“Sömürge Madenciliği” ve Liman İşletmelerinin Şirketlere devri…
Türkiye’nin siyasi arenasında, ekonomik hamleler sıklıkla ulusal egemenlik tartışmalarının fitilini ateşler ve günümüzde yeniden fitillenen bu ateş, Türkiye’de onlarca maden firmasına işletme hakkı verilmesiyle mi gerçekleşti?
Bu, Osmanlı dönemindeki kapitülasyonları andıran bir teslimiyet mi?
Anayasa ihlalleri neler ve bu süreçte rol alan TBMM ile iktidar, gerçekten “milli” mi?
Gelin, bu soruları adım adım irdeleyelim; çünkü siyaset, sadece sloganlarla değil, gerçeklerle yazılır.
18. yüzyıldan sonra başımıza bela olan kapitülasyonların kaldırılması ancak Lozan Antlaşması ile mümkün oldu: Lakin günümüz iktidar yapısının sistemi bu belayı tekrar içeri almanın derdinde, hem de ne pahasına olursa olsun demekteler. İnceleyelim…


Türkiye’de yabancı sermayeli maden şirketlerinin sayısı 2014’te 138’den 2025’te 649’a yükselmiş olsa da bu artış Maden Kanunu’ndaki değişikliklerle ilgili – 2004 ve sonrası reformlarla yabancılara ruhsat kolaylığı sağlamak kaydı ile sömürge madenciliği gün be gün artış göstermekte.
Küresel kapitalizmin acımasız döngüsü: Zengin ülkeler kaynaklarımızı sömürürken, bizim girişimcilerimiz, içeriden – dışarıya bir sömürü projesinde sömürülüyor.
Kapitülasyonlar ve Tarihin Tekerrürü!
Osmanlı’nın kapitülasyonları, yabancılara yargı muafiyeti ve ekonomik ayrıcalıklar veren utanç verici anlaşmalardı – Lozan’la yırtılıp atılmıştı.
Peki, bugünkü durum?
Eleştirmenler, yabancı şirketlere verilen maden işletme haklarını “modern kapitülasyon” olarak görüyor.
Neden mi?
Çünkü Maden Kanunu’nun 2004 değişikliğiyle yabancılara tapu hakkı açıldı; 5782 sayılı kanunla ruhsat süreleri 99 yıla uzatıldı. Bu uzatma konusu ise; ABD’nin Chester Anlaşmasının koşullarını oluşturduğu gerçeğini akıllara getirdi. Türkiye’ye “Su Tuzağı” kuran diğer iki anlaşma ise Egemenliğimizin İnce Çizgisine müdahale eden “Espoo ve Aarhus Anlaşmaları.”
İlgili makaleler:
1) https://halk-meclisi.com.tr/yazarlar/simge-erciyas/konu/chesterdannatoya-turkiyenin-yuzyillik-kusatma-haritasi
3) https://halk-meclisi.com.tr/yazarlar/simge-erciyas/konu/kapitulasyonlar-osmanlinin-emperyalist-tuzagi-ve-milli-bagimsizligin-zaferi
Bu, kapitülasyon değilse nedir?
Türkiye’nin yüzölçümünün yüzde 17-19’u (yaklaşık 140-150 bin km²) yabancı kontrolünde – altın, bakır, krom yatakları dahil. Anglo-Amerikan şirketler Bergama’da altın, Çinliler Elâzığ’da bakır çıkarıyor; bor rezervlerimizin yüzde 70’i elimizdeyken, işleme hakları yabancı ortaklıklara kayıyor.
Tarihsel kapitülasyonlar yabancı tüccarlara vergi muafiyeti verirken, bugün yabancı madenciler çevre standartlarını hiçe sayarak karlarını yurtdışına akıtıyor. Siyanür sızıntıları, orman tahribatı – hepsi “yatırım” kisvesi altında. Lozan’ın ruhu, ulusal egemenliği korurken; bugünkü politikalar, sanki o ruhu mezara gömmüş gibi.

Anayasa İhlalleri: Egemenlik Kimin Elinde?
Türk Anayasası’nın 168. maddesi net: “Madenler ve doğal kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.” Ama pratikte? Maden Kanunu’ndaki değişiklikler, bu maddeyi delik deşik etmiş. Yabancılara verilen ruhsatlar, devletin egemenliğini fiilen devrediyor – tapu sahipliğiyle birlikte. Bu, Anayasa’nın 6. maddesindeki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine aykırı; çünkü millet adına TBMM’nin onayı olmadan, idari kararlarla kaynaklar yabancılara emanet ediliyor.
Daha derine inelim: Özelleştirmeler, Anayasa’nın 47. maddesindeki “Kamu yararı” kriterini ihlal ediyor. Örneğin, 2018’de nadir toprak elementleri için verilen haklar, ulusal güvenliği tehdit ediyor – yüksek teknoloji silahlarında kritik rol oynuyorlar. Çevre ihlalleri ise 56. maddeyi (sağlıklı çevre hakkı) çiğniyor; Kaz Dağları’ndaki altın madenleri gibi vakalar, ormansızlaşmayı tetikliyor.
Yargı?
Anayasa Mahkemesi’nin bazı kararları (örneğin, 2009’daki Maden Kanunu iptalleri) ihlalleri tescilliyor, ama hükümet yeni yasalarla bypass ediyor. Bu, hukuk devletinin erozyonu – kapitülasyonların hukuki versiyonu.
TBMM ve İktidar: Milli mi, Küresel mi?
Gelelim en can alıcı soruya: Bu süreçte suça iştirak eden TBMM ve iktidar, “milli” mi?
Milli olmak, ulusal çıkarları korumak demektir – ama burada?
AK Parti iktidarları döneminde Maden Kanunu 7 kez değişti; her seferinde yabancı sermaye teşvik edildi. TBMM, bu yasaları onaylarken “ekonomik büyüme” diye savundu, ama sonuç: Yerli kaynaklar yabancı ceplere akıyor. Muhalif sesler, bunu “ekonomik krizlerde el koyma riski” olarak görüyor – Lozan’ı hiçe sayan bir ihanet.
İktidar milli mi?
Eğer milli olmak, Osmanlı’nın kapitülasyonlarından kurtulmak için mücadele etmekse, hayır. Bu politikalar, küresel sermayeye teslimiyet; Brezilya’daki alım gibi başarılar bireyselken, Türkiye’nin kaybı kolektif.
TBMM?
Milletin temsilcisi olmalı, ama parti disipliniyle rubber-stamp’e dönüşmüş. Gerçek milliyetçilik, kaynakları korumak olmalı iken, gelinen sonuçlar ile sesini çıkarmayanların yargılayacağı dönemler uzak gibi görünmüyor.
Asıl soru: Kendi madenlerimizi kaybederken kazandığımız ne?
Bu, kapitülasyonların gölgesinde bir tartışma; Anayasa’yı çiğneyen, milli değerleri eriten bir sistem. Halk uyanmalı: Egemenlik, satılık değil diyerek hukuku kullanmalı.
webtekno.com/kapitulasyon-nedir
derliyo.com/kapitulasyonlarin-osmanli-devletine-etkileri
nukhetisikoglu.blogspot.com/2014/03/chester-projesi
simurgkitabevi.com/chester-projesi-hakkinda-bazi-tenkidat-ve-mutalaat
Yorumlar kapalı.