Türkiye Petrolleri’nin konkordato ilan etmesi, basit bir ekonomik kriz değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin en stratejik damarlarından birinin kesilişi, devlet aklının iflası ve siyasal yapının çöküş belgesidir. Bu ülkede yıllardır uyarılar yapıldı; enerji bağımsızlığının çöktüğü yerde devlet bağımsızlığının duramayacağı söylendi. Bugün geldiğimiz noktada bu uyarıların tamamı, gözümüzün önünde gerçeğe dönüşmüş durumda.
AKP iktidarının, Cumhurbaşkanı’nın ve son 20 yılın siyaset aklının memleketi getirdiği nokta budur. Ama kimse “ben seyirciydim” diyemez. Bu çöküşün bütün seçmeni suç ortağıdır: İktidar seçmeni, muhalefet seçmeni, Meclis’teki tüm vekiller, sözde muhalif kadrolar…
Boş beşiğin seçilmişleri ve o beşiği sallayan seçenler.
Bu tablo yalnızca siyaset değildir; vatandaşlık düzeninin yeniden tanımlanmasına yol açabilecek bir toplumsal kırılmadır. Enerji bağımsızlığı çökmüş bir ülkede, vatandaşlık hakkı bile tartışmaya açılır. Ekonomik iflas asla yalnız gelmez; peşinden toplumsal mühendislik projeleri, kimlik düzenlemeleri, aidiyet tasfiyeleri gelir.
Sistemin sorumlusu vatandaştır; vatandaşın sorumlusu sistemdir; sisteme su taşıyan ise cehalettir. Yıllardır kendini tekrar eden Türk aidiyetine yönelik sistematik nefret, Sevr aklının modernize edilmiş hâli olan o İngiliz hayranlığı ile birleşince ortaya bugünkü bağımlılık düzeni çıkar.
Bir söz var, tam yeridir:
“Siz dine çalıştınız, soru bilimden geldi. Sınıfta kaldınız.”
Devlet kurumlarının yönetiminden enerji stratejisine, tarım politikalarından ekonomi planlamasına kadar her yerde “bilim” yerine “sadakat” kondu. Sonuç bugün karşımızda: Türkiye Petrolleri konkordato ilan etti ve ülkenin enerji omurgası çöktü. Bu yalnızca ekonomik değil, siyasi ve ulusal bir intihardır.
Türkiye Petrolleri Neden Çöktü? Gerçek Soru Bu Değil: Sistem Nereye Doğru Gidiyor?
Türkiye Petrolleri’nin konkordato süreci, “piyasa koşulları” gibi ucuz açıklamalarla geçiştirilemez. Bu, uzun yıllardır uygulanan bağımlılık politikalarının, özelleştirme furyasının, ülkenin stratejik kurumlarını şirketleştirme hırsının ve ulusal kaynakların yabancı baskısına göre konumlandırılmasının sonucudur.
Bu bir kaza değil; planlı bir tasfiyedir.
Türkiye Petrolleri’nin çöküşü, devletin kendi kendine yetme kapasitesinin tamamen ortadan kalktığını gösteriyor. Bu yalnızca bugünün sorunu değil; gelecek on yılların ulusal güvenlik zafiyetinin ilanıdır. Bugün enerji alanında yaşanan iflas, yarın vatandaşlık düzeninde, kimlik hukukunda, siyasi temsil mekanizmalarında ve ekonomik bağımsızlıkta daha büyük bir kırılma yaratacaktır.
Çünkü sistem artık şu yöne evrilmiştir:
- Ulusal egemenlikten şirket egemenliğine,
- Vatandaşlıktan sözleşmeli kimlik düzenine,
- Devlet aklından iktidar çıkarcılığına,
- Bağımsızlıktan bağımlılığa.
Bu dönüşümün sessiz kalanı, görmezden geleni, vicdanını erteleyeni, oy vereni, oy vermeyeni, herkes bu sonucun ortağıdır.
Hiç Kimse Suçsuz Değil
Bugün yaşanan, yalnızca bir kurumun değil; bir zihniyetin çöküşüdür. Ve hiçbir toplum, kendi eliyle yarattığı enkazın dışına çıkamaz. Bu nedenle: Kimse “ben suçsuzum” demesin.
Bu iflasın, bu bağımlılık düzeninin, bu yönetim çöküşünün payı herkeste vardır. Türkiye Petrolleri’nin çöküşü, yalnızca bir ekonomik vaka değil; Türkiye’nin vatandaşlık, kimlik ve egemenlik ekseninde gireceği yeni dönemin habercisidir. Ve bu dönemde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.












Yorumlar kapalı.