anlasın artık.
Yorumlar kapalı.