AKAR: 1919’A DÖNMEMEK İÇİN 1980’E DÖNECEĞİZ!
Emekli Orgeneral Hulusi Akar’ın “1919’a dönmemek için 1980’e döneceğiz” sözleri, Türkiye’deki demokrasiye yönelik darbe imalarını yeniden gündeme taşıdı. Bu cümle, yalnızca tarihsel bir gerilimi değil; aynı zamanda anayasal düzeni ve demokratik meşruiyeti de tehdit eden bir zihniyeti ifşa ediyor. “1919” ile işgal altındaki Türkiye’ye gönderme yapılırken, “1980” ile doğrudan askeri darbenin simgesi olan bir döneme dönüş arzusu dile getiriliyor.
Komisyonun yasa dışı biçimde kurulması, TBMM’nin halka rağmen cebir kullanarak ve “kardeşlik” maskesi altında dayattığı bir irade ile bu komisyonu hazırlaması, Türk Milletini bir kez daha Millî Mücadele sınırına yaklaştırmıştır. Türk Halkı, artık kendi iradesine yabancı bir siyasi erk eli değmesine razı değildir ve olmayacaktır.
AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler’in “Komisyona mahrem bilgiler gelecek, bu nedenle basına kapalı çalışması uygun olacaktır” açıklamasının hemen ardından Akar’ın sözlerinin yeniden gündeme gelmesi tesadüf değildir. Bu açıklamalar, halktan gizlenen ve meşruiyeti sorgulanan süreçlerin üzerini örtme çabası olarak görülmektedir.
Sayın Akar’a buradan açıkça soruyoruz: Bahsettiğiniz yıl tam olarak nedir? 19 Mayıs 1919 mu? Yoksa 18 Mayıs 1919 mu?
Eğer 19 Mayıs 1919’dan söz ediyorsanız, bu tarih, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük için kıyama kalktığı, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde millî direnişin başladığı onurlu bir dönüm noktasıdır. Ancak bahsedilen ifadelerdeki anlam derinliği ve tarihsel imalar dikkate alındığında, Sayın Akar’ın kastının 18 Mayıs 1919 olduğu şüphesi doğmaktadır. Yani, işgal altındaki İstanbul’da halkın iradesinin susturulduğu, siyasi ve askeri teslimiyetin hâkim olduğu bir atmosfer… Çünkü Akar’ın sözü, 19 Mayıs’ın bağımsızlık ruhunu değil, 18 Mayıs’ın acizliğini çağrıştırmaktadır. Bu yorum, yaşadığımız yönetim deneyimiyle örtüşmektedir. Zira bu tür söylemler, halkın değil, otoritenin iradesini yüceltmektedir.
Dahası, bu sözlerin yüksek rütbeli subayların bulunduğu resmi toplantılarda sarf edildiği iddiası, durumu sıradan bir siyasi polemik olmaktan çıkarıp ciddi bir güvenlik ve anayasa sorunu haline getiriyor. Bir dönem Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yapmış bir ismin, hükümet politikalarını eleştirirken darbe dönemlerini ima etmesi, asla kabul edilemez.
Demokrasi, fikirlerin özgürce ifade edildiği bir rejimdir. Siyaset, elbette eleştirilebilir. Ancak askerî vesayetin hayaletini tekrar gündeme getiren bu tür beyanlar ne demokratiktir ne de meşrudur. Hele ki bu tür ifadeler kurumsal otorite pozisyonundaki kişilerden geliyorsa, toplumda psikolojik bir hazırlık ya da yönlendirme olarak algılanır.
Hulusi Akar’ın bu sözleri daha önce farklı ortamlarda tekrarladığı ve bazı personeli bu fikir etrafında yönlendirdiği iddiaları, Türkiye’de demokrasinin hâlâ kırılgan bir zeminde seyrettiğini kanıtlıyor. Bu noktada, sadece bilgi paylaşmak değil; aynı zamanda hesap sormak, hukuki ve ahlaki tavır almak toplumsal bir sorumluluktur.
Türkiye’nin ne 1919’un işgal karanlığına, ne de 1980’in postallar altında ezilen demokrasisine dönmeye tahammülü yoktur. Bu ülkenin geleceği, darbe tehditleriyle değil, Türk Milletinin idrak, irade, kültür derinliği ve vatan bilinci ile şekillenmiştir ve bundan sonra da olacak olan budur. Kimliğinizin görevi sınırları korumaktır; anayasal düzeni yıkmak değil. Hesap verenlerin tarihinden ders alınmalıdır. Sayın Akar, sizin için ders devam etmektedir.
Türkiye’den yasaklanan video
Yorumlar kapalı.